
Sağlıklı bir sindirim sistemi, sağlıklı bir yaşamın en önemli koşullarından birisidir. Sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasını sağlayan en önemli etken ise bağırsaklarımızda yaşayan flora bakterileridir. Bu bakteriler “mikroflora” veya “probiyotikler” olarak da adlandırılırlar. Probiyotik bakteriler bazı araştırmacılar tarafından” yeni tanımlanan organımız” olarak da adlandırılmaktadır.Daha geniş bilgi için "Bağırsak Florasının Önemi" yazımızı okumanızı ve yazıdaki videolarımızı izlemenizi öneririm.
Bağırsak florası konusunda yapılan çalışmalarda “probiyotikler” kadar “prebiyotik” ve “sinbiyotik” kavramlarından da bahsedilmektedir. Bu üç kavram zaman zaman birbirinin yerine kullanılmakta ve bu yüzden de kafa karışıklığına yol açabilmektedir. Sırasıyla bu kavramlara açıklık getirmek istiyorum.
PROBİYOTİK
Probiyotikler bağırsaklarda yaşayan ve genel vücut sağlığı üzerinde yararlı etkileri olan mikroorganizmalardır. Bu bakterilerin toplam sayısının 100 trilyondan fazla olduğu ifade edilmektedir. Bu rakam vücudumuzu oluşturan hücrelerin toplam sayısının 5 katından daha fazladır. Toplam ağırlıkları ise 1,5 kiloya yakındır. Yararlı flora bakterilerinin 100’ün üzerinde çeşidi olduğu ifade edilmektedir. Son yapılan araştırmalarda bağırsakta yaşayan her bakteri türünün farklı bir işlevinin olduğu ve her bir türün eksikliğinin de farklı bir hastalığa yol açtığı yönünde bazı bulgulara ulaşılmıştır. Örneğin bu araştırmalarda L.rhamnosus adlı probiyotik bakterinin ateroskleroz ve koroner kalp hastalıklarının görülme oranını azalttığı görülmüş, yine başka bazı probiyotiklerin de (L.ferentoshensis, L.cristapus, L.reuteri, L.kefiri, L.salivarius, kluyveromyces lactis, ıssatchen orientalis ) mide ülseri ve mide kanserinin gelişmesinden sorumlu olan Helikobacter pylori adlı patojen bakterinin midede üremesini ve gelişimini engelledikleri gözlenmiştir. (1),(2),(3). Bu örnekler dışında daha birçok çalışmada probiyotik türlerinin işlevleri araştırılmış ve hangi türlerin hangi hastalıkların önlenmesinde etkin olduğu tespit edilmiştir.
Bebekler doğmadan önce sindirim ve solunum sistemleri sterildir (mikropsuz). Bebek ilk florasını doğum sırasında annenin doğum kanalında bulunan floradan alır. Başka bir ifadeyle, dünyaya gelen bebeğin steril olan sindirim ve solunum sisteminde yerleşecek olan floranın ilk tohumları annenin doğum kanalından alınır. Bu doğal süreç bebek açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır. Normal yolla doğumun tavsiye edilmesinin en başta gelen sebeplerinden birisi de budur. Çünkü steril olan bağırsağa ve solunum sistemine ilk yerleşen floranın sağlıklı bir flora olması bu bebeğin gelecekteki yaşantısında çok önemli kazanımlar sağlayacaktır. Zira bu flora gerek sindirim, gerekse solunum sisteminin ilk savunma mekanizmasıdır. Tabii ki doğum yapan annenin kendi florasının da sağlıklı floradan oluşmuş olması gereklidir. Eğer annenin florası da bozuksa bu olumsuz şartlar bebeği de etkileyecektir. Anneden bebeğe geçen flora sağlıksız olacaktır. Sezaryenle doğan bebekler annenin doğum kanalından geçmediği için ilk karşılaştıkları flora genellikle ameliyathane ve hastane florasıdır. Bu flora da çoğu zaman patojen bakterileri içermektedir. Yapılan çalışmalarda florası bozuk olan annelerden doğan çocukların otistik olma insidansının normal popülasyona göre daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Bebek anneden aldığı ilk floradan kendi florasını kazanır.

Emziren annede doğumun 2. ve 5. günlerinden itibaren annenin bağırsağındaki flora bakterilerinden olan “bifidobakteriler” sütte de görülmeye başlar. Anne sütü alımına bağlı olarak bifidobakteriler 1. haftanın sonunda bebeğin dışkısında bol miktarda bulunur. Anne sütüyle alındıktan sonra bebeğin bağırsağına geçen bu bakteriler bebeğin bağışıklık sisteminin aktive olmasına aracılık ederler. (4),(5). Bağırsak florası ilk bebeklik yıllarında anne sütü desteği ve normal beslenmeye geçildikten sonra da alınan gıdalara bağlı olarak 3-4 yaşına kadar yerleşip, çeşitlenir. Bebeklere ev yapımı taze yoğurt tavsiye edilmesinin altında yatan sebeplerden birisi de budur. Probiyotikler ev yapımı yoğurdun yanı sıra kefir, turşu, sirke, boza, şalgam suyu, fermente edilmiş zeytin ve tarhana gibi başka birçok ev yapımı ve geleneksel fermente gıdada bulunur. Bu gıdaların bir kısmı bebeklik çağında uygun olmasa da daha sonraki çocukluk çağlarında bunların tüketilmesi sağlıklı floranın devam ettirilmesi için önemlidir.
Aşağıdaki tabloda başlıca probiyotikler listelenmiştir.
Lactobasillus (L) Türleri
|
L.bulgaricus, L.cellobiosus, L.lactis, L.delbrueckii, L.acidophilus, L.reuteri,L.brevis, L.casei, L.curvatus, L.kefiri, L.fermentum, L.plantarum, L.johnsonii, L.helveticus, L.gasseri, L.salivarius, L.ferentoshensis, L.cristapus,
|
Bifidobacterium (Bb) Türleri
|
Bb.adolescentis, Bb.bifidum, Bb.breve, Bb.infantis, Bb.longum, Bb.thermophilum, Bb.animalis
|
Bacillus (B) Türleri
|
B.subtilis, B.pumilus, B.lentus, B.licheniformis, B.coagulans
|
Pediococcus (P) Türleri
|
P.cerevisiae, P.acidilactici, P.pentosaceus
|
Streptococcus (S) Türleri
|
S.cremoris, S.thermophilus, S.intermedius, S.lactics, S.diacetilactis,
|
Bacteriodes (B) Türleri
|
B.capcillus, B.suis, akupunktur#ankaraB.ruminicola,
|
Propionibacteriu (Pb) Türleri
|
Pb.shermanii, Pb.freudenreichii
|
Leuconostoc Türleri
|
Leuconostoc mesenteroides
|
Küfler
|
Aspergillus niger, Aspergillus oryzae
|
Mayalar
|
Saccharomyces cerevisiae, Candida torulopsis
|

Probiyotikler Bağırsaklarımızda Ne Yapar?
- Probiyotik bakteriler, bağırsağa yerleştikten sonra burada adeta kendi egemenliklerini ilan ederler ve başka patojen bakterilere yaşama şansı tanımazlar. Peki, bunu nasıl başarırlar? Probiyotik bakteriler, patojen bakterilerin üremesini ve faaliyetlerini baskılayan peptid yapısındaki “mikrosin” ve “bakteriyosin” isimli bazı antimikrobiyal maddeleri sentezlerler (6),(7),(8). Ayrıca sentezledikleri asetik asit ve laktik asit gibi organik asitlerle ortamın pH’sını düşürerek ve ayrıca hidrojen peroksit sentezleyerek patojen bakterilerin gelişmelerini engellerler.
- Ortamın pH’sının düşmesine bağlı olarak bağırsak hareketlerini artırırlar ve kabızlığı önlerler (9).
- Probiyotikler, bağırsak yüzeyini kaplayan sümüksü tabaka olan mukus katmanı içinde yaşarlar. Bağırsak hücrelerindeki sınırlı sayıdaki yerlere yapışarak zararlı bakterilerin ve amip gibi parazitlerin yapışmasına engel olurlar. Bağırsak bariyerini güçlendirerek patojenlerin yerleşmesini önlerler (10).
- Probiyotiklerin bağırsak mukozasında müsin ve serotonin salgılayan hücrelerin sayısında artış sağladıkları bulunmuştur (11).
- Patojenlerin üremek için gereksinim duydukları besin maddelerini tüketerek, üremelerini inhibe ederler (12).
- Bağırsaktaki sindirim enzimlerine etki ederek laktaz, maltaz, sükraz aktivitesini artırırlar (9).
- İndol, amin, amonyak ve daha birçok toksik maddenin bağırsaklardan emilimini azaltırlar (13)
-Bağışıklık sisteminin güçlenmesine aracılık ederler (4) (5). Bifidobacterium breve ile yapılan hayvan deneyinde, peyer plaklarında antikor üretiminin arttığı saptanmıştır(14).
- Yediğimiz gıdalardaki, protein, karbonhidrat ve yağları parçalayarak yapı taşlarına ayrıştırır ve bağırsak duvarından emilmeye hazırlarlar. Gıdaların sindirimi ve emilimini arttırırlar.
- Bağırsak mukoza hücreleri enerji ihtiyacı için kısa zincirli yağ asitlerini kullanırlar. Probiyotikler kısa zincirli yağ asitlenin sentezini gerçekleştirerek bağırsak mukozasının enerji ihtiyacı ve beslenmesini sağlarlar(15),(16).
- Bağırsak bariyerinin bütünlüğünü koruyarak bağırsak geçirgenliğini azaltırlar.
- K2, B1, B2, B3, B6, B12 vitaminleri, folik asit, biyotin ve pantoteik asit sentezi yapar ve bu vitaminlerin emilimine yardımcı olurlar.
- Her gün yediğimiz ve içtiğimiz birçok besin maddeleriyle birlikte vücudumuza birçok zirai ilaç ve toksin, kanserojen maddeler, bakteriler, mantarlar ve ağır metaller de alıyoruz. Flora bakterilerinin bağırsak epiteli üzerinde oluşturduğu tabaka adeta bir süzgeç veya filtre gibi görev görerek bağırsak geçirgenliğini kontrol eder ve vücudumuzun giriş kapısının bekçiliğini yapar. Bu sayede gıdalarla aldığımız zararlı unsurların vücuda geçmesi engellenir.
PREBİYOTİK
Prebiyotikler sindirilmeyen karbonhidratlardır. En yaygın olarak bilinen prebiyotik maddeler 3-10 şeker ünitesinden oluşan oligosakkaritlerdir (17). Bunlar probiyotik bakterilerin sayı ve aktivitelerini artırırlar. Yani bir anlamda prebiyotikleri, sağlıklı floranın gelişmesini sağlayan besin ortamı olarak da düşünebiliriz(29). Kalın bağırsaklarda yaşayan yararlı mikroflora (probiyotikler) prebiyotikleri besin kaynağı olarak kullanır ve karbonhidrat yapısındaki bu prebiyotiklerden kısa zincirli yağ asitlerini sentezlerler. Prebiyotikler sadece sağlıklı flora tarafından kullanılırlar. Yapılan bir çalışmada ilginç bir sonuca ulaşılmıştır. Bu çalışmada prebiyotiklerin sağlıklı florayı beslerken patojen mikroorganizmaların çoğalmasını ve bağırsak yüzeyinde tutunmasını engelleyerek dışkı yoluyla atılmalarını sağladığı saptanmıştır (18). 
Bu oligosakkaritlerin bir kısmı gıda endüstrisinde kullanılmak üzere enzimatik yollarla da üretilmektedir. Son zamanlarda hazır gıdalarda kullanımı yaygınlaşan maddelerden biri de inülindir.

Oligosakkaritler hindiba, yerelması, pırasa, enginar, muz, soğan, sarımsak, koyu yeşil yapraklı sebzeler, yeşil fasulye, karnabahar, brokoli, lahana, kuşkonmaz, bezelye, kök sebzeler ve yumrular, diğer sebzeler, meyveler, domates gibi bitkilerde, badem, ceviz, fındık gibi kabuklu kuruyemişler ve sütte doğal olarak bulunurlar. Ayrıca kurubaklagiller, soya, buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi tahıllarda da oligosakkaritler bulunmaktadır. Ancak buğday, arpa, yulaf ve çavdarda glüten bulunduğu için, soyayı içeriğindeki bitkisel östrojen ve fitatlardan dolayı ve kurubaklagilleri de lektin içermeleri nedeniyle kullanılmalarını tavsiye etmiyorum. Tahıllar fermente edilerek, kurubaklagiller ise pişirme usullerine uygun pişirilerek çok sık olmamak kaydıyla tüketilebilirler. Uzakdoğu ülkelerinde sık tüketilen fermente soya ürünleri iyi bir probiyotik ve prebiyotik kaynağıdır. Zararlı olduğu için soyanın (soya eti, soya sütü vs) tüketilmesini tavsiye etmem, ancak fermente edilen soyanın zararlı etkileri ortadan kalkmaktadır.
Anne sütü ve özellikle ilk gelen süt olan “kolostrum” oligosakkarit açısından zengindir. Bebeğin bağırsak florasını destekler ve yerleşmesini sağlar (29). Bebeği bağırsak ve idrar yolu enfeksiyonlarından koruduğunu gösteren pek çok çalışma vardır (21),(22),(23).
Prebiyotikler de tıpkı probiyotikler gibi bağırsak pH’ını düzenleyerek bağırsak hareketlerini artırırlar. Ayrıca bağırsak mukozasındaki villusların (gıdaların emilmesini sağlayan kılcal çıkıntılar) sayısını ve sindirim enzimlerinin aktivitesini artırdıkları da ifade edilmektedir (24),(25).
SİNBİYOTİKLER
Sinbiyotikler probiyotik ve prebiyotikleri bir arada bulunduran besin maddeleri olarak tanımlanmaktadır (26). Sinbiyotik şeklinde alındığında probiyotik bakterilerin yaşam sürelerinin uzadığı ve kolonda daha iyi yerleştiğine dair bulgular vardır (27),(28). Ev yapımı turşu (özellikle lahana), ev yapımı zeytin, ev yapımı kefir, ev yapımı yoğurt, ev yapımı boza, ev yapımı tarhana, fermente soya ürünleri (tempeh, misso, tofu), kimchi, sauerkraut gibi gıdalar sinbiyotik gıdalara örnek olarak verilebilir. Bu sinbiyotik gıdaların üretimi ile ilgili bilgileri "Mutfak Atölyesi" bölümümüzde bulabilirsiniz.


Probiyotiklerin, insan sağlığının korunmasının yanı sıra gastrointestinal sistem ve bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve psiko-emosyonel durum üzerindeki, katkılarından dolayı birçok hastalığın tedavisinde kullanımı giderek artmaktadır. Bağırsaklardaki probiyotikler birçok etkene karşı hassastır ve kolayca tahrip olabilirler. Bu nedenle düzenli olarak desteklenmeleri gerekmektedir. Sağlıklı bir yaşam için beslenmede öncelikle doğal prebiyotik ve probiyotiklere yer verilmelidir. Tüketim alışkanlıklarımız içinde yer alan probiyotikli yiyeceklerden olan yoğurt, kefir gibi fermente süt ürünleri ve ev yapımı turşular ile doğal prebiyotik kaynağı olan sebzelerin tüketiminin artması konusunda bilinçli olmak gereklidir. Meyveler de prebiyotik içerirler ancak früktoz içeriklerinden dolayı ölçülü tüketilmelidirler. Özellikle bağırsak hastalıklarında ve gerekli görülen diğer durumlarda, ilaç haline getirilmiş olan prebiyotik ve probiyotik desteklerinin belirli bir süre kullanılmasının faydalı etkiler oluşturduğu da bilinmelidir.
27.Ocak.2016
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.