TSH BULMACASI
Hipotiroidi, TSH ve Tiroid Hormonlarına Aykırı Bir Bakış…
BÖLÜM 2
Bu yazıyı okumadan önce "BİRİNCİ BÖLÜM"ü okumanızı öneririm
TSH, TİROİD HORMONLARI, İYOT VE BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ BAĞLANTISI
Tiroid sağlığı ve tiroid hormon metabolizması söz konusu olduğunda iyot ve iyodun etkilerinden bahsetmemek çok önemli bir eksikliktir. Çünkü tiroid hormonu demek, iyot demektir. İyot olmadan tiroid hormonlarının üretimi mümkün değildir. Tiroid hormonları vücudun bütün hücrelerini, dokularını, organlarını ve sistemlerini etkileyen hormonlardır. Tiroid hormonlarının ana bileşenleri iyot ve tiroglobulinin yapısında bulunan tirozin aminoasididir. Tiroid hormonları tirozin aminoasidiyle iyodun birleşmesi ile sentezlenir.
Tirozin aminoasidi vücuttaki birçok proteinin yapısında yer alan bir aminoasittir. İyotla birleşmediği sürece tirozinin tiroid hormonu olarak işlevi yoktur. Tirozin sadece iyotla bağlandığı zaman bu yapı bir tiroid hormonu özelliği ve işlevi kazanır. Bu durumda tiroid hormonlarının işlevlerini iyot sayesinde gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz.
Tiroid hormonlarının en önemli bileşeni olan iyotun, tiroid hormonu yapımı dışında vücutta başka özel işlevleri de vardır. İyodu özel hale getiren en önemli niteliği ise çok güçlü bir antioksidan olmasıdır (1). İyot antioksidan sistemin önemli bir unsurudur. İyot aynı zamanda çok güçlü antibakteriyal, antiviral ve antiparaziter bir elementtir. Bu özelliği ile de bağışıklık sistemimizin işlevlerine katkıda bulunur. Bu bilgilerin ışığında tiroid hormonlarının kendi işlevlerinin yanı sıra, yapısındaki iyot aracılığıyla antioksidan sistem ve bağışıklık sisteminin bir parçası olarak da işlev görebileceğini söyleyebiliriz.
Enflamasyonun ne demek olduğunu yazı dizimizin birinci bölümde ayrıntılı olarak anlatmıştık. Tıbbi bilgisi olmayan hastalarımıza enflamasyonu anlatırken bedendeki sinsi bir yangın olarak tarif ediyoruz. İçin için devam eden bu sinsi yangın zaman içinde tüm hücre ve dokularda tahribata sebep olarak kronik ve dejeneratif hastalıklara yol açmaktadır. Bedenin enflamasyon yangınıyla baş edebilmek için kullandığı “yangın söndürücülere” de antioksidanlar diyoruz. Enflamasyonun şiddeti arttıkça antioksidan ihtiyacı da artmaktadır.
Günümüzün olumsuz yaşam koşulları enflamasyonun kronikleşmesine ve bedenimizin başa çıkamayacağı boyutlara ulaşmasına yol açmaktadır. Sağlıklı yaşam konusunda bilinçli olan insanların bile olumsuz koşullardan tamamen korunabilmesi ne yazık ki mümkün değildir. Enflamatuvar uyaranlara tekrar tekrar maruz kalındığında bağışıklık sistemi bu uyaranlara karşı bir dizi reaksiyon başlatır. Kronik enflamasyon okside eden (paslandırıcı) serbest radikallerde artışa neden olur. Oksidan unsurlar bağlandıkları protein ve yağ yapısındaki unsurların işlevselliğini bozar. Oksidan süreç, dejeneratif değişikliklerin artmasına yol açar. Bu durumu oksidadif stres olarak da adlandırabiliriz.
Bedenimiz oksidasyonla başa çıkan pek çok antioksidan unsura sahiptir. İyot da antioksidan unsurlardandır.
Kısa süreli akut enflamasyonda bedenin antioksidan rezervleri yeterli olabilirken, enflamasyon uzayıp kronikleştikçe antioksidan rezervler yetersiz kalmaya başlamaktadır. Antioksidan ihtiyacının arttığı durumlarda bedenimiz tiroid hormonlarının yapısındaki iyodu da antioksidan bir unsur olarak kullanabilmektedir. Bu bilgilerin ışığında enflamasyonun arttığı her durumda iyot ihtiyacının da artacağını söyleyebiliriz. Vücuttaki en büyük iyot rezervi tiroid hormonlarının yapısındaki iyottur. Bu durumda artan iyot ihtiyacını karşılamak için tiroid hormon yapımı da artacaktır. Enflamasyonun şiddetlendiği durumlarda tiroid hormonu yapımı artabilmektedir. Hipofiz bezi TSH salınımını artırarak tiroid hormonu yapımını teşvik eder. TSH’nın akut hastalıklarda (akut enflamasyon) yükseldiği pek çok çalışmada gösterilmiştir (2),(3),(4). Klinik tecrübelerimiz ile bilimsel kanıtları birleştirdiğimizde akut ve kronik enflamasyonda tiroid hormonu ihtiyacının artacağını ve bunu karşılayabilmek için de TSH’nın yükseleceğini söyleyebiliriz.
TSH ve tiroid hormonlarının antioksidan sistemin bir unsuru olarak bağışıklık sistemi üzerinde de çok önemli etkileri olabileceğini söylemek pek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle yazımızın bu bölümünü TSH, tiroid hormonları ve iyodun bağışıklık sisteminin işlevleri üzerindeki etkilerine ayırdık.
Önce iyoda dair bazı temel bilgileri verip daha sonra da TSH ve tiroid hormonlarının bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerinden bahsedeceğiz.
İyodun önemi ve iyodofobi
İyot sadece gıdalar yoluyla dışarıdan temin edebildiğimiz esansiyel bir elementtir. Uzun süreli yetersiz iyot alımı vücudumuzda ciddi iyot eksikliği bulgularına yol açar. İyot, tiroid fonksiyonlarının yanı sıra doğurganlık, zihinsel ve fiziksel gelişim için de gerekli olan çok önemli bir unsurdur (5). Vücudumuzda en çok iyot içeren doku tiroiddir. Başta tiroid olmak üzere vücudumuzdaki her hücre, doku ve organ iyoda ihtiyaç duyar. İyot eksikliğinin tiroid hormonlarını kullanan her doku ve hücrede fonksiyonel ve yapısal sorunlara yol açabileceği çok açıktır.
İyot eksikliğiyle sadece belli bölgelerde endemik olarak karşılaşılacağına dair yaygın bir yanlış inanış vardır. Oysa durum bilinenin çok ötesindedir. Hem ülkemizde, hem de Dünya’da iyot eksikliği çok yaygın olarak görülmektedir. On yılı aşkın bir zamandan beri kliniğimize hangi şikayetlerle gelmiş olursa olsun her hastamıza mutlaka iyot tetkiki yaptırıyoruz. Hastalarımızın neredeyse tamamına yakınında değişik derecelerde iyot eksikliği olduğu gerçeğiyle yıllar önce karşılaştığımızda hayretler içinde kalmıştık. Geçen zaman içinde iyot eksikliğinin yaygınlığını o kadar kanıksadık ki bu kez de arada iyot seviyesi normal çıkan hastalarımız olursa bu kez de onlara şaşırır hale geldik. İyot eksikliğiyle bu kadar sık olarak karşılaşmamız yıllardan beri tedavilerimizde iyodu yoğun bir şekilde kullanmamıza sebep oldu. Yıllar içinde uyguladığımız iyot tedavileri sonrasında iyotla ilgili çok geniş bir bilgi birikimi sağladık ve bu kıymetli unsuru birçok hastalığın tedavisinde başarıyla kullanabilecek bir bilgi ve tecrübe seviyesine ulaştık. İyot eksikliğinin pek çok sağlık sorununa neden olduğu bilinmesine ve eksikliğiyle de yaygın olarak karşılaşılmasına rağmen pek çok meslektaşımızın iyot kullanımı konusunda çekimser davrandığını gözlemlemekteyiz. İyot kullanımı konusunda tereddütleri olan meslektaşlarımıza iyodun uzun yıllardan beri pek çok hastalığın tedavisinde başarıyla kullanıldığını hatırlatmak isteriz.
Tarihi kaynaklara baktığımızda geleneksel doğu tıbbının uygulamalarında iyot içeren bitkilerin tedavide kullanıldığını görüyoruz. Milattan sonra 4. yüzyılda, daha iyodun keşfedilmediği dönemlerde Çinli hekim Ke-Hung (MS 281-361) iyot içeriği açısından zengin olan deniz yosununu guatr tedavisinde kullanmıştır (6). Bundan 500 yıl sonra yine Çinli bir hekim olan Wang Tao’nun guatr tedavisi için önerdiği 36 çeşit ilaç tarifinin 27’sinin içinde deniz yosunu (seaweed) olması dikkat çekicidir.
İyot ilk defa 1811 yılında keşfedilmiş ve 1900’lü yıllara kadar dermatolojik hastalıklar, akut ve kronik enfeksiyonlar, kronik akciğer hastalıkları, tüberküloz, mantar enfeksiyonları, tersiyer sifiliz ve hatta atereoskleroz gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. Bu hastalıkların tedavisinde kullanılan iyot dozu ise 1 gramdan başlayıp 10 gram dozlarına kadar ulaşabilmekteydi.
İyodun tiroid hastalıklarının tedavisinde kullanımı ise 19. yüzyıldan itibaren başlamıştır. 1900’lü yılların başlarında tiroid hormon fazlalığı (hipertiroidi) ile seyreden Graves hastalığının tedavisinde tek başına Lugol solüsyonunun başarılı bir şekilde kullanıldığını biliyoruz (7),(8).
Günümüzde tüm Dünya’daki sağlık otoriteleri iyot eksikliğinin guatr, hipotiroidi ve kretenizm gibi hastalıklara yol açacağını tartışmasız olarak kabul etmektedir. İyot eksikliğinin hipotiroidiye neden olduğu bilinmektedir (9),(10),(11). Yetersiz iyot alımının hipotiroidi ve guatr dahil pek çok tiroid hastalığına neden olduğu gösterilmiştir (12),(13),(14),(15). Tiroid hormonu demek iyot demektir! O yüzden iyot eksikliği tespit ettiğimiz hastalarımızda iyodu tamamlamaya yönelik tedavi uygulamalarını yapmak bizim için adeta bir mecburiyet haline gelmiştir. Hipotiroidi tanısıyla yıllar boyunca tiroid ilacı kullanan ancak hayatında bir kere bile iyot tetkiki yapılmamış olan çok sayıda hipotiroidi hastası olduğunu biliyor olmaktan da çok büyük bir üzüntü duyuyoruz.
Günlük iyot ihtiyacının ne kadar olduğu konusunda henüz kesin bir fikir birliği oluşmamıştır (30). Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği günlük iyot dozu 150 mikrogramdır. Vücudun iyoda olan toleransının çok geniş bir marjı olduğunu söyleyen bilim insanları da vardır (16). Buna rağmen günümüz tıbbi uygulamalarında iyoda yönelik temkinli bir yaklaşım olduğunu gözlemekteyiz. Bazı bilim insanları bu tutuma “iyodofobi” adını vermektedirler. Bu çekimser tutumun 1940’lı yıllarda Wolff ve Chaikoff isimli araştırmacıların fareler üzerinde yaptığı bir çalışmadan sonra ortaya çıktığını biliyoruz (17). Kısaca “Wolff-Chaikoff etkisi” olarak adlandırılan bu klinik tabloda 1 miligramı aşan miktarda iyot alımıyla birlikte TSH hormonunun yükseldiği ve bunun da hastalarda hipotiroidi tablosunun geliştiği yönünde bir gösterge olduğu ifade edilmiştir. Bazı bilim insanları ise bu saptamanın yanlış olduğunu ve yetersiz gözlemden kaynaklandığını belirtmektedirler. Wolff-Chaikoff etkisini çürüten çok sayıda çalışma yapılmasına rağmen iyodun hala ana akım tıbbın tabuları arasında yer almasını anlayabilmek mümkün değildir. Şimdi bu çalışmalardan bazılarını sizlerle paylaşarak konuyu tartışmaya açalım.
- Uzun süreli olarak, günlük 80 mg iyot verilen hastalarda ilk anda TSH seviyesinin yükseldiği, serum T3 ve T4 seviyelerinin değişmediği ve iyodun kesilmesini takiben de TSH’nın normal seviyesine döndüğü gösterilmiştir (18). İyot alımının ilk döneminde kısa bir süre (48 saat) tiroid hormon yapımı baskılanabilir. Ancak iyot alımına devam edildiğinde bu baskı ortadan kalkar ve hormon yapımı normale gelir. İyodun tiroid hormon sentezi üzerinde iki yönlü bir düzenleyici etkisi olduğunu biliyoruz. İyot hipotiroidi durumunda tiroid hormonu yapımını sağlarken, hipertiroidi durumunda da fazla yapımı ve tiroidden kana hormon salınımını dengelemektedir. Bu sayede tiroidin hormon üretiminin normal sınırlarda kalması sağlanır (18).
- Bir başka çalışmada Wolff-Chaikoff etkisinin geçici olduğu, 48 saat sürdüğü ve 48 saat sonra ortadan kalktığı, tiroid hormon üretiminin normale geldiği ifade edilmiştir (16).
Kliniğimizde iyot tedavisi başladığımız hastalarımızda, iyot kullanımı sırasında TSH seviyelerinin yükselmesi bizim de tespit ettiğimiz bir durumdur. Hatta bazı hastalarımızda TSH’nın 100 uIU/mL seviyesinin (normalin 40 katı) üzerine çıktığını ve çoğunda T3, T4 seviyelerinin normal seyrettiğini görüyoruz. Bu hastalarda iyot tedavisi bittikten sonra TSH seviyeleri normale gelmektedir. Hastalarda TSH yükseldiği halde hipotiroidi bulgularının olmaması, hatta şikayetlerinin düzelmesi dikkat çekicidir. Bizim tecrübe ve deneyimlerimiz de Wolff-Chaikoff etkisini çürüten, bu etkinin kısa süreli ve geçici olduğunu belirten çalışmaları desteklemektedir.
İyot konusunda çekingen davranan meslektaşlarımızın yetersiz gözleme dayanan Wolff-Chaikoff araştırmasının etkisinde kaldıklarını düşünüyoruz. İyot kullanmaktan korkan meslektaşlarımıza tiroid hormon ilaçlarının da aslında iyot içeren sentetik kimyasal ajanlar olduğunu hatırlatmak isteriz. Öte yandan kalp ritm bozukluğunda kullanılan “amiodaron” içerikli ilaçlar ve radyolojik tetkikler sırasında kullanılan kontrast maddeler de çok yüksek miktarlarda iyot içerirler. Amiodaron’un %37’si iyottur. Yani 200 mg’lık bir amiodaron tabletin içinde 75 mg iyot mevcuttur. Bu miktar Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği günlük iyot dozunun 500 katıdır. Hastasına aritmi için amiodaron veren veya ilaçlı film çektirirken damardan yüksek dozlu iyot verilmesinden korkmayan bir hekimin hipotiroidisi veya iyot eksikliği olan hastasına iyot vermekten korkmasını ise anlayabilmek mümkün değildir.
Tiroid hormonu reçetesi yazan meslektaşlarımızın aslında iyot reçetesi yazdıklarını bilmeleri gerekiyor. İyodun zararlı olduğunu düşünen, öte yandan da tiroid hormonu reçete eden hekimlerin kendileriyle çeliştiklerini bilmelerini isteriz. Üstelik tiroid hormonları hiç de masum ilaçlar değildir. Prospektüslerinde açıkça yazılmış olan pek çok yan etkileri olmasına rağmen iyoda göre masum oldukları varsayılmaktadır. Maalesef iyoda karşı sebepsiz bir “fobik” yaklaşım sergilenmektedir (iyodofobi).
İyot konusunda daha geniş bilgi edinmek için “İyotun Ne Kadar Önemli Olduğunu Biliyor Musunuz?” başlıklı makalemizi okumanızı öneririz.
Hücrelerin iyot ihtiyacı hangi kaynaklardan temin edilir?
Tiroid hormonları vücudun bütün hücre ve sistemlerini etkileyen ve önemli vücut fonksiyonlarının sürdürülmesinden sorumlu olan hormonlardır. Vücudumuzdaki her hücrenin tiroid hormonuna ihtiyacı vardır. Öte yandan yine hemen her hücre iyoda da ihtiyaç duyar. Tiroid hormonlarının en önemli bileşeninin iyot olduğunu belirmiştik. Tiroid hormonu demek iyot demektir! Tiroid hormonları hücre içindeki metabolik işlevlerini yaparken, aynı zamanda hücrenin ihtiyacı olan iyodu da temin etmektedir. Peki, bu nasıl gerçekleşir?
Tiroid hormonları etkilerini hücre içinde gösterirler. Kan dolaşımındaki T4 hormonu aktif formda değildir. Vücuttaki her hücrede tiroid hormonunun bağlantı noktaları (reseptörler) vardır. Tiroid hormonları etkilerini bütün hücre ve dokularda bu reseptörlere bağlanarak gösterirler. Hücre içine girdikten sonra “deiyodinaz enzimleri” tarafından aktifleştirilir ve hücre içinde etki gösterecek duruma gelirler.
T4 hormonunun yapısında 4 birim iyot atomu vardır. T4 hormonu aktif hale gelirken hormonun dış halkasındaki 1 iyot atomu ayrılır ve T3 hormonuna dönüşür. T3 hormonunun yapısında 3 iyot atomu kalır. Açığa çıkan 1 iyot atomu ise hücre içinde serbest kalır.
Tiroid hormonunun yapısındaki iyodu ayırma işlemi deiyodinaz enzimleri tarafından gerçekleştirilir. Başlıca 3 farklı deiyodinaz enzimi vardır. Bunlar sırasıyla Tip-1 deiyodinaz (D1), Tip-2 deiyodinaz (D2) ve Tip-3 deiyodinaz (D3) olarak adlandırılır.
D1 ve D2 deiyodinaz T4’ hormonunu T3’e çevirirken, Tip-3 deiyodinaz (D3) T4’ü etkisiz form olan reverse T3’e (rT3) çevirir.
-- D2 ve D1 enzimleri T4’ün dış halkasındaki 1 iyot atomunu ayırarak, T4’ü aktif T3’e dönüştürür.
-- D3 enzimi ise T4’ü etkisiz (inaktif) bir hormon olan reverse-T3’e ve T3’ü de T2’ye dönüştürür. D3 enzimi bu dönüşümü yaparken T4 hormonundan D1 ve D2 enzimlerinin ayırdığı noktadan değil farklı bir noktasındaki (iç halka) iyot atomunu ayırır. T4 hormonundan 1 iyot eksilince T4 yine T3’e dönüşse bile meydana gelen T3 artık farklı bir moleküldür ve T3’den beklenen metabolizma işlevlerini yerine getiremeyecek bir yapı haline gelmiştir. Fonksiyon görmeyen bu T3 hormonu “reverse-T3 (rT3)” olarak adlandırılır.
Tiroid hormonları her dokunun kendi ihtiyacına göre o dokunun hücresinin içinde aktif T3 veya inaktif rT3 formuna dönüştürülür. Dönüşüm hangi yönde gerçekleşirse gerçekleşsin sonuç olarak T4’ten 1 birim iyot ayrılır. Bu işlem sırasında bir yandan hücrenin aktif tiroid hormon ihtiyacı karşılanırken öte yandan da hücreye iyot sağlanmış olur. T4 hormonundan ayrılan bu iyot atomları hücrenin farklı işlevleri için kullanılır. Bu bilgilerin ışığında tiroid hormonlarının bir işlevinin de hücrelere serbest iyot sağlamak olduğunu söyleyebiliriz.
Hücrelerin tek iyot kaynağı tiroid hormonlarından ayrılan iyot değildir. İyot hücre duvarında bulunan sodyum-iyot simporter (NIS) adı verilen bir taşıyıcı protein ile dolaşımdan hücre içine taşınır. Hücrenin iyot ihtiyacı bu yolla da karşılanır. Hücreye iyot temin eden bu mekanizmaların her ikisi de TSH tarafından yönetilir.
TSH reseptörlerinin ve sodyum iyot simporter’ın tiroid dışında başka birçok organ ve dokuda da bulunduğu gösterilmiştir (19),(20),(21),(22),(45). Öte yandan TSH’nın vücudun tüm hücrelerinde (tiroid ve tiroid dışı) deiyodinaz enzimlerinin aktivitesini de kontrol ettiğini biliyoruz (23). Bu iki bilgiyi birlikte değerlendirdiğimizde TSH’nın tiroid dışı organ ve dokularda deiyodinaz ve simporter aktivitesini kontrol ederek hücreye iyot sağladığı sonucuna ulaşabiliriz.
Peki, iyodun hücre içindeki işlevleri nelerdir?
Hücre içinde T4 hormonundan ayrılan ve/veya simporter aracılığıyla hücre içine taşınan iyodun tiroid hormonlarının işlevlerinden bağımsız olarak farklı amaçlarla kullanılabileceği düşüncesindeyiz.
İyodun hücre içinde günümüz bilgileri dahilinde bilinen işlevlerini aşağıda sıraladık:
1- İyodun antioksidan etkisi: İyot güçlü bir antioksidandır ve hücre içinde antioksidan bir unsur olarak da kullanılmaktadır. İyodun hücre içinde antioksidan ve antienflamatuvar bir unsur olarak görev yaptığını ifade eden yayınlar mevcuttur (24).
Enflamasyonda antioksidanlara duyulan ihtiyaç artmaktadır. D vitamini, B12 vitamini, C vitamini, selenyum, magnezyum vs. gibi antioksidan sistemin güçlü unsurlarının hızlıca kullanılıp tüketildiğini takip ettiğimiz hastalarda sıklıkla gözlemlemekteyiz. Kendi bedenlerinde C vitamini sentezleyebilen pek çok canlının oksidatif stresle karşılaştıklarında vücutlarında C vitamini sentezini çok yüksek bir oranda artırdıkları bilinmektedir. Örneğin erişkin bir keçi kendi vücudunda 2.000 mg’dan 15.000 mg’a kadar (2-15 gram) C vitamini sentezleyebilmektedir. İnsanlar evrim sürecinde C vitamini sentez yeteneklerini bir mutasyon sonucunda kaybettikleri için maalesef vücutlarında C vitamini sentezleyemez hale gelmişlerdir.
İyodun da tıpkı C vitamini gibi güçlü bir antioksidan olduğu bilinmektedir (1). İyodun canlı bir sistemde ilk tanımlanan inorganik antioksidan unsur olduğunu ifade eden yayınlar mevcuttur (25),(26). Bir su yosunu türü olan kelplerin strese girdiklerinde stresten korunabilmek için deniz suyundan yüksek oranda iyot çektikleri gösterilmiştir (27). İnsanlarda yapılan çalışmalarda da iyodun C vitaminine benzer bir etki göstererek antioksidan kapasiteyi artırdığı saptanmıştır. İyot verilen insanlarda antioksidan kapasitenin arttığı bulunmuş ve bu artışın C vitamininin antioksidan etkisine yakın olduğu gösterilmiştir (1),(28). İyot insan kan hücrelerinde serbest radikalleri etkili bir şekilde temizlemektedir. C vitamini sentezleme yeteneğini kaybeden insan, belki de antioksidan ihtiyacını C vitamini kadar güçlü bir antioksidan olan iyot ile karşılama yoluna gitmektedir. İyot hücre içinde antioksidan ve entienflamatuvar olarak kullanılmaktadır. Bu bilgilerin ışığında enflamasyon sürecinde, güçlü bir antioksidan olan iyoda daha fazla ihtiyaç duyulacağını söyleyebiliriz.
2- İyodun antibakteriyel, antiparaziter, antiviral etkisi: İyot güçlü bir antibakteriyel, antiparaziter, antiviral ajandır. Tentürdiyot, betadin gibi dezenfektanlar içerdikleri iyot sayesinde mikroorganizmaları yok ederler. İyot yüzey ve yara dezenfeksiyonunda yaygın olarak kullanılmaktadır. Hücre içindeki serbest iyotun da özellikle hücre içine yerleşen bazı bakteri, parazit ve virüsler üzerinde antibiyotik/antiviral benzeri bir etki gösterebileceği düşünülmektedir.
İyot keşfedildiği 1811 yılından antibiyotiklerin keşfedildiği 1900’lü yıllara kadar tüberküloz, mantar enfeksiyonları, tersiyer sifiliz ve bunlar dışında pek çok enfeksiyon hastalığının tedavisinde ağız yoluyla verilerek antibiyotik gibi kullanılmıştır. Virüslerin tamamı vücuda girdiklerinde hücre içine girerler. İçine girdikleri hücrenin organellerini kullanarak kendi genetik kodlarının kopyalanmasını sağlayarak çoğalırlar. İyotun hücre içinde antiviral bir etki gösterebileceği düşünülmektedir. Ayrıca immün sistemi desteklediği ve midede helikobakter pilori gibi bakterilerin çoğalmasının önüne geçtiği de gösterilmiştir.
3- İyodun detoks yapıcı etkisi:
Çevresel kirlilik, kimyasal maddeler ve toksinlerin canlılar üzerindeki zararlı etkileri uzun zamandan beri bilinmektedir. Toksinler başta gıdalarımızda olmak üzere, doğadaki bütün su kaynaklarında (denizler, göller, akarsular), havada, toprakta, yaşadığımız çevrede; kısacası yaşamımız için elzem olan en önemli kaynaklarda bulunabilmektedir. O yüzden ne kadar dikkat edilirse edilsin toksinlerden tamamen korunabilmek maalesef mümkün değildir. Bitkisel gıdalarımıza bulaşan toksinlerin bazıları bitkilerin yapısındaki proteinlere bağlandığı için bunlar yıkandığında veya kabuğu soyulduğunda bile toksinlerden kurtulabilmek maalesef mümkün olamamaktadır.
Bu toksinler vücudumuza girdiğinde dokularımızda bulunan proteinlere bağlanarak onları tahrip eder ve işlevlerini bozarlar. Toksinler hücreleri hem metabolik düzeyde hem de gen düzeyinde etkileyerek zarar verebilirler. Toksinlerin en tipik özelliği zararlı etkilerini küçük dozlarda bile göstermeleridir. İnsan sağlığı üzerinde zararlı etkileri bilinen pek çok kimyasal madde ve toksin vardır. Toksinler ağız ya da hava yoluyla veya ciltten emilerek vücuda girebileceği gibi metabolizma işlemleri sırasında vücutta da ortaya çıkabilmektedir.
Doku ve hücrelere yerleşerek çeşitli zararlara neden olan ve sık olarak karşılaştığımız toksik maddeler şunlardır:
- Civa, kurşun, kadmiyum, arsenik, alüminyum gibi ağır metaller,
- Brom, flor, klor gibi toksik halojenler,
- Benzen ve formaldehit gibi solventler, perklorat, nitratlar ve nitritler
İyot zaman içinde vücudumuza girmiş olan birçok toksik unsurun detoksu için de kullanılabilmektedir.
Önce lise yıllarındaki kimya bilgilerimizi hatırlayalım ve gözümüzün önüne periyodik tabloyu getirelim. İyot elementi periyodik tablonun 7/A grubu olan halojenlerin bir üyesidir. Bu grupta 5 adet element bulunmaktadır. Bunlar, iyot, brom, flor, klor ve astatin isimli elementlerdir. Astatin radyoaktif bir element olduğu için gündelik yaşantıda karşımıza çıkmaz ancak diğer halojenlerle hayatımızın her aşamasında sıklıkla karşılaşmaktayız. Vücudumuz halojen grubundaki elementlerden yalnızca iyoda ihtiyaç duyar. İyot dışındaki diğer halojenler ise vücutta biriktiklerinde toksik etki yaratırlar. Bu yüzden iyot dışındaki diğer halojenleri (brom, flor, klor) “toksik halojenler“ olarak adlandırıyoruz.
Halojen grubunun birkaç önemli özelliği vardır.
- Tüm halojenler mikrop öldürücüdür.
- İyot dışındaki diğer halojenler (brom, flor, klor) beyazlatıcı özelliğe sahiptir.
- Halojenler çok reaktif elementlerdir ve başka elementlerle kolayca kimyasal tepkimeye girerek bileşik oluştururlar.
Mikrop öldürücü özelliklerinden dolayı klor, flor, brom ve iyot hijyen ve antisepsi gerektiren her türlü alanda yoğun olarak kullanılmaktadır. Havuz ve su dezenfeksiyonu (klor), diş macunu (flor), unlar (brom), çamaşır suları (klor), yara pansumanı (tentürdiyot) vs. gibi alanlarda halojenlerle sıklıkla karşılaşmaktayız.
Beyazlatıcı özellikleri sebebiyle de birçok alanda kullanılırlar. Örneğin brom unların beyazlatılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır (beyaz un). Bromun bir diğer özelliği de hamur kabartıcı olmasıdır. Unlu mamül tüketenlerin her gün bedenlerine düzenli olarak bir brom bileşiği olan “potasyum bromat” aldıklarını bilmelerini isteriz. Brom vücuda girdiğinde en çok biriktiği organ tiroiddir. O yüzden brom önemli bir tiroid toksinidir. Unlu mamüllerin içerisine potasyum bromat eklenmeye başlandıktan sonraki yıllarda tiroid hastalıklarının çığ gibi artması dikkat çekicidir.
Toksik halojenler kağıt beyazlatıcı olarak da kullanılmaktadır. Tuvalet kağıdı, kağıt havlu, yazar kasa fişleri gibi çok değişik ürünlerde bromür bulunmaktadır. Çamaşır ağartıcı olarak kullanılan birçok üründe de halojenler kullanılmaktadır.
Halojen içeren kişisel hijyen ürünlerinden bir diğeri de diş macunlarıdır. Florlu diş macunları uzun dönemde toksik etki yaratabilmektedir. Florun en çok sevdiği organ ise epifiz bezidir. Epifiz önemli bir endokrin organdır. Toksik halojenler tiroid, epifiz gibi önemli organlarda biriktiği için endokrin bozucu unsurlar içinde ilk sırada yer almaktadırlar.
Yukarıda bazı örneklerle de ifade ettiğimiz gibi toksik halojenlerle gündelik hayatımızda yoğun bir şekilde karşılaşmaktayız. Değişik yollarla vücuda giren bu maddeler zaman içinde dokularda birikerek sağlığı bozabilmektedir.
Bedenimizin halojenlerden yalnızca iyoda ihtiyaç duyduğunu daha önce de söylemiştik. İyot doğada kısıtlı miktarda bulunduğu için toplumun büyük bir kesiminde iyot eksikliği olduğunu biliyoruz. İyot dışındaki toksik halojenlere ise yoğun bir şekilde maruz kalınmaktadır. Halojenlerin kimyasal özellikleri ve davranışlarının birbirine çok benzediğini yukarıda vurgulamıştık. Bu benzerlikten dolayı tiroid ve vücudun diğer doku ve hücreleri klor, brom, flor ve iyodu birbirinden kolayca ayırt edemezler. Vücudumuzun iyot ihtiyacı olan dokuları toksik halojenleri iyot zannederek hücre içine alırlar. Hücrelere giren halojenler iyodun bağlantı noktalarına bağlanarak bu noktaları bloke ederler. Toksik halojenler özellik olarak iyoda benzeseler de iyodun hücre içindeki işlevlerini yerine getiremezler. Hücreye iyodun girişini sağlayan taşıyıcı proteine (simporter) bağlanarak işlevsiz hale getirebilirler veya hücre içinde iyodun bağlantı noktalarını bloke edebilirler. İyot alımının düşmesi ve iyotla yarışarak reseptörleri bloke eden brom, flor ve klor gibi elementlerin tüketiminin artması sonucunda günümüzde iyot eksikliği bulguları yaygın olarak görülmektedir (29).
Toksik halojenler için kullanılabilecek en etkili detoks ajanı iyottur. İyot bilinçli bir şekilde kullanıldığında çok verimli bir şekilde toksik halojenlerin detoksunda kullanılabilmektedir. İyodun detoks dozu Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği 150 mikrogramlık günlük ihtiyaç dozunun çok üzerinde bir dozdur.
İyot, hücre içine girerek dokularda ve hücre içinde biriken toksik halojenler (brom, flor, klor), ağır metaller (civa, kurşun, kadmiyum, arsenik, alüminyum) ve formaldehit, nitratlar, perklorat gibi toksinleri yerleştiği dokulardan sökerek vücuttan atılmalarını sağlayabildiği için kronik toksisite tedavisinde güçlü ve güvenilir bir tedavi ajanı olarak ön plana çıkmaktadır (31).
4- İyodun apoptoz üzerindeki etkisi: İyodun bir başka özelliği de apoptoz üzerine olan olumlu etkisidir (32). Fonksiyonunu yitiren, yaşlanan veya tümörleşen hücreler vücut tarafından “programlı hücre ölümü” yoluyla yok edilir. Buna “apoptoz” adı verilir. İyot apoptozu destekler. Bu sayede yaşlanarak fonksiyonunu yitiren hücrelerin temizlenmesine ve yenilenmesine de katkıda bulunur. Farelerde yapılan bir çalışmada akciğer kanserli hücrelerin iyot verilmesini takiben küçülme gösterdiği saptanmıştır.
Yukarıda verdiğimiz bilgilerden sonra iyodun hücre içinde çok önemli işlevlerinin olduğunu sizler de anlamış olmalısınız. Hücreler iyot ihtiyacını 2 farklı yoldan karşılarlar.
-Birinci yol doğrudan dolaşımdaki iyodun sodyum-iyot simporter adı verilen bir taşıyıcı protein aracılığıyla hücre içine alınması,
-İkinci yol ise tiroid hormonlarının hücre içindeki metabolizması sonucunda açığa çıkan serbest iyodun kullanılmasıdır.
TSH “tiroidi uyaran hormon” olarak bilinse de aslında işlevi bundan çok daha fazladır. TSH tiroid dışı diğer organ ve dokularda deiyodinaz enzimleri ve simporter fonksiyonlarını düzenleyerek hücrelerde iyot metabolizmasına doğrudan etkide bulunur. TSH bir taraftan hücre içindeki tiroid hormon metabolizmasını düzenlerken, diğer taraftan da hücreye iyot temin edilmesini sağlar ve yukarıda sıraladığımız iyotla ilgili işlevlerin gerçekleşmesini sağlar.
Kısaca söylemek gerekirse TSH başta tiroid olmak üzere vücudun tüm hücrelerinde iyot metabolizmasını kontrol eden en önemli unsurdur.
TSH, tiroid hormonları ve bağışıklık sistemi arasındaki etkileşim
Tiroid hormonları başta enerji metabolizması olmak üzere pek çok önemli vücut fonksiyonunun sürdürülmesinden sorumludur. Tiroid hormonları beyin, sindirim sistemi, kalp-damar sistemi, üreme sistemi, deri, kemik metabolizması, şeker metabolizması, lipid ve kolesterol metabolizması, protein metabolizması, steroid hormon üretimi, vücut ısısının düzenlenmesi, safra kesesi ve karaciğer fonksiyonları gibi birçok önemli ve temel vücut fonksiyonu üzerinde etkide bulunurlar. Tiroid hormonlarının temel vücut fonksiyonları üzerindeki etkisi uzun zamandan beri bilinmektedir ve sayısız araştırma ile de kanıtlanmıştır.
Son dönemlerde TSH ve tiroid hormonlarının bağışıklık sistemi üzerinde de önemli etkilerinin olabileceği gündeme gelmeye başlamıştır.
Güncel örnekleri de yazımızın içine alarak konuyu daha kolay anlayabilmenize yardımcı olmak istiyoruz. Geçtiğimiz 3 yılı aşan sürede tüm Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de Covid pandemisini tüm boyutlarıyla yaşadık. Bu süreç bizim açımızdan mesleğimizle ilgili çok önemli tecrübeler kazanmamıza vesile oldu.
Covid-19 enfeksiyonu geçiren ve/veya Covid-19 aşısı olan birçok hastamızın TSH değerlerinde değişik derecelerde değişimler olması dikkatimizi çekmeye başladı. Özellikle tiroid hastalığı olan hastalarımızdaki TSH değişimleri daha dikkat çekici idi. Covid hastalığı geçiren ve/veya Covid-19 aşısı olan tiroid hastalarımızın TSH seviyelerinin daha fazla yükseldiğini, hatta bazı hastalarımızda referans aralığının çok üzerindeki (10 ile 70 uIU/mL arasında) değerlere kadar çıkabildiğini gördük. Bu yükselişin geçici olduğunu ve hastalık geçtikten sonra TSH’nın başlangıç seviyelerine gerilediğini de belirtelim. Bu gözlemimiz bizi TSH ve tiroid hormonlarının bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerini araştırmaya yöneltti.
Akut hastalıklarda TSH yükselebilmektedir (2),(3),(4). TSH’nın akut hastalıklarda yükselebileceği, bu yüksekliğin geçici olduğu ve klinik hipotiroidizm ile ilişkili olmadığı ifade edilmektedir (2). TSH’nın hipofiz dışında kemik iliği, hemotopoetik sistem hücreleri, bağırsak epitel hücreleri, T ve B lenfositleri (bağışıklık sistemi hücreleri) tarafından üretildiğini de biliyoruz (33). Bağırsağın viral enfeksiyonlarında TSH seviyesinin yükseldiği, hatta TSH’nın bağırsağın enfeksiyondan etkilenmiş bölgelerinde bulunan epitel hücreleri tarafından üretildiği ve hipofizden üretilen TSH ile aynı olduğu gösterilmiştir (3),(4). Bu hücreler hipofizden bağımsız olarak TSH salgılamaktadır. Stres durumunda lokal olarak salgılanan TSH bu bölgelerdeki tiroid hormonu sentezini düzenleyerek metabolik aktivitede kritik değişikliklerin gerçekleşmesini sağlamaktadır (33). TSH ve tiroid hormonlarının bağışıklık sistemi üzerinde etkileri olduğu gibi bağışıklık sisteminin de tiroid hormonlarının işlevlerini düzenlediği ifade edilmektedir. Bağışıklık sistemi hücrelerinin normal fizyolojik koşullarda ve aynı zamanda immünolojik stres zamanlarında tiroid hormonu aktivitesinin düzenlenmesine katkısı olduğuna dair kanıtlar mevcuttur (33).
Tiroid hormonlarının tiroid dışı pek çok dokuda lokal olarak üretilebildiği de gösterilmiştir. Tiroid hormonlarının tiroid dışında lökositler, kalp kası (kardiyomyositler), tükürük bezi, beyin, karaciğer, böbrekler, iskelet kası, overler tarafından üretildiğine dair yayınlar mevcuttur (34),(35),(36),(37). İyot verildiğinde kalp kası hücrelerinin tiroid hormonu üretebildiği gösterilmiştir (28). Tiroid organı olmayan canlıların tiroid hormonu sentezleyemedikleri düşünülse de bunun böyle olmadığı gösterilmiştir. Tiroidi cerrahi olarak çıkarılan sıçanlara iyot verildiğinde başka dokularda da tiroid hormonu sentezlendiği gösterilmiştir (35),(38). 1967 yılında yapılan bir çalışmada tiroidi tamamen çıkarılan sıçanlarda günlük 5 mg iyot verildiğinde (fare için çok yüksek bir doz) bunun etkisinin, tiroid hormonuyla aynı olduğu gösterilmiştir (35). Tiroid bezi olmamasına rağmen iyot sayesinde tiroid hormonu ihtiyacının karşılanıyor olması bu farelerde tiroid organı dışında başka dokularda da tiroid hormonu sentezlenebildiğini düşündürmektedir (35). Dünya Sağlık Örgütü insanlarda günlük 150 mikrogram iyodun yeterli olduğunu belirtmektedir. Farelerde 5 mg gibi vücut kitlelerine göre çok yüksek bir dozdaki iyot ile tiroid hormonu oluşumunun sağlandığı ifade edilirken, insanlara önerilen günlük 150 mikrogram gibi çok düşük bir dozdaki iyodun tiroid hormonu üretiminde yeterli olamayacağı aşikardır (Not: 1 mikrogram 1 miligramın binde biridir. Farelere verilen iyot dozu Dünya Sağlık Örgütünün insanlar için önerdiği dozun 33 katıdır. Farelerin ağırlığıyla insanların ağırlığını da kıyasladığınızda DSÖ’nün insanlar için önerdiği dozun ne kadar yetersiz olduğu daha iyi anlaşılacaktır)
Hücre içindeki tiroid hormon metabolizmasının deiyodinaz enzimleri aracılığı ile düzenlendiğini ve TSH’nın deiyodinaz enzim aktivitesi üzerinde doğrudan etkileri olduğunu biliyoruz. Bazı dokularda lokal olarak salgılanan TSH bu dokularda lokal olarak tiroid hormon sentezini de sağlıyor olabilir. Tiroid hormonlarının iyot içerdiği ve iyodun güçlü bir antioksidan olduğu da düşünüldüğünde enflamasyondan etkilenen dokuların artan tiroid hormon ve iyot ihtiyacının bu şekilde karşılanabileceğini söyleyebiliriz.
İyot ve bağışıklık sistemi arasındaki ilişki
İyodun bakteriyel ve viral enfeksiyonlarda bağışıklık sistemine katkıda bulunabileceğini ifade eden yayınlar mevcuttur (39),(40). Günlük 130 mg potasyum iyodür tableti verilen insanlarda iyodun üst solunum yollarında birikerek solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan virüslere karşı etkili olduğu ve antiviral savunmaya katkıda bulunabileceği gösterilmiştir (39). Bu çalışmadan elde edilen sonuç halen gündemimizde bulunan Covid-19 enfeksiyonunun tedavisinde de iyottan faydalanılabileceği anlamına gelmektedir.
Yeri gelmişken iyodun bağışıklık sistemini destekleyici etkisiyle ilgili kişisel bir deneyimimizi de sizlere aktarmak isteriz. Covid pandemisi döneminde kliniğimizi hiç kapatmadan hasta kabulüne devam ettik ve bu süreçte çok sayıda Covid hastasını da tedavi desteği için kliniğimize kabul ettik. Ülkemizde Covid hastalığıyla ilgili ilk ölümün olduğu resmi olarak 2020 yılının Mart ayında açıklanmıştı. O dönemde hastalıkla ilgili olarak tıp camiasının hiçbir deneyimi yoktu. Henüz aşıyla ilgili bir gelişme de olmamıştı. Ama biz iyodu yıllardan beri kullanıyorduk ve bu kıymetli molekülün antiviral etkisinin de olduğunu biliyorduk. 2020 Mart ayından itibaren hem biz hem de klinik çalışanlarımız düzenli olarak iyot kullanmaya başladık. Pandemi sürecinde Covid aşısı da yaptırmamış olmamıza rağmen 2020 yılı ortalarında tüm klinik çalışanlarımızla birlikte Covid antikorlarımızın pozitif çıkmasından sonra hepimizin Covid virüsü ile karşılaştığımızı ancak herhangi bir enfeksiyon bulgusu yaşamadan bağışık hale geldiğimizi öğrenmiş olduk. Yine bu süreçte Covid olan hastalarımızın tedavilerinde de iyodu kullandık. Bu hastalarımızın da tamamı hastalığı evlerinde atlattılar ve hastanelik olmadılar.
Bu söylediklerimizden “iyot kullanan Covid olmaz” gibi yanlış bir sonuç çıkarmanızı da istemeyiz. Tabii ki iyot enfeksiyonu belirtisiz geçirmemize yardımcı olan unsurlardan yalnızca bir tanesidir. Bunun yanı sıra sağlıklı yaşam koşullarına uyma, sağlığı bozabilecek olumsuzluklardan kaçınma, düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, kaliteli ve derin bir uyku, bağışıklık sisteminin ihtiyaç duyduğu birçok vitamin ve minerale dair eksikliklerin tamamlanması vs gibi hayata dair düzenlemelerin de güçlü bir bağışıklık sisteminin olmazsa olmaz unsurları olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Diğer unsurlar olmadan tek başına iyotun mucize bir çözüm olabilmesi ise mümkün değildir.
Tiroid hormonlarının önemli bir iyot kaynağı olduğu, lökositlerin T4'ü alıp deiyodine ettiği ve böylece serbest iyot elde ettiği belirtilmektedir (41). Lökositler karşılaştıkları patojenlerin (bakteri, parazit, virüsler) etrafını sarıp onları fagosite ederler. (fagositoz: patojenleri içine alıp yok etme, yutma) Lökositler iyodu fagosite ettikleri patojenlerin imhasında kullanmaktadırlar. Yani lökositler tiroid hormonundan elde etikleri iyodu antimikrobiyal ajan olarak kullanırlar.
İyot yalnızca enfeksiyonlarla ilgili enflamasyonda değil, başka sebeplerden ortaya çıkan enflamasyondan korunmada da etkili olmaktadır. İyodun koroner arter epitel hücrelerini enflamasyona bağlı doku hasarından koruduğu gösterilmiştir (5). Akut myokard enfarktüsü geçiren farelere iyot verildiğinde kalp hasarını %75 azalttığı ifade edilmektedir (42). Bağışıklık sistemi hücreleri olan makrofajlar ve diğer fagosit hücrelerin de iyoda ihtiyaç duyduğu gösterilmiştir (5). İnsan lökositlerinin iyot verildiği zaman patojenler için yok edici (pro-enflamatuvar) ve dokuları korumak için de anti-enflamatuvar sitokinler ürettikleri, hatta lökositlerin kendi içlerinde tiroid hormonlarını (T3, T4) sentezleyebildikleri gösterilmiştir (43). Yine aynı çalışmada ifade edilen şu görüş çok önemlidir: “Çalışmalarımız insan bağışıklık hücreleri ve tiroid ile ilgili moleküller arasındaki yeni ağı ortaya koymakta ve insan bağışıklık hücrelerinin işlevini düzenlemede iyodun önemini vurgulamaktadır” (43).
Tiroid hormonları aynı zamanda vücudun iyot rezervi olabilir mi?
Tiroid hormonları diğer hormonların aksine depolanabilen hormonlardır. Tiroidde üretildikten sonra yine tiroidin içinde depolanırlar. Tiroid dokusunda bulunan tiroid hormonu rezervi bedenin ihtiyacını 3-4 ay karşılayabilecek miktardadır.
Tiroid hormonlarının iyot ve tirozin aminoasidinden meydana geldiğini biliyoruz. Tiroid foliküllerinde tirozin aminoasitlerinin bir araya gelmesi ile tiroglobulin proteini sentezlenir. Tiroglobulin 70 adet tirozin aminoasidinden oluşur. İyot atomları tiroglobulinin yapısında bulunan tirozin aminoasitleriyle birleştiğinde tiroid hormonu haline gelir. Tiroglobulin, tiroid hormonlarının sentezlendiği ve depolandığı ana yapıdır. Dolayısıyla tiroid dokusunda depolanan tiroid hormonlarını bir anlamda iyot deposu olarak da düşünebiliriz. İyot tiroid hormonunun yapısına girdiğinde tiroid bezinde aylarca depolanmış olacaktır.
Tiroid bezi iyodu başka bir protein olan albümine de bağlar. Tiroidin albümini kandan alıp iyotlayarak dolaşıma verdiği, yani tiroid hormonlarının yanı sıra “iyodoalbümin” de sentezlediği gösterilmiştir.
Bazı okurlarımızın aklına şöyle bir soru gelmiş olabilir: “Peki, vücudumuz iyodun kendisini depolamak yerine neden bazı proteinlere bağlayarak depolar? Eğer amaç iyodu antioksidan olarak kullanmaksa iyot kan dolaşımından doğrudan alınıp kullanılamaz mı?” Çok güzel bir soru. Aklından bu soruyu geçirenleri gönülden tebrik ediyoruz.
Çünkü iyot doğada çok az bulunan bir elementtir. Bedenimize her gün düzenli olarak iyot alabilme şansı her zaman mümkün değildir. İyot dolaşımda serbest halde bulunduğunda 24 saat içinde idrarla vücuttan atılarak kaybedilir (28). O yüzden iyot bedenimize girdiğinde kaybedilmeden aylarca depolanmak zorundadır. Kıymetli bir unsur olan iyot, tirozin aminoasidine bağlanarak tiroid hormonunun yapısına girdiğinde idrarla atılamaz ve korumaya alınarak tiroid folikül hücrelerinin içinde aylarca depolanabilir. Benzer şekilde albümine bağlanarak idrarla atılmaktan korunup, kanda taşınabilir hale getirilir ve dolaşımda uzun süre kalması sağlanır. Özet olarak söylemek gerekirse vücut çok ihtiyaç duyduğu ve doğada az bulunan iyot elementini bulduğu zaman kaybetmemek için ya tirozin aminoasidine bağlayarak tiroid hormonlarının yapısına sokar, ya da albüminle bağlayarak ”iyodoalbumin” haline getirir. Bu sayede hem depolar hem kanda taşır ve idrarla atılmasına da engel olur.
Yazımızın önceki bölümlerinde tiroglobulinin tiroid bezinde yapılan bir protein olduğunu ve tiroid hormonunun 2 ana malzemesinden bir tanesi olduğunu ifade etmiştik. Normal şartlarda dolaşımda çok az bir miktar tiroglobulin bulunur (1.15-35 ng/mL). İyot eksikliğinde tiroidin kana daha çok tiroglobulin salgıladığı gösterilmiştir (44). Bedenimiz bir anlamda kandaki iyodu tiroglobuline bağlayarak koruma çabasına girmektedir. İyot eksikliğinde tiroglobulinin kana daha çok salınması, tiroid dışı dokularda da tiroid hormonu yapımını sağlamak ve bu yolla da iyot kaybını önlemeye yönelik bir adaptasyon olarak kabul edilebilir. Laboratuvar ortamında yapılan deneylerde insan lökositlerinin tiroidden elde edilen tiroglobulin ile karşılaştırıldığında lökositlerin tiroid hormonu sentezleyebildikleri gösterilmiştir (43).
Buraya kadar açıkladığımız bağlantılar ve verdiğimiz bilgilere dayanarak rahatlıkla şu sonucu çıkarabiliriz: Tiroid hormonları iyodun vücuttaki depolanma ve taşınma şeklidir. Tiroid hormonlarının hormon olma özelliklerinin yanı sıra aynı zamanda iyot sağlayıcı bir kaynak olduğu ve bu sayede iyodun idrarla kaybedilmesine engel olunarak korumaya alındığı söylenebilir.
Klinik deneyimlerimiz ve bilimsel verileri incelediğimizde ulaştığımız sonucu kısaca şöyle özetleyebiliriz: Enflamasyonda antioksidan ve anti-enflamatuvar unsurlara ihtiyaç artmaktadır. İyot çok güçlü bir antioksidandır ve anti-enflamatuvar olarak da işlev görebilir. İyot bağışıklık sistemi dahil vücudun bütün hücrelerinde kullanılır. Tiroid hormonları tirozin aminoasidine bağlanmış iyottan oluşur. Vücut enflamasyonda iyodun antioksidan etkisinden yararlanmak için tiroid hormonlarının yapısında bulunan iyodu kullanmaktadır. Ayrıca tiroid hormonları dışında simporter aracılığı ile de hücreye iyot taşınmaktadır.
Kronik ve akut enflamasyonda, enfeksiyonlarda, kronik toksisitede iyoda daha çok ihtiyaç duyulacağı aşikardır. O yüzden enflamasyon yaşayan bir bedenin iyot ihtiyacı sağlıklı bir bedenin ihtiyacından daha fazla olacaktır. Dolayısıyla enflamasyonun olduğu her durumda tiroid hormonu ihtiyacı da artacaktır. Artan tiroid hormonu ihtiyacını karşılayabilmek için TSH yükselerek tiroid hormonu sentezini artırır. TSH’nın yükselmesi ile hücrelere iyot girişi de artar (TSH iyodu hücrelere sokan hormondur). Dolayısıyla TSH, tiroid hormonları ve tiroid hormonlarının yapısındaki iyodun, antioksidan sistem ve bağışıklık sisteminin çok önemli parçası olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.
Tiroid organı tiroid hormonlarının ana üretim ve depolanma merkezidir. Tiroid hormonları, tiroid organının yanı sıra enflamasyonla mücadele eden sistemler ve enflamasyondan en çok etkilenme olasılığı olan ve hayati öneme sahip diğer başka organlarda da üretilmektedir. Tiroid dışında kalan organların da ihtiyaç duyduklarında ürettikleri tiroid hormonunun yapısındaki iyodu enflamasyonla mücadele için kullandıkları söylenebilir. Tiroid dışında lokal olarak üretilen tiroid hormonları da iyodun sistemde kalma ve kullanımının devamını sağlama işlevi görmektedir. Böylece enflamasyonla mücadele lokal olarak da devam etmektedir. Aynı zamanda çok az elde edilebilen iyot elementi korumaya alınarak kaybedilmesi önlenmektedir. Bu süreçte TSH’nın yükselmesi ise sistemin işlerliğini ve devamını sağlamaya yönelik çok önemli bir fizyolojik adaptasyondur.
Yapılan araştırmalarda tiroid organının kaybedildiği durumlarda bile iyodun uygun dozlarda verilmesi halinde tiroid hormonu ihtiyacının belli ölçülerde giderilebildiği ve sistemin bozulmadan devam ettirebildiği gösterilmiştir.
Tiroid organının bilinen görevlerinin yanına eklenmesi gereken yeni görev tanımları:
Yazımızın bu bölümüne kadar tiroidin bilinen özellikleri ile bilinmeyen yönlerini sizlerle paylaştık. Bu bulgulara dayanarak tiroid organı için yeni bir görev tanımı yapma ihtiyacı ortaya çıktığını göz ardı edemeyiz. Tiroidin bilinen görevleri şunlardır:
- Tiroid hormonlarının sentezlenmesi ve depolanması
- Enerji metabolizmasının düzenlenmesi
- Ürettiği hormonlar aracılığı ile lipid, protein ve karbonhidrat metabolizmasının düzenlenmesine katkıda bulunmak,
- Vücut ısısının düzenlenmesi,
- Fiziksel ve mental gelişimin sağlanması
- Kalsitonin salgılanması
Tiroidin bilinen bu görevlerinin yanına aşağıda sıraladığımız diğer görev tanımlarının da bilgi dağarcığımıza eklenmesi gerektiğini düşünüyoruz:
- İyot metabolizmasının düzenlenmesi (iyodun vücuttan kaybedilmesini önleyen ana organ olma özelliği, iyodoalbumin sentezi)
- Tiroid hormonlarının yapısı içinde iyodun depolandığı organ olması
- Tiroglobulin sentezi ve tiroglobulinin kana salgılanması. Bu sayede tiroid dışında tiroid hormonu sentezleyen organ ve dokulara tiroglobulin sağlanması ve dolayısıyla ilgili organların kendi ihtiyaçları olan tiroid hormonunu yapmalarının sağlanması
- Bağışıklık sistemi, antioksidan sistem ve detoks sistemlerinin bir unsuru olarak çalışması
10 Temmuz 2023
KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ:
1. İyot Tedavisi ve Toksik Halojenler
2. Haşimato Tiroiditi Tedavi Edilebilen Bir Hastalıktır
3. İyodun Ne Kadar Önemli Olduğunu Biliyor Musunuz?
4. Tiroid Yetmezliğinizin Sebebi Yüzme Havuzlarındaki Kimyasallar Olabilir
5. Tiroid Hormonlarınız Normal Olsa Bile Hipotiroidi Olabilirsiniz
6. Kronik Enflamasyonu Gösteren Kan Testleri Nelerdir?
Yasal uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.