PAYLAŞ

Lyme Hastalığının Birçok Hastalığı Taklit Edebileceğini Biliyor Musunuz? - 2.BÖLÜM

Bu makale 105536 kişi tarafından görüntülenmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

Bu yazıyı okumadan önce “BİRİNCİ BÖLÜM”ü okumanızı öneririm. 

Lyme tanısı nasıl konur?

Lyme hastalığı birçok hastalığın belirtilerini taklit edebildiği için tanı koyabilmek çok kolay değildir. Hastanın öyküsü alınırken ısırık ve döküntü olup olmadığı mutlaka sorgulanmalı, dikkatli bir fizik muayene yapılmalı ve şüpheli vakalarda tanıya yönelik laboratuvar testleri de mutlaka yapılmalıdır. Bu hastalığın tanısında kullanılan laboratuvar testleri standardize değildir. Yanlış negatif ve yanlış pozitif sonuçlara da rastlanabilmektedir. Ancak şunu da belirtmek isterim ki; tecrübeli bir hekim Lyme hastalığının tanısını laboratuvar testlerinden önce klinik tabloya göre koymakta zorluk çekmez.

- CRP ve sedimentasyon gibi testlerin çoğu zaman yükselmediğini görmekteyiz. Ayrıca ALT düzeyinde ve lökosit sayısında artış veya bazı vakalarda sınırda bir lökopeni, anemi, hipergamaglobulinemi gibi sonuçlar da tespit edilebilir. Bu testler her türlü enfeksiyon ve enflamatuvar hastalıkta yükselebilen değerlerdir ve hiçbirisi Lyme hastalığı için spesifik değildir. Dolayısı ile bu bulguların her hastada mutlaka tespit edilmesi gibi bir zorunluluk da yoktur. 

- Borrelia doku ve sıvılardan alınan örneklerden kültür ile üretilebilir. Yavaş ve geç üreyen bir bakteri olduğu için her zaman izole edilip üretilmesi mümkün olmayabilir. Dolayısıyla bu yöntemle de her zaman tespit edilmesi mümkün olmayabilmektedir.  

- Serum ve BOS’da bakteriye karşı oluşan İmmunoglobülin M (IgM) ve İmmunoglobülin (IgG) antikorları tespit edilir. İmmunfloresan (İFA) ve ELİZA yöntemleri ile antikorlar tespit edilebilir. Bu testlerle de yanlış negatif ve yanlış pozitif sonuçlar görülebilmektedir. Antikorlar (immünoglobülinler) bağışıklık sistemi hücrelerinden olan lenfositler (beyaz kan hücreleri) tarafından üretilen protein yapısındaki moleküllerdir. Bu immünglobülinler virüs ve bakterileri tespit ederek nötralize edilmelerini sağlarlar. Yukarıda belirttiğim bu iki antikorun kan testi ile ölçülebilmesi için bu immünglobülinleri üreten lenfositlerin de sağlıklı olması ve normal fonksiyonunu yerine getirebilmesi gerekmektedir. Borrelia burgdorferi bakterisi bağışıklık hücrelerine de bulaşma yeteneğine sahiptir. Lenfositlerin de enfekte olması durumunda antikor üretimi baskılanabilir ve enfeksiyonlarla mücadele olumsuz etkilenir. Bu nedenle enfeksiyonun bağışıklık sistemini etkilediği durumlarda antikor cevabı oluşmayabilir.  Bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda ve immunsüpressif ilaç (bağışıklık sistemini baskılayan ilaç) kullanan kişilerde antikor cevabı oluşamayabilir. Bağışıklık sistemi de enfekte olan kişilerde hastalık tablosu hızla ilerleyerek kötüleşir. Bir başka deyişle Borrelia burgdorferi bağışıklık sistemini de zayıflatarak vücudun hastalıkla savaşma yeteneğini ortadan kaldırabilir. Yukarıda da ifade ettiğim gibi Lyme hastası olmasına rağmen bakterinin lenfositleri de etkilemiş olmasından dolayı immünglobülinleri yükselmeyen bu hastalarda kan testlerinde negatif sonuçlar görülebilmektedir. Ayrıca bu testlerden biri olan ELİZA yönteminde birçok farklı bakteri ile çapraz reaksiyon olabildiği için yanlış pozitif sonuçlar da çıkabilmektedir (7).

Hastalığın tedavisine başladıktan sonra ilginç bir paradoks ortaya çıkabilmektedir. Başlangıçta bağışıklık sisteminin zayıflaması ve lenfositlerin de enfekte olmasıyla antikor cevabı ortaya çıkmayan ve testleri negatif bulunan hastalarda, başarılı bir tedavi sonrasında kan testleri pozitifleşmektedir. Bu çelişkili durum hastalığın kötüleşmesi olarak değil düzelen klinik tablo ile birlikte vücudun hastalıkla savaşma gücünün arttığını gösterir.  

- Lyme hastalığında immünglobülinlerin tespiti için İFA ve ELİZA yöntemleri kullanılmaktadır. Bu testlerden herhangi birisinde şüpheli bir sonuçla karşılaşılması durumunda Western Blot (WB) testi ile doğrulama yapılması yanlış pozitif veya yanlış negatif sonuç hatalarını azaltmaktadır. WB yöntemi ile pozitif sonuç bulunursa hastalık tanısı doğrulanır ancak negatif sonuç elde edilmesi durumunda klinik olarak Lyme düşündüren olgularda enfeksiyonun olmadığı ispatlanamaz.

- İmmunglobülinlerin tespiti için kullanılan İFA, ELİZA ve WB testlerinin yanı sıra, yeni birtakım testlerin geliştirilmesi zarureti ortaya çıkmıştır. CD57+NK testi bunlardan bir tanesidir. CD57 kronik Lyme hastalığında düşük bulunur. CD57'nin düşmesine neden olan Lyme hastalığı dışında başka faktörlerin olup olmadığı henüz netlik kazanmamıştır. Bu konudaki çalışmalar devam etmektedir. Bu testi Lyme hastalığının teşhisinden ziyade takibinde kullanıyoruz. Bir diğer test ise Borrelia Lenfosit Tranformasyon Testidir (Borrelia-LTT). Borrelia-LTT kronik enfeksiyon tespitinde diğer testlere ilave olarak kullanılabilir.

" Lyme hastalığının birçok hastalığı taklit edebileceğini biliyor musunuz? "

Bu yöntemlerin dışında PCR (Polimerase Chain Reaction), HA, Tc LPA (T cell lympoproliferative assay) gibi rutin uygulamada kullanılmayan pahalı ve zaman alan yöntemler de vardır. Bunların sonuçları da diğer testler gibi % 100 kesin değildir.  

Laboratuvar testleri ile ilgili yukarıda size verdiğim bilgilerden de anlaşılacağı gibi Lyme tanısı konulurken laboratuvar değerlerinden çok hastanın öyküsü ve klinik tablo göz önünde bulundurulmalıdır. Laboratuvar sonuçlarına fazla güvenilmemesi gerektiği ifade edilmektedir (7). Testler daha çok hastalığı doğrulamak üzere kullanılmalıdır. Negatif gelen sonuç hastalık olmadığı anlamına gelmeyeceği gibi pozitif gelen sonuç da klinikle örtüşmesi durumunda dikkate alınmalıdır. Tüm bu bilgiler doğrultusunda hastalığın tanısı için en önemli unsurun hekimin bilgisi ve tecrübesi olduğunu, laboratuvar testlerinin ise klinik bulgularla örtüşmesi durumunda anlamlı olduğunu altını çizerek vurgulamak isterim.

Tedavi nasıl yönetilmelidir?

Etkili şekilde tedavi edilmeyen hastalık nükslerle seyreder. Her defasında vücuda yayılarak farklı sistemlerde kalıcı hasarlara neden olabilir. Lyme hastalığının tedavisi genellikle çok zordur ve belirtiler tekrarlayabilir. Çünkü bakteriler dokularda yalnızca bir spiroket olarak bulunmaz, hücrelerin içinde "L-formu" ya da "kist formu" şeklinde saklanarak uzun süre yaşayabilirler ve yerleştikleri hücrelerin fonksiyon görmesine de engel olurlar. Bu farklı morfolojiler nedeniyle standart antibiyotik tedavisinden sonra nüks olasılığı yüksektir. Lyme hastalığı tedavisinde de tanı yöntemlerinde olduğu gibi kesin bir fikir birliği ve standart bir yöntem yoktur. Endüstriyel batı tıbbı Lyme hastalığının antibiyotik ile tedavi edilebileceğini kabul etmektedir. Aylar süren ve nüksler gösteren hastalıkta genellikle çok uzun süren antibiyotik tedavileri önerilmektedir. Evre-1 aşamasında teşhis edilen vakalarda antibiyotik tedavisi etkili bir tedavi sağlarken Evre-2 ve Evre-3 aşamasında antibiyotik tedavisinin başarı şansı azalmakta ve tek başına komplikasyonları ve nüksleri önleyememektedir.  

Bu tedaviden sonra hastaların çoğunluğu çeşitli şikayetlerle yaşamaya devam etmektedirler. Uzun süre kullanılan antibiyotikler bağırsak florasını da bozduğu için dolaylı olarak bağışıklık sistemi fonksiyonuna da olumsuz etkide bulunmaktadır. Bağışıklık sisteminin zayıflaması vücudun hastalıkla doğal savaşma gücünü de zayıflatmaktadır. Antibiyotiklerin bağırsak florasını bozmak dışında daha pek çok yan etkileri de vardır. Hastalığın yaptığı tahribat kadar, hatta daha da fazla başka sorunlara yol açabilmektedirler. Örneğin dirençli enfeksiyonlar ve mantar enfeksiyonları bu sorunlardan bazılarıdır.  

Kliniğimize nonspesifik ve yaygın şikayetlerle başvuran hastalarımızı uzun süreden beri Lyme yönünden de tetkik etmeye özellikle dikkat ediyoruz. Teşhis ettiğimiz vakaların genellikle Evre-2 ve Evre-3 safhalarında olduğunu üzülerek söylemek istiyorum. Bunun nedeni ise bu hastaların kliniğimize başvurana kadar fibromiyalji, romatizma, depresyon, kireçlenme, alerji vs. gibi tanılarla tedavi görmeleri ve zaman kaybetmeleridir. Bu hastalarda hastanın durumuna ve klinik bulgularına göre, probiyotik destekli antibiyotik, damardan yüksek doz C vitamini, yüksek doz iyot, beslenme desteği, bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik önlemler ve diğer gerekli destek unsurlarıyla birlikte kombine bir tedavi uygulamaktayız. Ayrıca seçilmiş uygun vakalarda ozon tedavisini de güçlü bir destek unsuru olarak Lyme tedavisinde kullanıyoruz. Bağışıklık sistemini destekleyen ve vücudun antioksidan sistemlerini güçlendiren tedavi yöntemlerinin destek tedavisi olarak uygulanması, bu sinsi bakteriye karşı vücudun mücadele kapasitesini artırıp tedavinin başarısını belirgin olarak yükseltmektedir.       

“Sağlıklı olmak sizin elinizde; Haydi geç olmadan başlayalım…

17.Temmuz.2017

 

KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ: 

1- C Vitaminin 9 Önemli Fonksiyonu...Kronik Enflamatuvar Hastalıkların Tedavisindeki Yeri

2- Fibromiyalji Sendromu

3- Depresyon

4- Otoimmun Hastalıklar

5- Enflamasyon Nedir?

6- İyotun Ne Kadar Önemli Olduğunu Biliyor Musunuz?

 

Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.

Kaynakça ve Referansları Göster

 

KAYNAKLAR

7. https://infeksiyon.org/wp-content/uploads/2016/08/LymeHastal%C4%B1klar%C4%B1.pdf

Diğer Okuyucu Yorumları
Test

Form Gönderimi

Tamam

  • Dilek Karaman
    30.01.2020 03:17:45
    Ben 1994 yılında hastalığımı teşhis eden doktorum profesör Rüknettin Öğütman hocamın söylediğine göre Türkiye de ya 1.ci yada 2. hastayım rahatsızlığım esnasında bir diğer kişide Trabzon da tedavi görmekte idi. O yıllarda Türkiye de bu rahatsızlık milyonda bir insanda görülmekteymiş. Bu yüzden ilk tedavi oldugum doktor soğuk algınlığı olarak tespit etmiş bir hafta içerisinde hastalığın diğer belirtileri hızla ilerleyerek ikinci kez doktora gittiğimde diğer doktorda eklem romatizması teşhisi koyarak hastaneye yatırmıştı. 10 gün tedavi gördüğüm sürede hastalığım yanlış teşhis ve tedaviden daha da kötüye gitmişti. Çok şükür ki şansım varmış Rüknettin hocam uzun yıllar Amerika da yaşadığı ve bu tür vakaları sık gördüğü için hastalığımı teşhis etti. Sağlık bakanlığından izin alarak hastalığımın tüm sürecini içeren resimleyerek birde kitap yazmıştı.
Bizi takip edin
Yeni yazılarımızdan haberdar olmak için , e-posta adresinizi
yazarak web sitemize ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
İLETİŞİM
  • Tunus Caddesi Tokgözoğlu Apt. 63/2 Kavaklıdere / ANKARA
  • +90 (312) 426 11 81
    +90 530 305 14 22
  • balimklinik@yahoo.com
Web sitemizdeki yazılar bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Tedavi yerine geçmez. İnternetteki bilgilere dayanılarak yapılan bilinçsiz uygulamalar ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Lütfen tedavinizin yönetilmesi için bir hekime başvurunuz.
Web Tasarım Teknobay.

KVKK'na uygun olarak kullanıcı deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi ziyaret etmekle çerez ve gizlilik politikamızı kabul etmiş sayılırsınız. Daha fazla bilgi edinmek için Gizlilik ve Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.

KABUL ET DAHA FAZLA BİLGİ