İnsan vücudunda en fazla bulunan mineral kalsiyumdur. Vücuttaki kalsiyumun %99’u iskelet sisteminde ve dişlerde bulunur. %1’lik kısmı da vücut sıvılarında ve diğer kısımlardadır. Kan kalsiyum düzeyi sağlıklı bir insanda 8,5-10,2 mg/dl düzeyindedir.
Kalsiyumun vücuttaki işlevleri nelerdir?
- Kemiklerin sağlam ve sağlıklı olması ve dişlerin gelişmesinde rol oynar.
- Vücudun asit-baz dengesinin sağlanmasında etkilidir.
- Sinir sistemi iletiminde önemli bir görevi vardır.
- Kalp kası ve diğer kasların normal fonksiyonunu yerine getirmesini sağlar.
- Kalp ritmini düzenler, tansiyonu dengeler.
- Kolesterol düzeyinin dengelenmesini sağlar.
- Kanın pıhtılaşmasında rol oynar.
- Hücrelerin bölünme ve farklılaşmasını sağlar.
- Hücrenin düzenli çalışmasında rol alır.
- Sindirim ve metabolizma işlevlerinde rolü olan bazı enzimlerin aktive olmasında görev alır.
- Endokrin sistem hormonlarının düzenli salgılanması için gereklidir.
Kalsiyum Yetersizliğinin Belirtileri Nelerdir?
- Kas krampları,
- Halsizlik, bitkinlik, kilo kaybı,
- Stres artışı, emosyonel problemlerde artış, irritabilite (tedirginlik hâli).
- Yüksek tansiyon.
- Diş etlerinde çekilme ve vakitsiz diş kayıpları.
- Kalp ritminde bozukluk.
- Osteoporoz (kemik erimesi). Konuyla ilgili daha detaylı bilgiyi osteoporoz yazımızda bulabilirsiniz.
Kalsiyum osteoporoz tedavisinde kullanılan en önemli mineral takviyelerinden birisidir. Kalsiyum desteği denildiği zaman çoğunlukla ilaç haline getirilmiş kalsiyum akla gelmektedir. Oysa gıdalardan alınan doğal kalsiyum, ilaç olarak alınan kalsiyum preparatlarına göre vücudumuz tarafından daha verimli olarak kullanılabilmektedir. Yapılan araştırmalarda kalsiyum içeren ilaçları kullanan insanlarda kemik erimesinin yine de önlenemediği, D vitamini ile birlikte alınsa bile, kalsiyumun kemiklerde yerleşmek yerine yumuşak doku ve damar duvarlarında biriktiği, bunun dakalp hastalıkları ve yüksek tansiyonla sonuçlandığı bildirilmektedir. Bunun yanı sıra eklemlerde biriken kalsiyumun eklem problemlerine ve kireçlenmelere yol açtığı da saptanmıştır. Uzun süre kontrolsüz bir şekilde kalsiyum ilacı kullanan kişilerde kalp krizi ve felç geçirme riskinde de bir artış olduğu ifade edilmektedir.
Vücutta kalsiyum, magnezyum, D vitamini ve K2 vitamini arasında tam bir dengenin olması gereklidir. Bu “dörtlü” birlikte görev yapar ve birbirlerinin etkisini destekler. Saydığımız bu 4 unsurdan bir tanesinin bile eksik olması, osteoporoz ve bu unsurların eksiklikleriyle ortaya çıkan diğer hastalıkların tedavisini olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Magnezyum kasların gevşemesini sağlarken, kalsiyum kasılmasına sebep olur. Ayrıca magnezyum kalsiyumu hücre içinde tutar. Magnezyum ve kalsiyum arasındaki denge bozulursa kas kasılmaları, kramplar veya kas güçsüzlükleri ortaya çıkar. Nedeni belirlenemeyen veya tedaviden fayda görmeyen bel ağrısı, boyun ve sırt ağrısı, baş ağrısı, kas ağrıları ve hatta kabızlık gibi bazı sindirim sistemi şikayetlerinin altında magnezyum-kalsiyum dengesizliği bulunabileceğini daima akla getirmekte fayda vardır. Kalsiyumun bağırsaklardan emilmesini D vitamini sağlar. Ancak yüksek doz D vitamini verilmesi durumunda bu kez de magnezyum eksikliği oluşur. Magnezyum eksikliği olması durumunda da bu kez D vitamininin aktif formunun oluşumu engellenir. Ayrıca K2 vitamininin eksikliği kalsiyumun kemik yerine yumuşak doku ve damar duvarında birikmesine sebep olur. Yukarıda bahsettiğim 4 unsurdan birinin eksik veya fazla olması bile aralarında olması gereken dengeyi etkilemekte ve bu sonuç vücudun bütününün dengesine de yansımaktadır. Verdiğim bu kısa bilgi vücut sistemlerinin dengesinin nasıl çok hassas ve birbiriyle yakından bağlantılı olduğuna dair tipik bir örnektir. Bu örnek aslında vücut içindeki karmaşık dengenin sadece küçük bir bölümüdür. Sistemin içine daha farklı başka unsurlar da girdiği zaman bunların birbirleriyle olan etkileşimleri çok daha komplike bir hal alır.
Daha fazla ayrıntıya girip kafa karışıklığına yol açmamak için mekanizma anlatmayı burada keserek, kalsiyum hakkında doğru zannedilen bir yanlışa geçelim.
Süt iyi bir kalsiyum kaynağı mıdır? Bu soruya büyük bir çoğunluk evet cevabını verecektir. Eğer anne sütü hakkında konuşuyor olsaydık cevabınız doğruydu. Ama inek sütü için gerçek böyle değildir. Kemik erimesi olan hastalara kalsiyum kaynağı olarak bol bol süt ve süt ürünleri tüketmelerinin önerildiğini duyduğum zaman inanın buna çok şaşırıyorum. Gerçekten de inek sütü yüksek oranda kalsiyum içerir, ancak inek sütünde fosfor miktarı da yüksektir. Yüksek fosfor sütün içindeki kalsiyumu bağlayarak bağırsaktan emilmesine engel olur. Bu yüzden kalsiyum kaynağı olarak sanılanın aksine süt ve süt ürünleri uygun bir seçenek değildir.
Dahiliye branşının uğraştığı hastalıkların yelpazesi çok geniştir. Meslek hayatımın bir döneminde aynı zamanda diyaliz uzmanlığımın da olması münasebetiyle, uzunca bir süre, birçok diyaliz merkezinde tıbbi danışmanlık ve sorumlu uzman hekimlik yaptım. Kronik böbrek yetmezliği olan hastaların vücut iç dengeleri (homeostazis) bozuktur. Çünkü homeostazisin devamından sorumlu olan en önemli organlardan birisi de böbreklerdir. Böbrekler çalışmayınca vücut sistemleri birbirinin ardı sıra bozulmaya başlar ve metabolizma alt üst olur. Metabolizmaları içinden çıkılmaz hale gelmiş olan bu hastalarla uzun yıllar boyunca, yoğun bir şekilde uğraşmak benim mesleki açıdan gelişmeme çok büyük katkıda bulunmuştur. İnsan fizyolojisi hakkında bilfiil uygulama ile öğrenilebilecek birçok bilgiye de bu dönem içinde sahip olduğumu bu vesile ile itiraf etmem gerekiyor. Kronik böbrek yetersizliği olan hastalarda fosfor idrar yoluyla vücuttan atılamadığı için kandaki fosfor seviyesi yükselir. Hastaların yediği gıdalardan aldığı fosfor, dört saatlik hemodiyaliz ile yeterli oranda temizlenemez. Bu şekilde kanda normalin üzerinde biriken fosfor ciddi sağlık sorunları oluşturur. Fosfor yüksekliği olan diyaliz hastalarında yiyeceklerle alınan fosfor vücuda girmesin diye ağızdan kalsiyum ilaçları vermek zorunda kalırız. Bunu neden yaparız biliyor musunuz? Verdiğimiz kalsiyum bağırsaklarda fosfor ile bağlansın ve daha bağırsaktan emilmeden dışkı ile vücuttan atılsın diye. Aynı mekanizma süt ve süt ürünleri için de geçerlidir. Sütteki yüksek fosfor, sütün içindeki kalsiyumu daha emilmeden bağlar ve dışkı ile vücuttan atılmasına neden olur. Süt ürünleri çok kıymetli besin öğeleri içerirler. Ancak sütü kalsiyum kaynağı olarak düşünmek yerine; protein, yağ, prebiyotik ve probiyotik kaynağı olarak tüketmek daha mantıklıdır. Her canlı türünün sütü kendi yavrusunun ihtiyacına yöneliktir. Benim önerim, doğrudan süt tüketmek yerine, sütü mayalayarak, yoğurt, kefir v.s olarak tüketmek çok daha sağlıklıdır. Mayalanan sütün yapısı tamamen değişir ve insan vücudu için çok daha faydalı bir besin haline gelir.
Kalsiyumun emilimini olumsuz etkileyen başka maddeler de vardır. Bunlardan bir tanesi buğday, yulaf gibi tahılların kepek kısmında bulunan “fitik asit” dir. Bir diğeri ise ıspanak, kuzukulağı, çikolata vs. de bulunan “oksalik asit” maddesidir. Yani özet olarak toparlamak gerekirse; bir gıdanın kalsiyumdan zengin olması, vücudun ondan mutlaka faydalanabileceği anlamına gelmez. Gıdaların içinde bulunan fosfor, fitik asit ve oksalik asit gibi maddeler kalsiyum emilimini engeller.
Kalsiyumu Hangi Gıdalardan Alabiliriz:
Kalsiyum içeriği en fazla olan ürünlerin başında deniz yosunları, fındık ve susam gelmektedir. Süt ürünlerinde olduğu gibi fındığın da fosfor oranı çok yüksektir. Badem, keten tohumu, dereotu, roka, asma yaprağı, marul, maydanoz, semizotu ve diğer koyu yeşil yapraklı sebzelerde de yüksek oranda kalsiyum bulunur. Vücut en fazla koyu, yeşil yapraklı sebzelerin içindeki kalsiyumdan faydalanabilir. Bu gıdalardaki kalsiyum-fosfor oranı kalsiyumun emilmesine engel olmaz. Kalsiyum limon, portakal, çilek ve yumurta gibi besinlerde orta derecede bulunurken, daha az miktarda da ette bulunmaktadır.
Homeostazis adını verdiğimiz vücudun bu karmaşık iç dengesinin sürdürülebilmesi ancak doğal yaşam şartlarının devam ettirilmesiyle mümkün olabilmektedir. Modern yaşamdan kopmadan, modern yaşamın olanaklarını da kullanarak kendi doğamıza uygun beslenme ve yaşam tarzını oluşturmak çok da zor değildir. Biraz çaba ve özveri ile kendimiz ve çocuklarımız için yaşanabilir, sağlıklı bir ortam yaratabiliriz.
24.Kasım.2015
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.