DEPRESYONA NEDEN OLAN FAKTÖRLER
İKİNCİ BÖLÜM
Bu yazıyı okumadan önce "Depresyon 1.Bölüm"ü okumanızı öneririm.
Depresyon sadece beyindeki kimyasal dengenin bozulması sonucunda mı ortaya çıkar?
Depresyonun beyinde sinir hücrelerinin birbirleriyle haberleşmesini sağlayan kimyasal maddelerin azalması ve dengesizliği sonucunda oluştuğunu yazımızın birinci bölümünde de belirmiştim. Klinik deneyimim ve holistik bakış açısının bana kazandırdığı sorgulayıcı ve yorumlayıcı hekimlik tarzı çerçevesinde şunu rahatlıkla söyleyebilirim; “ Eğer vücutta bir denge bozukluğu varsa buna neden olan faktörler mutlaka araştırılmalıdır.
Peki, vücut kimyasallarının dengesinin bozulmasına neden olan faktörler nelerdir?
Son yapılan çalışmalarda mediyatör (vücut kimyasalları) dengesinin bozulması teorisinin depresyonun tek nedeni olmayabileceği yönünde bulgular elde edilmiştir (30),(31). Bu bulgular, antidepresan ilaçların etkinliğinin sorgulanmasının yanı sıra, son zamanlarda depresyonun nedeni olarak kabul edilen kimyasal molekül dengesizliği teorisinin de sorgulanması ve tartışılmasına yol açmıştır.
Birçok kronik hastalığın seyri sırasında, örneğin koroner arter hastalığı, kalp yetersizliği, fibromyalj, artritler, felçler, kanser, hipotiroidi, anemi, otoimmun hastalıklar, diyabet, metabolik sendrom, kronik böbrek yetersizliği gibi hastalıklarda farklı derecelerde depresyon belirtileri ortaya çıkmakta ve hastalığın seyrini olumsuz yönde etkilemektedir (32),(33),34),(35). Aynı zamanda depresyon kalp hastalığı riskini 6 kat kadar artırabilmektedir. Bu ilginç bir saptamadır. Birbirinden farklı klinik tabloları olan ve farklı organları etkileyen bu hastalıkların ortak özellikleri ise temelinde kronik enflamasyon olmasıdır.
Depresyonda kronik enflamasyonun rolü var mıdır?
Önce enflamasyon nedir? Kısaca açıklayalım. Daha ayrıntılı bilgi için “Enflamasyon Nedir?" adlı yazımızı da okumanızı öneririm. Enflamasyonu bir çeşit mikropsuz iltihap olarak düşünebiliriz. Bir diğer ismi de “yangı”dır. Hücre hasarına neden olan etkenlerin temizlenmesi ve olayın sınırlanmasını ifade eder. Ağrı, ateş, ödem, kızarıklık, fonksiyon kaybı ve skar (yara izi) oluşumu enflamasyonda görülen belirtilerdir. Enflamasyon sırasında sitokin adı verilen kimyasal moleküller açığa çıkmaktadır. Tumor necrosis factor (TNF)α, interleukin (IL)-1, interferon (IFN)ɣ, ve interleukin (IL)-10 bunlardan bazılarıdır. Bu kimyasal moleküller hasar oluşturan etkeni yok etmeye, ortamdan uzaklaştırmaya, enflamasyonu sınırlandırarak hasar gören dokuyu tamir etmeye çalışmaktadır. Enflamasyon ve tamir aslında vücudun iç içe geçmiş savunma mekanizmalarıdır. Ancak hasar oluşturan etkenlere azar azar bile olsa sürekli maruz kalındığında aşırı duyarlılık oluşmakta ve enflamasyon kronikleşmektedir. Enflamasyonun kronikleşmesi ise doku ve organ fonksiyonlarında bozulmalar meydana getirmekte ve kronik hastalıkların oluşmasına neden olmaktadır.

Depresyon tedavisinde kullanılan SSRI grubu antidepresanların enflamasyon yaratan bazı maddeleri ( TNF-α, IL-1, interferon IFN-ɣ) azalttığı, enflamasyon gideren IL-10 isimli maddeyi ise artırdığı gösterilmiştir (36),(37). Bu ilaçlar aynı zamanda enflamasyonda rol alan bağışıklık hücrelerinin gen ekspresyonunu da değiştirmektedirler. SSRI grubu antidepresanların sadece serotinin düzeyini artırarak değil bunun yanı sıra antienflamatuvar özellikleri nedeniyle de etkin oldukları öne sürülmektedir. Bu durum depresyondaki enflamasyon teorisini desteklemektedir.
En son araştırmalarda yapılan tespitler depresyonun bir hastalık olmadığını, bağışıklık sisteminin sürekli olarak aşırı uyarılması sonucunda ortaya çıktığı işaret edilmektedir. (“Immune Cytokine Model of Depression” ) (38),(39).
Bu çalışmalardan bazıları şunlardır;
- Lactobacillus rhamnosus ve Lactobacillus .reuterinin insan kalın bağırsak epitel hücrelerinde enflamasyon yaratan sitokinlerden TNF-α ile IL-8 oluşumunu engelleyerek bağışıklık sistemini düzenlediği, depresyon ve anksiyete bulgularını azalttığı gösterilmiştir (40),(41).
- Depresyon akut enflamatuar hastalıklara sıklıkla eşlik eder (39)
- Kronik enflamasyon depresyon gelişme riskini artırabilmektedir (42)
- Sağlıklı insanlara verilen endotoksinlerin enflamasyonu tetiklediği ve depresyon belirtilerine yol açtığı gösterilmiştir (43)
- Hepatit C tedavisinde kullanılan interferon vücudun enfeksiyonlara karşı enflamatuvar cevabını sağlayan bir moleküldür. Yapılan çalışmalarda interferon kullanan hastalarda depresyon gelişme riski artmaktadır (44)
- Enflamasyon göstergelerinin normale gelmesinden sonra depresyon şikayetlerinin düzeldiği ifade edilmektedir. (45)
- Henüz 1980’li yıllarda araştırmacılar enflamatuvar sitokinlerin depresyon belirtilerini de kapsayan birçok psikiyatrik ve nörolojik belirtilere yol açabildiğini bulmuşlardır (38).
Depresyon ve enflamasyon arasındaki bağlantıyı araştıran çalışmalar depresyonun düşük dereceli kronik enflamatuvar yanıt ile ilişkili olduğunu ve artmış oksidatif stresin de tabloya eşlik ettiğini göstermektedir. Depresyonun kronik inflamasyon sonucu geliştiği ve kronik enflamatuvar sendromun nöropsikiyatrik belirtisi olduğu söylenebilir (46). Ayrıca bağırsak flora bozukluğu da enflamasyon yaratan en önemli faktörlerden birisidir.

D vitaminin depresyonda göz ardı edilmemesi gereken önemli rolü nedir?
Düşük D vitamin seviyelerinin depresyona eğilimi artırdığına dair pek çok bilimsel yayın mevcuttur.(47). Bu hastalarda D vitamini eksikliği düzeltildiğinde depresyon bulgu ve belirtilerinin belirgin şekilde azaldığı ifade edilmektedir. (48),(49),(50),(51),(52). Ben de uzun yıllara dayanan klinik gözlemlerim ve tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki kronik hastalıklarının yanı sıra depresif şikayetleri de olan hastalarda D vitamini takviyesi şikayetlerin belirgin şekilde gerilemesini sağlamakta ve hastalıkların tedavisine bu yönden de katkıda bulunmaktadır. Bu tespitim yapılan çalışmalarla da uyumludur. Bu verilerden yola çıkarak D vitamininin depresyon üzerindeki etkinliğinin nasıl gerçekleştiğini açıklayalım.
D vitamini reseptörlerinin anne karnındaki bebeğin erken gelişim dönemlerinde oluştukları ve D vitamininin bu yolla beyin gelişimine katkıda bulunduğu bilinmektedir. D vitamini daha anne karnındaki gelişim dönemlerinden itibaren beyin fonksiyonlarımızı belirleyen önemli unsurlardan birisidir. Yapılan çalışmalarda yeterli D vitamini düzeylerinin beyinde bulunan kimyasalların miktarını artırarak beyin hücrelerini koruduğu, glial hücrelerin etkinliğini arttırarak hasarlanan hücrelerin onarımını sağladığı gösterilmiştir (52). Yine D vitamininin dopamin ve norepinefrin fonksiyonunu etkilediği gösterilmiştir.
Depresyon ile enflamasyon ilişkisini yazının önceki bölümlerinde açıklamıştık. Son çalışmalar depresyonun patogenezinde de enflamasyonun rolünün olabileceğini göstermektedir. D vitamini kronik enflamasyonun ortadan kaldırılmasında da etkindir. Daha önce de belirttiğimiz gibi koroner arter hastalığı, kalp yetersizliği, fibromiyalji, artritler, felçler, kanser, hipotiroidi, anemi, otoimmun hastalıklar, diyabet, metabolik sendrom, kronik böbrek yetersizliği gibi birçok hastalığın zemininde kronik enflamasyon mevcuttur ve farklı derecelerde depresyon belirtileri ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıkların hemen hemen tümünde D vitamini eksikliği saptanmaktadır. D vitamini verilerek kan serum seviyeleri normal sınırlara yükseltilen bu hastalıklarda enflamasyon azalmakta, enflamasyonun varlığını gösteren CRP gibi laboratuvar tetkiklerinde ve IL-6 gibi enflamatuvar sitokin düzeyinde düşme tespit edilmektedir.akupunktur#ankara#gökşin#balım
D vitamini hem beyin kimyasalları üzerindeki etkileri hem de enflamasyon azaltıcı etkileri yoluyla depresyon belirti ve bulgularının düzelmesini sağlamaktadır.

Peki, enflamasyon yaratarak depresyona sebep olan faktörler nelerdir?
- Bağırsak flora bozuklukları
- D vitamini eksikliği
- Beslenme yanlışları
- Hareketsizlik
- Psiko-emosyonel stres
- Sigara kullanımı
- Uyku bozuklukları
- Magnezyum eksikliği
- Vitamin B12 eksikliği
- Gluten Hassasiyeti
- Gıdalara eklenen koruyucular ve diğer katkı maddeleri
- Tarımsal üretim sırasında kullanılan ve gıdalara bulaşan kimyasal maddeler, zirai ilaçlar ve suni gübreler
- Genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO)
- İşlenmiş ve paketlenmiş her türlü gıda
- Fabrikasyon ve GDO’lu yemle beslenen veya antibiyotik ve hormon kullanılan hayvanların et ve süt ürünleri
Günümüzde depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların tam bir çözüm olmadığı yapılan birçok bilimsel çalışmada ifade edilmektedir. Bu ilaçlar depresyona neden olan faktörleri ortadan kaldırmamakta ve kökenindeki sebep düzeltilmediği için cevap yüz güldürücü olmamaktadır. Literatürdeki bu yeni bilgilere ve klinik tecrübelerime de dayanarak söyleyebilirim ki; bağırsak florası desteklenen, başta beslenme yanlışları olmak üzere yaşam koşulları düzenlenen ve enflamasyona neden olan tüm faktörleri hayatından çıkaran hastalarımın büyük çoğunluğu kullandıkları antidepresan ilaçları azaltarak bırakabilmekte ve sağlıklı bir ruhsal ve bedensel yapıya kavuşabilmektedirler.
Kliniğimizde antioksidan dozlarda, intravenöz (damar içi) C vitamini tedavisini de anti-enflamatuvar etkisinden dolayı depresyon tedavisinde destek unsuru olarak, başarı ile uygulamaktayız. Akupunktur tedavisinin sakinleştirici, trankilizan etkisi, uyku düzenleme etkisi, anti-enflamatuvar etkisi ile bağışıklık sistemini destekleyici, güçlendirici etkisinden depresyon tedavisinde de faydalanılabilmektedir. Depresyonda kullanılabilecek destekleyici tedavi seçeneklerinden bir tanesi de Ozon tedavisidir. Ozonun anti-enflamatuvar ve bağışıklık sistemini düzenleyici (immün modülasyon) etkisinden yararlanarak seçilmiş uygun vakalarda bu tedaviyi de hastalarımızda başarıyla kullanabilmekteyiz.
Yazımızı kliniğimizin sloganı ile bitirelim: “Sağlıklı olmak sizin elinizde; Haydi geç olmadan başlayalım...”
03.Mart.2016
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.