PAYLAŞ

Gut Hastalığı

GUT HASTALIĞINA HOLİSTİK BAKIŞ

Gut hastalığı ciddi ağrıya sebep olarak gündelik yaşantıyı sürdürülemez hale getiren ve geceleri de uyku uyutmayan alevli bir klinik tablodur.  Hastalık son yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde gittikçe yaygınlaşmaktadır (1). Yapılan istatistiklere göre Amerikan toplumundaki erkeklerin %6’sı ile kadınların %2’sinin gut hastası olduğu belirtilmektedir. Eski çağlarda gut hastalığı zengin ve aristokratların hastalığı olarak bilinmekteydi.  Bu sebeple gut hastalığı o zamanlarda “kralların hastalığı” olarak adlandırılmaktaydı.

Gut Nedir?

Gut bir çeşit eklem iltihaplanmasıdır (artrit). Etkilenen eklemde enflamasyon, ağrı ve sertlikle karakterize bir tablodur. Gut Latince kökenli bir kelime olup “damla” anlamına gelir. Hastalık kanda ürik asidin yükselmesi ve oluşan ürik asit kristallerinin  eklemde birikmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Aslında normal sınırlardaki ürik asit vücudumuz için kuvvetli bir antioksidandır ve faydalıdır. Ancak ürik asidin çok yükselmesi  sağlığı olumsuz etkilemekte ve birçok hastalığın temelini oluşturmaktadır. Kadınlardaki östrojen hormonu ürik asidin böbrekler yoluyla atılımını olumlu yönde destekler. Bu yüzden erkeklerin ürik asit seviyesi genellikle  kadınlara nazaran daha yüksek seyretmektedir. Gut hastalığının erkeklerde daha yüksek oranda görülmesinin sebeplerinden birisi de budur.  Ancak kadınlarda menopozdan sonra östrojen hormonunun düşmesiyle birlikte  ürik asit seviyesi yükselmeye başlar. 60’lı yaşlardan sonra erkeklerle kadınlar arasında gut hastalığının görülme sıklığı eşitlenir.

Gut Hastalığının Belirtileri Nelerdir? 

Gut hastalığı genellikle herhangi bir uyarıcı bulgu vermeden, akut olarak başlar ve sıklıkla da ilk bulguları geceleri ortaya çıkar. Hastalık çoğunlukla ayak başparmağını etkilemekle birlikte vücudun tüm eklemlerinde belirti verebilmektedir. Gut atakları alevlenmeler halinde ortaya çıkar ve şiddetli ağrı ile karakterizedir.  Etkilenen eklemin üzerindeki cilt kızarık, şiş ve aşırı hassastır. Bu bölgeye hafif bir temas bile ciddi ağrı yaratabilmektedir.

Akut gut atağı genellikle 3-10 gün içinde yatışır. Ancak bir sonraki alevlenmenin ne zaman olacağı da meçhuldür. Bazen 1-2 ay sonra tekrarlayabildiği gibi bazen de süre uzayabilmektedir. Eğer hastalık için gerekli önlemler alınmazsa her yeni atak daha ciddi belirtilerle ortaya çıkar ve şikayetlerin devam etme süresi de uzar. Ataklar tekrarladıkça eklemler ve çevre dokuda kalıcı tahribat ortaya çıkar. Kalıcı hasarlar ortaya çıkmadan önce gerekli tedavinin yapılması gerekmektedir. Tedaviye geçmeden önce gut hastalığının ortaya çıkışını hazırlayan faktörlerden bahsedelim.

Gut ile Ürik Asit Seviyesi Arasındaki İlişki Nedir?

Gut hastalığının altında yatan en önemli sebep beslenme yanlışlarıdır. Genetik faktörler de minör bir etken olabilmektedir.  Eğer ebeveynlerinizde gut hastalığı varsa sizde ve çocuklarınızda gut görülebilme ihtimali bir miktar artmaktadır. Ancak hastalığın oluşmasındaki en önemli faktör sağlıksız gıdaların tüketimi sonucunda kandaki ürik asit seviyesindeki yükselmedir. Normalde kandaki ürik asit böbreklerden süzülerek idrar yoluyla vücuttan atılır. Eğer olumsuz koşullar sebebiyle kandaki ürik asit seviyesi böbreklerin süzme kapasitesini aşarsa vücuttan atılamayan ürik asit iğne şeklinde kristaller oluşturur ve bu kristaller eklemlere ve çevresindeki yumuşak dokulara yerleşerek şiddetli ağrılara sebep olur. Ürik asitin normal kan seviyesi 3 ile 5.5 mg/dl aralığındadır. Kanda ürik asit yükselmesi (hiperürisemi) ilk zamanlarda belirti vermez. Eğer bu aşamada tanı konmaz ve ürik asit daha fazla yükselmeye devam ederse gut atakları ile birlikte diyabethipertansiyonkoroner kalp hastalıkları ve böbrek hastalıkları gibi başka birçok sağlık problemlerine de yol açabilmektedir.

Obezite Gut Hastalığı Riskini Nasıl Artırır? 

Aşırı kilonun birçok hastalığa zemin hazırladığını her vesile ile vurgulamaktayım. Gut hastalığı da bunlardan bir tanesidir. Maalesef gut hastalarının yarısından fazlası aşırı kiloludur. Gut hastalığı, bozulmuş insülin dengesi ve şeker tolerans bozukluğu, metabolik sendrom, hipertansiyon ve obezite gibi hastalıklarla birlikte ortaya çıkan kronik bir enflamasyondur. Aslında bu sıraladığımız sağlık problemlerinin tamamı “kronik düşük dereceli enflamasyondan” dolayı ortaya çıkmaktadır. Yani tüm bu hastalıkların etyopatogenezi aynıdır. Yapılan istatistiklere göre gut hastalarının büyük bir kısmında aynı zamanda metabolik sendrom da mevcuttur. Özellikle karın içindeki organların çevresinde ve göbek bölgesinde birikmiş olan yağ dokusunun enflamasyon yaratan, hormon benzeri birtakım kimyasal maddeleri salgıladıklarını iyi biliyoruz (2). Protein yapısındaki “sitokinler” de bunlardan bir tanesidir. Bu madde enflamasyonu artırarak damar sertliğine sebep olmaktadır. Aşırı kilolu olan bu hastalarda sağlıklı beslenme ve egzersiz sayesinde vücut ağırlıklarında % 10 oranında bir azalma sağlanması durumunda enflamasyon yaratan maddelerin azalmasına bağlı olarak sağlıklarında belirgin bir düzelme olduğu gözlenmektedir. Gut hastalığında altta yatan asıl sebepler düzeltilmeden yalnızca ilaç kullanmak bir çözüm değildir. 

Gut Hastalığını Tedavi Etmek İçin İlaç Gerekli Midir?

Gut hastalığının tedavisinde non-steroid anti-enflamatuvar ilaçlar, kolşisin, allopürinol, kortizon ve ACTH gibi hormonlar ve febuxostat gibi birçok ilaç kullanılmaktadır. Bu ilaçların birçok ciddi yan etkilerinin olduğu bilinmektedir.

Gut hastalığının asıl tedavisi yediklerinizin düzenlenmesi ile başlar. Besleyici unsurlar açısından fakir olan rafine edilmiş gıdaların tüketimindeki artışla birlikte gut hastalığı da yaygınlaşmıştır. Eğer hastalığın oluşmasına engel olmak veya oluşmuş olan hastalığı geri döndürmek istiyorsanız ne yediğinize çok dikkat etmek zorunda olduğunuzu altını çizerek vurgulamak isterim.

Ürik asit "pürinlerin" yıkımı sonucunda oluşur. Pürinler özellikle hücrelerin çekirdeğinde bulu­nan bir proteindir. Fazla miktarda kırmızı et tüketiminin ürik asit miktarını artırdığı tüm dahiliye kitaplarında yazan klasik bir bilgidir. Gerçekten de etler ve diğer proteinli gıdalar pürinlerden çok zengindir. Pürin metabolizmasının son ürünü ürik asittir. Gut hastalığının klasik tedavisinde fazla pürin ihtiva ettiği için et balık ve yağlı kuru yemişler iyice kısıtlanmakta, ayrıca beyin, böbrek, karaciğer, dalak ve kalp gibi iç organ etleri (sakatat) ise tamamen yasaklanmaktadır. Eğer düz mantıkla gidilirse fazla proteinli gıda yiyenlerde daha çok gut hastalığı ortaya çıkmaktadır diyebiliriz. Ancak gerçek yaşamda bu saptamanın çok da doğru olmadığına dair ciddi bulgular mevcuttur. Diyetleri protein ağırlıklı olan Avusturalyalı Aborjinler, Eskimolar ve Masailer gibi doğal yaşayan topluluklarda gut hastalığının çok sık olarak görülmesi beklenirken bu toplumlarda hayret verici bir şekilde gut hastalığı neredeyse hiç görülmemektedir (3). Yine prestijli bir romatoloji dergisinde yayınlanan aynı konuda yapılmış bir araştırmada da 12 gut hastasına yüksek proteinli, düşük şekerli bir diyet verilmiş ve hastaların 7 tanesinde ürik asit düzeylerinin düştüğü ve gut ataklarının azaldığı saptanmıştır (4). Pürinden zengin gıda yenmesine rağmen kandaki ürik asidin neden yükselmediği araştırılmış ve pürinlerden zengin proteinli gıdalar yenildiğinde böbreklerden ürik asit boşaltımının arttığı ve bu şekilde kanda birikim olmadığı gösterilmiştir (5). Başka bir ifadeyle ürik asidi artıran proteinli gıdalar aynı zamanda böbreklerin ürik asit süzme kapasitesini de artırmaktadır. Bu sayede kandaki ürik asit seviyesi normal sınırları aşmamaktadır.  

Peki, Ürik Asidi Neler Artırır? 

Son zamanlarda yapılan araştırmalar ürik asit seviyesini yükselten asıl sebebin proteinlerden daha çok şeker ve özellikle de sanayi tipi “fruktoz şurubu” olduğuna işaret etmektedir (6).  Fruktoz aslında meyve şekeri olarak bilinse de sanayi tipi fruktoz şurubu, mısır nişastasının ağır bir kimyasal işlemden geçirilmesinden sonra sentetik olarak elde edilmekte ve metabolizmadaki etkisi açısından doğal fruktozdan bazı farklı sonuçlara yol açmaktadır (7). Bu yüzden meyvelerdeki doğal fruktozla karıştırılmaması için kimyasal fruktoza “fruktoz şurubu”  denmesinin daha uygun olacağını düşünmekteyim. Deney hayvanlarında yapılan çalışmalarda fruktoz şurubu verildikten birkaç dakika sonra deneklerin kanında ürik asit seviyesinin yükseldiği, idrarla atılımının ise azaldığı saptanmıştır. Bu deneyin devamı daha da ilginçtir. Deney hayvanlarına fruktoza eşdeğer miktarda glikoz ya da laktoz (süt şekeri) verildiğinde ise aynı değişiklikler görülmemiştir (8). Şeker tüketiminin azaldığı birinci ve ikinci dünya savaşı yıllarında gut hastalığının azalmış olması da ilginç başka bir saptamadır. Sanayi tipi fruktoz şurubunun obezite, hipertansiyon, diyabet, kan yağlarının yüksekliği, karaciğer yağlanması, depresyon, böbrek yetersizlikleri ve kronik iltihabi hastalıklar gibi hastaların etyolojisinde rol oynadığı günümüzde kesinlikle gösterilmiştir. Gut hastalığının da yukarıdaki hastalıklarla sıklıkla bir arada görülüyor olması fruktozun gut ile ilişkisi konusunda sağlam bir delil olarak kabul edilmelidir. Fruktoz ve ürik asitin, kandaki trigliseridleri artırdığını ve bu yağların karaciğerde birikmesi ile de karaciğer yağlanmasının ortaya çıktığı gösterilmiştir. Gazlı içeceklerde, aromalı meyve sularında, reçelde, balda, tatlılarda ve ambalajlanmış birçok hazır gıdada fazla miktarda fruktoz şurubu bulunmaktadır. Yapılan bir çalışmada 1 hafta boyunca günde 250 gram fruktoz tüketilmesinin insülin direncine yol açtığı, bu miktarın 50 grama inmesi durumunda da metabolik sendromun gerilediği gösterilmiştir.

Fruktoz dışında ürik asit yükselmesine yol açan bir başka madde de alkoldür (etil alkol). Alkol iki mekanizma ile ürik asidi artırır. Birinci etki yukarıda izah ettiğim fruktozun biyokimyasal mekanizmasına benzer.  İkinci etkisi ise laktik asit üzerinden ortaya çıkar. Laktik asit alkolün bir yan ürünüdür ve ürik asidin böbrekten boşaltımını azaltarak klinik tablonun gelişmesine olumsuz yönde etki etmektedir. Alkollü içecekler içinde en kötüsü biradır. Bira metabolik sendroma gidişi çok hızlandırmaktadır. Fazla bira içenlerde göbek olması da (bira göbeği) metabolik sendromun bir göstergesidir. Karın içindeki organların etrafında ve göbek çevresindeki aşırı yağlanma metabolizma bozukluğunun çok sağlam bir göstergesidir (9).

Ürik asidi yükselten bir başka sebep de yüksek tansiyon hastalarının tedavisinde kullanılan “tiazid“ grubu idrar söktürücü ilaçlardır. Tiazidler birçok tansiyon ilacının içinde bulunmaktadır. Tiazid grubu ilaçların insülin direncini artırdığı ve ürik asidi yükselttiği  iyi bilinmektedir (10),(11). Bu ilaçların prospektüsünde ürik asidi yükseltebileceği açık bir şekilde yazmaktadır. Ancak burada ilginç bir tezat ortaya çıkmaktadır. Çünkü ürik asit yüksekliğinin de tansiyonu yükselttiği bilinmektedir. Ürik asit tansiyonu nasıl yükseltir? Vücudumuzun sentezlediği ve damar genişletici özelliği olan  “nitrik oksit” isimli bir maddenin sentezi yüksek ürik asit tarafından engellenir. Bunun sonucunda damarlarda daralma olur ve bu durum hipertansiyonla sonuçlanır. Ürik asit düştüğünde damar fonksiyonları da düzelmektedir. Ortodoks tıbbın hipertansiyonu hipertansiyon yapabilen bir ilaçla tedavi etmeye çalışması ne yaman bir çelişkidir? Ürik asit yüksekliğinin nitrik oksit üzerinden etki göstererek hipertansiyona yol açtığından bahsettim. Kandaki ürik asit seviyesi artıran bir başka sebep de ağır metal zehirlenmesidir. Kurşun, cıva, arsenik, kadmiyum vs. gibi ağır metallerle oluşan kronik zehirlenme sonucunda ürik asit artmakta ve bu durum da hipertansiyona sebep olmaktadır. Bu hastalarda ağır metal temizliği ile hem ürik asit düşmekte hem de tansiyon dengelenmektedir. Ürik asitin bir başka zararı da vücutta enflamasyon yaratan CRP üretimini artırmasıdır.

Gut Hastalığının Ortaya Çıkmasını Kolaylaştıran Diğer Faktörler Nelerdir? 

- Su tüketiminin yeterli olmaması 

- Hareketsiz yaşam  

Düzensiz ve yetersiz uyku 

D vitamini eksikliği 

Bağırsak florası bozukluğu 

- İnsülin direncine neden olan fruktoz dışındaki diğer beslenme yanlışları

Gut Hastalığının Tedavisi için Neler Yapılmalıdır? 

Gut hastalığının tedavisinde öncelikle hastalığa sebep olan faktörlerin ortadan kaldırılması gerekir. Bu faktörler dikkate alınmadan yalnızca ilaç kullanımı ile hastalık belirtilerinin baskılanması gerçek bir tedavi değildir. Sebepler ortadan kalkmadığı müddetçe kalıcı sonuç alınamayacaktır. Bu faktörler bilinçli bir şekilde ortadan kaldırıldığında hastalar tamamen düzelebilmektedir. 

- Gut hastalığına neden olan beslenme yanlışları düzeltilmelidir. Bilinenin aksine gut hastalarına proteinli gıdaların yasaklanması gereksizdir. Proteinler vücudun yapı taşı olan elzem besin unsurlarıdır. Tamamen kısıtlanması çok yanlıştır. Kişinin yağsız vücut kitlesine göre vücut ağırlığının her kilogramı başına ne kadar proteini korkmadan tüketebileceği bir hekim kontrolünde hesaplanarak belirlenmelidir.   

- Güneşten yeterince faydalanılmalıdır. Yine de D vitamini eksikliği varsa bir hekim kontrolünde kan seviyesi normal aralığa yükseltilmelidir. 

- Ürik asidi yükselten ilaçlar kullanılıyorsa bunlar bir hekim kontrolünde yeniden düzenlenmelidir.  

- Ağrı atakları dışındaki zamanlarda fizik kapasiteye göre bilinçli olarak programlanmış egzersizler insülin direncini olumlu olarak etkileyerek gut hastalığının tedavisine katkıda bulunmaktadır.  

- Vücudun toprakla temasının sağlanması enflamasyonun yatışması için çok önemlidir. (Grounding)

- Gut hastalığının tedavisinde yeterli ve düzenli bir uyku vücudun hormonal dengesini olumlu olarak etkilemekte ve tedaviye katkı sağlamaktadır. Uyku bozukluğu mutlaka düzeltilmelidir. İlaçla uyumak beklenen hormonal faydayı sağlamaz. Uyku probleminin düzeltilmesi için akupunktur çok etkili ve yan etkisi olmayan bir yöntemdir. 

- Ağrılı durumlarda akupunktur tedavisinin çok etkin bir yöntem olduğu tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Hem ağrının kontrolünde hem de vücudun bozulan homeostazının (iç denge) düzenlenmesi amacıyla yan etkisiz ve etkili bir yöntem olan akupunktur gut hastalığının tedavisinde de başarıyla uygulanabilmektedir.

- Kliniğimizde antioksidan dozlarda, intravenöz (damar içi) C vitamini tedavisini de anti-enflamatuvar etkisinden dolayı Gut hastalığı tedavisinde destek unsuru olarak, başarı ile uygulamaktayız. 

07.Şubat.2016

 

Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.

 

KAYNAKLAR 

1. http://ard.bmj.com/content/early/2014/01/03/annrheumdis-2013-204463 

2.http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/11854119 

3.http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/74246393

4. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/10873964 

5. http://link.springer.com/article/10.1007%2FBF01540471#page-1 

6. http://www.bmj.com/content/336/7639/309 

7. http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/art.34677/abstract 

8. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20472590 

9. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/7144847 

10. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/17855639 

11. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/2006662

Test

Form Gönderimi

Tamam

Bizi takip edin
Yeni yazılarımızdan haberdar olmak için , e-posta adresinizi
yazarak web sitemize ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
İLETİŞİM
  • Tunus Caddesi Tokgözoğlu Apt. 63/2 Kavaklıdere / ANKARA
  • +90 (312) 426 11 81
    +90 530 305 14 22
  • balimklinik@yahoo.com
Web sitemizdeki yazılar bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Tedavi yerine geçmez. İnternetteki bilgilere dayanılarak yapılan bilinçsiz uygulamalar ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Lütfen tedavinizin yönetilmesi için bir hekime başvurunuz.
Web Tasarım Teknobay.

KVKK'na uygun olarak kullanıcı deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi ziyaret etmekle çerez ve gizlilik politikamızı kabul etmiş sayılırsınız. Daha fazla bilgi edinmek için Gizlilik ve Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.

KABUL ET DAHA FAZLA BİLGİ