ALERJİK HASTALIKLAR (Holistik Bakış Açısı ile)
Alerji, vücudun alerjen maddelere karşı gösterdiği reaksiyondur. Alerjik tablo bağışıklık sisteminin aşırı bir reaksiyonu olarak da düşünülebilir. Hayatı boyunca hiç alerjik problem yaşamayan biri yok denecek kadar azdır. Tüm dünyada olduğu gibi astım, saman nezlesi, besin alerjileri, gıda entoleransları, dermatit, ürtiker (kurdeşen) gibi hastalıklar ülkemizde de en sık rastlanan alerjik hastalıklar arasındadır. Son yılların istatistiklerinde alerjik hastalıkların görülme sıklığının özellikle çocuklar ve gençler arasında son 10-20 yılda hızla artma eğiliminde olduğu net bir şekilde görülmektedir. Genel olarak aynı ailenin birden çok ferdinde görülebilmesi nedeniyle alerjik hastalıkların genetik boyutunun da olabileceği üzerinde durulmuştur. Oysa insanların genetik yapısının hastalığın son yıllardaki artışına paralel olarak geçmiş 100 yıl içerisinde kayda değer değişiklikler gösterdiği söylenemez. Keza, genetik hastalıkların artmasına neden olabilecek akraba evliliklerinin de bu süre içinde artması söz konusu değildir. Dolayısıyla, alerjik hastalıklarda gözlenen keskin artışın, çevresel faktörler, insanların yaşam biçimi ve özellikle de beslenme şeklinde meydana gelen büyük değişim ile ilişkili olabileceği daha kuvvetle muhtemeldir
Karmaşık bir mekanizması olan alerjinin detaylarına girerek kafa karışıklığına sebep olmak istemem. Basit olarak anlatmak gerekirse, insan vücudu alerjiye neden olan bir etken (gıda veya başka bir alerjen) ile karşılaştığında bu maddeyi tehlikeli olarak algılar ve çeşitli antikorlar (IgE, IgG, IgA) salgılamak suretiyle bu maddeleri yok etmeye çalışır.
Alerjiler, akut tip(erken) ve geç tip alerjiler olarak ikiye ayrılır. Akut alerjilerde belirtiler alerjen ile karşılaşıldıktan sonraki bir saat içinde ortaya çıkar. Geç tip alerjilerde ise ilk belirtilerin ortaya çıkışı 24 saati geçebilir.
Akut tip alerjilerde alerjen madde vücuda girdiğinde onunla karşılaşan bağışıklık hücreleri (plazma hücreleri) immunoglobülin-E (IgE) adı verilen bir antikor salgılar. Bu antikor o alerjene özgüdür. Salgılanan İgE mast hücresine yapışır. Mast hücreleri özellikle dış ortamla ilişkili olan cilt, burun mukozası ve akciğer mukozası gibi yüzeyel dokularda yoğun olarak bulunan hücrelerdir.Aynı alerjen ile ikinci kez karşılaşıldığında aktive hale gelen mast hücrelerinden histamin, lökotrienler, prostaglandinler gibi vücut kimyasalları salınır. Eğer alerjen madde vücuda girmeye devam ederse kimyasal madde deşarjı daha da artar. Histamin molekülleri zararlı olarak görülen alerjenleri tahrip ederken, çevre dokularda iltihaba yol açarak kendi dokularına da zarar verir. Örneğin bu karşılaşma, burun, sinüs ve gözlerdeki mast hücrelerini uyarmışsa, alerjik rinit (saman nezlesi) veya alerjik konjonktivit (göz nezlesi) oluşur. Derideki hücreler uyarılırsa, ürtiker hastalığı ortaya çıkar. Kaşıntı, yanma, kızarıklık, cilt döküntüleri, burun akıntısı, kesik kesik öksürme, gözlerde kaşıntı, hapşırma gibi alerji belirtileri meydana gelir. Histamin bunların yanında nefes yollarını daraltır, kılcal damarların geçirgenliğini artırır. Buna bağlı olarak hırıltılı, solunum, ciltte kızarıklık ve ödem de ortaya çıkabilir. Alerjiden şikayetçi olan kişiler genelde kendilerinde reaksiyona yol açan sebebi (gıda, polen vs.) bilir. Çünkü o gıda her tüketildiğinde, o madde ile her karşılaşmada veya her bahar mevsiminde polenler arttığında alerji belirtileri ortaya çıkar. Bu tip alerjilere bahar aylarında görülen saman nezlesini, alerjik astımı, çilek, kivi vs gibi gıdalara karşı olan gıda alerjilerini, metal takılara veya belirli bir kozmetiğe bağlı olarak ortaya çıkan alerjileri örnek olarak verebiliriz. Kapalı, havalandırılmayan evlerdeki tozlar da, kışın alerjik rinite sebep olabilir. Kullandığımız eşyalar, evlerde beslenen hayvanların tüyleri ve çevremizdeki herhangi bir madde veya toz tanecikleri de alerjik olabilir. Ev tozunu teşkil eden tanecikler, insan ve hayvan kılları, küf sporları, mantarlar, gözle görülmeyen lifçikler, tüycükler ve ev tozu akarları (maytlar) başlıca alerjen moleküllerdir. Tozun içinde yaşayan maytlar dünyadaki en önemli alerjenlerdendir. Nemli bölgelerde yaşarlar. En çok sevdikleri yerler, halılar, nevresimler, yastıklar ve mobilya eşyalarıdır.
Akut Alerjik Hastalıklar ve Akut alerjilerde görülen belirtiler şunlardır:
- Alerjik rinit (saman nezlesi)
- Alerjik sinüzit
- Alerjik konjonktivit
- Alerjik bronşit
- Alerjik astım
- Ürtiker (kurdeşen)
- Atopik dermatit
- Alerjik özafajit
- Alerjik gastrit
- Alerjik gastroenterit
- Anaflaksi (Anaflaktik şok) (Şok, bilinç kaybı)
- Tüm vücut dokularında ödem (şişme)
- Ciltte kızarıklık ve kaşıntı
- Kan basıncında ani düşüş
- Boğaz ve dil şişmesi
- Nefes alma zorluğu
- Çarpıntı
Ancak alerjik olayların büyük kısmında alerjiye neden olan faktör belli değildir. Geç tip alerjiler olarak kabul edilen bu alerjilerde hangi gıdanın, hangi faktörün alerjiye neden olduğu kesin olarak belirlenemeyebilir. Beslenme alışkanlığında veya kullanılan kişisel ürünlerde herhangi bir değişiklik olmasa da alerji belirtileri ortaya çıkabilir. “Ortada bir neden yok ama yine kaşıntım başladı” veya “Yine cilt döküntüm oldu. Sebebini anlayamadım” ifadelerini bu tür hastalardan sıklıkla duyarız.
Geç tip alerjilerde alerji yanıtının başlaması alerjenin vücuda girmesini takiben 24 saati geçebilir. Geç tip alerjilerin alerjenlere karşı plazma hücrelerinden immunoglobülin G (IgG) antikorları salınımının artışı ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Birçok çalışmada ise bağırsak çeperinde bulunan ve alerjen maddeleri temizleyen immunoglobülin A (IgA) antikorlarının eksikliği tespit edilmiştir.
Geç Tip Alerjik Hastalıklar ve Geç Tip Alerjilerde görülen belirtiler şunlardır:
- İrritable bağırsak sendromu
- Ülseratif kolit
- Çölyak Hastalığı
- Kontak dermatit
- Depresyon
- Ruhsal durumda yaşanan sık değişimler, karamsarlık, ümitsizlik
- Öğrenme bozuklukları
- Kişilik bozuklukları
- Baş dönmesi
- Baş ağrısı
- Migren
- Halsizlik
- Çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği, kilo alamama
- Cilt döküntüleri
- Kaşıntı
- Mide krampları, bulantı veya ishal
- Aşırı gaz, şişkinlik
-Tekrarlayan enfeksiyonlar
-Tekrarlayan artritler (eklem şişlikleri)
- Kronik bel ağrısı
Yapılan çalışmalarda akut(erken) veya geç tip alerjisi olan hastaların büyük bir çoğunluğunda, bağırsak flora bozukluğu (disbiyozis) saptanmıştır. İnsan vücudunda bağışıklık sisteminin büyük kısmı sindirim sisteminin içinde yer almaktadır. Dolayısıyla sindirim sisteminin sağlıksız olması bağışıklık sistemini de olumsuz etkiler. Flora bozukluğu olan insanların alerjen madde ile karşılaştıklarında alerjik reaksiyon geliştirme ihtimalinin, florası normal olan insanlara göre çok daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Bağırsak florası bozulunca bağırsak duvarının geçirgenliği de bozulur (geçirgen bağırsak sendromu/leaky gut). Tam sindirilmemiş olan besin unsurları ve yabancı proteinlerin yanı sıra gıda katkı maddeleri ve toksik maddeler de geçirgenliği artmış olan bağırsak duvarından kan dolaşımına kolayca geçebilirler. Vücut tarafından yabancı madde olarak kabul edilen bu alerjenler sürekli ve yoğun bir şekilde vücuda girerse bağışıklık sistemi aşırı bir şekilde uyarılır. Bu yabancı maddeleri yok etmek için bağışıklık sistemi tarafından antikorlar salgılanır. Bu sırada gelişen bir dizi reaksiyon sonucu da alerjik hastalıklar ortaya çıkar. Gıda entoleransları ve besin alerjilerinin altında yatan sebep özet olarak budur.
Oysa bağırsak florası normal olan insanlarda bağırsak duvarı geçirgenliği ideal seviyede korunduğu için yabancı maddelerin kan dolaşımına geçiş hızı bir miktar engellenir. Alerjen maddelerin bağırsak duvarından geçiş hızı yavaşlayınca bağışıklık sistemi alarm durumuna geçerek aşırı uyarılmaz. Tam tersine alerjenlerin vücuda az miktarda ve yavaş geçişi bağışıklık sistemini güçlendirir. Bunu bir nevi alerjiye karşı aşılanma olarak da kabul edebiliriz. Normal bağırsak florası diğer görevlerinin yanında kişiyi alerjilerden de korur.
Bağırsak florasının koruyuculuğu kadar önemli olan bir diğer faktör de sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasıdır. Gıda yolu ile alınan alerjenlerin bir kısmı da mide ve bağırsaklarda mide asidi, mide, pankreas ve bağırsak enzimleri ile sindirilip parçalanarak henüz kan dolaşımına geçmeden yok edilirler. Bu konuyla ilişkili olarak "Mide ve Bağırsak Hastalıkları" yazımızı okuyabilirsiniz.
Alerjik hastalıkların son yıllarda artış göstermesinin altında yatan sebepler şu şekilde sıralanabilir:
- Bağırsak flora bozuklukları
- İnsülin ve leptin direncine neden olan sağlıksız gıdalar.
- Sezaryen doğumlarının artması
- Antibiyotik kullanımının yaygınlaşması
- Aşırı hijyenik ortam nedeni ile bağışıklık sisteminin gelişememesi
- D vitamini eksikliği
- Sindirim işlevinin bozulmasına neden olan otonom sinir sistemi dengesizliği
- Mide asidini gideren ilaçlar
- Kronik enflamasyon
- Kronik stres
- Gıdalara eklenen koruyucular ve diğer katkı maddeleri
- Tarımsal üretim sırasında kullanılan ve gıdalara bulaşan kimyasal maddeler, zirai ilaçlar ve suni gübreler
- Genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO)
- İşlenmiş ve paketlenmiş her türlü gıda
- Fabrikasyon ve GDO’lu yemle beslenen veya antibiyotik ve hormon kullanılan hayvanların et ve süt ürünleri
Alerjik olayların altında pek çok faktörün bulunabileceğini yukarıdaki paragraftan da anlayabiliriz. Bu hastalıkların tedavisinde öncelikle alerjiye sebep olan faktörlerin ortadan kaldırılması gerekir. Bu faktörler dikkate alınmadan yalnızca ilaç kullanımı ile hastalık belirtilerinin baskılanmasının gerçek bir tedavi olmadığını vurgulamak isterim. Sebepler ortadan kalkmadığı müddetçe kalıcı sonuç alınamayacaktır. Yukarıda sıralanan faktörlerden hangileri hastada mevcutsa ve kişi hangi etkenlere maruz kalıyorsa öncelikle onların düzeltilmesi ile tedaviye başlamak gerekmektedir. Bu faktörler ortadan kaldırıldığında hastalar tamamen düzelebilmektedir. Üstelik sanılanın aksine bu sebepleri ortadan kaldırmak hiç de zor değildir.
Biz kliniğimizde hastalarımızı bu konuda bilinçlendirerek geleneksel yollarla üretilmiş gıdaların önemini vurguluyoruz. Tedavi süresince bağışıklık sistemini güçlendirici ve otonom sinir sistemini dengeleyici etkisi nedeniyle akupunktur tedavisinden de yaralanıyoruz. Alerjik hastalıklarda kullanılabilecek tedavi seçeneklerinden bir tanesi de Ozon tedavisidir. Ozonun anti-enflamatuvar ve bağışıklık sistemini düzenleyici (immün modülasyon) etkisinden yararlanarak seçilmiş uygun vakalarda bu tedaviyi de hastalarımızda başarıyla kullanmaktayız. Kliniğimizde antioksidan dozlarda, intravenöz (damar içi) C vitamini tedavisini de anti-enflamatuvar ve histamin düzeyini azaltıcı etkisinden dolayı Alerjik hastalıkların tedavisinde destek unsuru olarak, başarı ile uygulamaktayız.
15.Kasım.2015
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.
KAYNAKLAR:
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/?term=Gut+microbiota+metabolism+of+dietary+fiber+influences+allergic+airway+disease+and+hematopoiesis
http://www.jacionline.org/article/S0091-6749%2811%2901234-6/abstract
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/11152056?dopt=Abstract
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12125480?dopt=Abstract
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12066852?dopt=Abstract
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15618138
Lemanske RF, Kaliner MA. Late phase allergic reactions. Allergy: Principles and pratic 3rd edition St. Louis, CV Mosby. 1988: 224-46
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1417187/
http://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMra035579
http://pmj.bmj.com/content/56/659/617.long
http://ucmaz.home.uludag.edu.tr/PDF/ziraat/2014-28(1)/M8.pdf