Baş ağrısı, insanlardaki en sık rastlanan şikayetlerin başında gelmektedir. Neredeyse her altı erişkinden birisinde başağrısı kronik seyir göstermektedir.Tüm baş ağrılarının %45’ini gerilim tipi baş ağrıları ve %30’unu da migren baş ağrıları oluşturmaktadır. Göz ağrısı (görme bozuklukları), diş ağrısı, sinüzit ağrısı, kulak ağrısı, küme baş ağrısı, bazı beyin patolojilerine bağlı olarak ortaya çıkan baş ağrıları da diğer nedenler olarak sıralanabilir. Migren dışındaki baş ağrılarında cinsiyet bir etken değilken, migrenli her üç kişiden ikisi kadındır. Erişkinlerde görülen bütün baş ağrısı tipleri çocuklarda da görülür. Fakat çocuklarda sinüzit ve diğer enfeksiyonlara bağlı baş ağrıları diğer sebeplere göre daha ön sıradadır.
Tüm baş ağrılarının neredeyse yarısını oluşturan gerilim tipi baş ağrılarında stres faktörü önemli rol oynamaktadır. Strese bağlı diş sıkma, kaş çatma veya uygun olmayan baş pozisyonundan dolayı ortaya çıkan aşırı kas gerilmeleri bu ağrıya sebep olabilmektedir. Gerilim tipi baş ağrıları tüm kafaya yayılan kuşak tarzında, künt ağrılardır. Baş ağrısı nöbetleri genellikle akşama doğru başlar. Gürültülü ortam ve stres ağrı ataklarını tetikler. Ağrı başladıktan sonra saatlerce, hatta günlerce sürebilir. Tedavide klasik olarak depresyon ilaçları kullanılır ve stresin azaltılmasına çalışır ancak sonuç çoğu zaman hasta açısından memnuniyet verici değildir.
Migren eski Mısır döneminden bu yana neredeyse beş bin yıldan beri bilinen bir hastalıktır. İlginçtir ki istatistikler migren baş ağrısı sıklığının yıllar geçtikçe artığını göstermektedir. Migren ağrısı genellikle yarım baş ağrısı olarak bilinse de hastaların yalnızca az bir kısmında böyledir (sağ veya sol yarım baş ağrısı). Hastaların %85’inde ağrı başın tamamını tutar. Ağrı zonklayıcı karakterdedir. Bazı hastalarda baş ağrısı başlamadan önce “aura” adı verilen öncü bulgular da olabilmektedir. Uzun süre migren ağrısı çeken hastalar nöbetin geleceğini bu sayede önceden hissedebilirler. Önce enseden hafif şekilde başlayan ağrı daha sonra başa yayılarak şiddetlenmektedir. Bu dönemde gözlerde şimşek çakar gibi görüntüler de belirebilmektedir. Bu sırada hasta ışıktan ve sesten rahatsız olur.
Batı tıbbı migrenin mekanizmasını hala çözebilmiş değildir. Organların yapısında somut bir bozukluk olmamasına rağmen fonksiyonlarındaki bozulmaya “fonksiyonel hastalıklar” denmektedir. Organ sağlamdır ama vücudun regülasyonunu ve dengesini sağlayan otonom sinir sisteminin dengesini bozan iç ve dış birtakım faktörler vücut sistemlerinin çalışmasını aksattıkları için vücudun değişik kısımlarında izah edilemeyen, adı konamayan veya çözüm bulunamayan birçok şikayet ortaya çıkmaktadır. Migren baş ağrıları da bir fonksiyonel bozukluktur ve vücudun dengesini sağlayan iç sistemlerin düzgün çalışmaması sonucunda ortaya çıkar. Geniş bir açıdan baktığımızda aslında bir çok migren hastasının tek şikayeti baş ağrısı değildir. Vücudun otonom regülasyonunu sağlayan ana sistem bozuk olduğu için birden fazla organda birbirinden bağımsız şikayetler de ortaya çıkabilmektedir. Hastalara uzun yıllardan beri benimsediğim Holistik Tıp bakış açısıyla yaklaşıp hikayelerini kurcaladığımda, yalnızca migren sebebiyle bana başvuran hastalarımın büyük bir kısmında migrenin yanı sıra hazımsızlık, gazlanma, kabızlık, reflü, ekşime, yanma şeklinde mide ve bağırsak şikayetleri, uyku bozukluğu, emosyonel problemler, hormonal dengesizlikler, kilo problemi, insülin direnci, çarpıntı ve ateş basması şeklinde birbirinden bağımsız pek çok şikayetin de olduğunu görmekteyim. Fonksiyonel hastalıklara klasik batı tıbbı bakış açısıyla bakıldığında, bu hastalara her bir şikayeti için ayrı bir ilaç verilip bir torba dolusu ilaç yazmak gerekecek ancak yine de yüz güldürücü sonuçlar alınamayacaktır. Halbuki Holistik Tıp bu hastalıkların altında yatan asıl sebebi düzelterek tüm şikayetlerin ilaçsız bir şekilde ortadan kalkmasını sağlar.
Holistik bakış açısına göre migrene neden olan faktörler şunlardır:
- Serotonin ve histamin mediyatörleri ve melatonin hormonundaki dengesizlikler.
- Hücre içi magnezyum eksikliği
- Hormonal sebepler
- Kan şekeri düzensizlikleri (hipoglisemi ve hiperglisemi)
- Beslenme yanlışları
- Gluten hassasiyeti
- İşlenmiş et ürünlerindeki nitrat katkı maddesi
- Çikolatada bulunan feniletilamin
- Peynir ve soya sosunda bulunan tiraminler
- Kafein, sirke
- Yorgunluk, uykusuzluk, açlık, susuzluk, üzüntü
- Menstürasyon dönemleri ve doğum kontrol ilaçları
- Bağırsak flora bozuklukları
- Bağırsak flora bozukluğu sonucu ortaya çıkan alerjiler, gıda entoleransları, histamin duyarlılığı
- D vitamin eksikliği
- Yetersiz ve düzensiz uyku
- Otonom sinir sistemi dengesizliği
- Alkol kullanımı (özellikle kırmızı şarap)
- Bazı idrar söktürücüler
- Hareketsiz yaşam
- Kronik stres
Migrene pek çok faktörün neden olabildiği yukarıdaki paragraftan da anlaşılacaktır. Bu faktörlerin her birinin ayrıntısına girerek karmaşık tıbbi bilgilerle kafa karıştırmak istemem. Ancak özet olarak şunu söyleyebilirim; migrenin tedavisinde öncelikle altta yatan sebeplerin düzeltilmesi gereklidir. Bu faktörler göz önüne alınmadan yalnızca ilaç kullanarak hastalık belirtilerinin baskılanmasının gerçek bir tedavi olmadığını vurgulamak isterim. Sebepler ortadan kaldırılmadığı müddetçe kalıcı sonuç alınamayacaktır. Bu bozukluklar düzeltildiğinde hastaların migren ataklarının sayısı, sıklığı ve buna paralel olarak ilaç kullanma ihtiyacı azalabilmekte hatta tamamen ortadan kalkabilmektedir.
Otonom sistemi ve mediyatör dengesizliğini düzenlemekte çok etkili olan akupunktur tedavisi ile tüm fonksiyonel hastalıkların tedavisinde olduğu gibi migren tedavisinde de başarılı sonuçlar alınmaktadır.
18.Ekim.2015
KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKE TIKLAYINIZ:
1- Migren Ağrısına Fonksiyonel Bakış
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.