PAYLAŞ

Hipertansiyona Neden Olan Faktörler ve Tedavi Yaklaşımı - 2.BÖLÜM

Bu makale 188401 kişi tarafından görüntülenmiştir.

HİPERTANSİYONA NEDEN OLAN FAKTÖRLER ve TEDAVİ YAKLAŞIMI

İKİNCİ BÖLÜM 

Bu yazıyı okumadan önce “BİRİNCİ BÖLÜM”ü okumanızı öneririm. 

Enflamasyon yaratarak hipertansiyona neden olan faktörler nelerdir? 

1- Beslenme Yanlışları: Beslenme yanlışları, kötü alışkanlıklar ve yaşam şartları hipertansiyon da dahil olmak üzere birçok kronik hastalığa, sebep olabilmektedir (18). Endüstriyel topluma geçiş ile birlikte gıda üretim ve işleme yöntemleri değişmiştir. Günümüzde tüketilen besinlerin birçok özelliği atalarımızın tükettiği besinlere göre farklılaşmıştır. Asıl köklü değişiklik ise son 40-50 sene içinde gerçekleşmiştir. Gıdaların glisemik yükü artmış, trans yağ kullanımı artarken omega-3 yağ asidi içeriği azalmış, vitamin ve mineral içerikleri değişmiş, sodyum içeriği çok yükselmiş, lif içeriği azalmış ve kalitesi bozulmuştur. Yüksek miktarlarda basit şeker ve karbonhidrat tüketiminin artması, kan şekeri ve insülin seviyesini yükseltmektedir. Yine buna bağlı olarak sempatik sinir sistemi uyarılmakta ve kortizol salınımı artmaktadır. Kronik kortizol yüksekliği kronik stres demektir. Kronik stres ise hipertansiyonun ortaya çıkması için çok güçlü bir faktördür.

Dünyada hala varlıklarını sürdüren ve geleneksel beslenme ve yaşam tarzını devam ettiren avcı-toplayıcı toplulukların tükettiği gıdalar, atalarımızın tükettiği gıdalara benzer özellikler gösterir. Bu topluluklarda sadece yüz kişiden birinde hipertansiyon görülmektedir (19).  Katkı maddeleriyle doldurulmuş, işlenmiş ve rafine edilmiş gıdalar tüketen, hareketsiz yaşam süren, kronik uyku problemleri yaşayan, güneşten yeteri kadar yararlanmayan, aşırı kafein tüketen, alkol ve sigara alışkanlığı olan kişilerde ise hipertansiyon görülme olasılığı artmaktadır. Ülkemiz geleneksel beslenme ve yaşam tarzından uzaklaşılan ülkeler arasında yer almaktadır ve her dört kişiden birinde kan basıncı yüksekliği görülmektedir. Geleneksel ve evrimsel mirasımıza uyan beslenme ve hareketli yaşam tarzına dönmekle hipertansiyonun tamamen düzelebileceğini altını çizerek vurgulamak isterim. 

Yapılan çeşitli çalışmalarda aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.

- İşlenmiş, rafine gıdalar, trans yağlar ve früktoz şurubunun olmadığı, taze sebze, meyve, kuruyemiş, et, yumurta, sakatat, doğal deniz balıkları, zeytinyağı ve tereyağı gibi doğal yağlardan oluşan beslenme tarzının kan basıncını azaltmada etkili olduğu ifade edilmektedir (20),(21).

- Şeker ve şekerli içeceklerin tüketiminin azaltılması ile kan basıncının belirgin bir şekilde düştüğü gösterilmiştir (22). Yapılan son araştırmalarda tansiyonun yükselmesine şekerin tuzdan daha fazla olumsuz etkisi olduğu ifade edilmektedir (52).    

- Yüksek früktoz (früktoz şurubu, mısır şurubu) tüketimi ile yüksek kan basıncı arasında kuvvetli bir ilişki olduğu gösterilmiştir (23),(24).

- Hipertansiyon hastaları her zaman tuz konusunda korkutulmuşlardır. Aşırı tuz tüketiminin tansiyonu yükselttiğini biliyoruz, ancak aşırı tuz kısıtlaması da uygun bir davranış değildir (53). Tuz alımındaki aşırı kısıtlama renin-anjiotensin-aldosteron sistemini sürekli aktif hale getirerek uzun vadede hipertansiyona neden olabilmektedir . 

Tuzla ilgili gözden kaçırılan bir başka konu da şudur; Hipertansiyonda özellikle tuz (sodyum) üzerinde durulmakta ve diğer mineraller pek dikkate alınmamaktadır. Özellikle altını çizerek şunu vurgulamak istiyorum; Magnezyum, kalsiyum, potasyum gibi minerallerin eksikliği veya dengesizliğinin de kan basıncı üzerinde önemli etkilerinin olduğu bilinmelidir. (18),(25).

Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi için "Tuz (Sodyum Klorür) Hakkında Bilinmesi Gerekenler" yazımızı okumanızı öneririm.

- Trans yağların kronik enflamasyon yarattığını ve Omega-3 yağ asitlerinin de kronik enflamasyonu önleyici etkilerinin olduğunu iyi biliyoruz.  Ayrıca omega-3 yağ asitlerinden olan DHA’nın (Docosa Hexaenoic Acid) kan basıncı ve kalp atım hızını düşürücü bir etkisinin olduğu da anlaşılmıştır (26).

2- Hareketsiz yaşam: İnsan organizması doğumundan yaşamının sonuna kadar hareket etmek üzere planlanmıştır. Modern yaşamın bizlere getirdiği kolaylıkların henüz yaşantımıza girmediği eski dönemlerde insanlar barınma, korunma, beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli hareket etmek zorundaydılar. Üstelik bu hareketler ciddi efor gerektiren zorlayıcı nitelikteydiler. Hareket etmek sağlığın devamı için önemli bir gerekliliktir. Modern yaşamın şartlarından dolayı günümüzde pek çok insan sağlığını sürdürebilmek için gerekli olan bu gündelik hareketleri yapamaz hale gelmiştir. Bazıları bu eksikliği haftada 1-2 gün spor salonlarında gidermeye çalışsalar bile toplumdaki bireylerin çoğunluğu ileri derecede hareketsiz bir yaşam sürmektedirler. Yaradılış itibarı ile, her gün belli bir tempoda hareket etmesi gereken insanın haftada 1-2 gün spor salonunda egzersiz yapması hiç yoktan iyidir gibi düşünülse bile egzersizin sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin açığa çıkabilmesi için düzenli yapılması gerektiğini özellikle vurgulamak isterim.

- Düzenli egzersizin kan basıncı üzerinde dengeleyici bir etkisinin olduğu bilinmektedir (27).

- Hareketsiz yaşam süren bireylerde kan basıncı daha yüksek seyretmektedir (28).

- Pek çok çalışmada, meditasyon ve yoga gibi uygulamaların muhtemelen sinir sistemi üzerindeki gevşetici etkileri ile kan basıncını düşürmede etkili olduğu gösterilmiştir (29), (30).

Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi için “Egzersiz” yazımızı okumanızı öneririm.

3-  Düzensiz ve yetersiz uyku: Kısa uyku süresi ve uyku kalitesinin bozuk olması yüksek tansiyon gelişme riskini artırmaktadır (31). Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi için “Uyku Bozuklukları” yazımızı okumanızı öneririm.

4- Güneş Işığı: Güneş ışığından yeteri kadar yararlananlarda ultraviyole-A ışınına bağlı olarak nitrik oksit adı verilen bir kimyasalın üretiminin arttığı bulunmuştur (32),(33),(34). Nitrik oksit vücutta sentezlenen, damarları genişleten ve kan basıncını düşüren bir kimyasal moleküldür.  

5- D vitamini: D vitamininin kan basıncı üzerindeki olumlu etkileri pek çok çalışmada gösterilmiştir.

- Birçok çalışmada D vitamini eksikliği ile hipertansiyon ve kardiyovasküler (kalp-damar) hastalıklar arasında bağlantı olduğu bulunmuştur (35),(36),(37).

- Ekvatordan kuzeye doğru çıkıldıkça kan basıncında doğrusal bir artış gözlenmektedir. Kan basıncı ekvator bölgesinde daha düşük, kuzeye çıkıldıkça daha yüksek seyretmektedir. Benzer bir şekilde, kan basıncı kış aylarında yaz aylarından yüksektir. Bilindiği gibi D vitamini eksikliğinde bağırsaktan kalsiyum emilimi azalır. Kan kalsiyumunun azalması sonucu “parathormon” (PTH) yapımı uyarılır. PTH kemikteki kalsiyumu serbestleştirerek kana geçmesini ve kandaki kalsiyum eksikliğinin normale gelmesini sağlar. Kış aylarında D vitamini stoklarının azalması ile birlikte PTH artış gösterir. PTH damarların kasılmasına ve damar düz kaslarının artmasına yani damarın kalınlaşmasına neden olarak kan basıncının yükselmesine yol açmaktadır (38). 

- D vitamini (25 OH D3) düzeyleri ile kan basıncı yüksekliği arasında ters bir ilişki olduğu belirtilmektedir. Düşük D vitamini düzeylerinde kan basıncının yükseldiği gösterilmiştir. Ancak burada şunu da özellikle belirtmek isterim ki; güneş ışığına gereğinden fazla maruz kalınması durumunda kan basıncının aşırı derecede düşmesi gibi bir durum söz konusu değildir (39).

- D vitamininin damarlarda bulunan reseptörlere bağlanarak enflamasyonu ve pıhtı oluşmasını (tromboz) azalttığı belirtilmektedir (40).

6- Kronik stres: Kan basıncı kontrolünün otonom sinir sistemi tarafından yönetildiğinden söz etmiştim. Otonom sinir sistemi dengesizliğine yol açan kronik stres ve kronik kortizol yüksekliği hipertansiyona yol açabilmektedir. Günümüzde stres yaratan faktörler o denli artmış ve süreklilik kazanmıştır ki, sempatik sinir sistemi sürekli uyarılmakta ve vücut sürekli bir alarm halinde kalmaktadır. Kötü beslenme, aşırı yorgunluk sonucu ortaya çıkan bedensel stres, kötü yaşam şartları, uykusuzluk, kronik alkol kullanımı, hastalıklar, geçirilen büyük kazalar ve cerrahi operasyonlar, ekonomik sorunlar, yoğun iş hayatı, aile sorunları, gün ışığı etkisi yaratarak biyolojik saatimizi bozan aydınlatmalar, gürültü, kirli hava vs. gibi birçok sebep kronik stres faktörüdür. Sempatik uyarıların süreklilik kazanması sonucu parasempatik sinir sisteminin vücudu tamir edici, rahatlatıcı etkisi yeteri kadar ortaya çıkamamakta ve vücut bir türlü sakinleşememektedir. Sonuç olarak sempatik ve parasempatik sinir sistemi arasında olması gereken denge bozulur. Gerekli olduğunda hayat kurtarıcı olan bu mekanizma vücudun aleyhine çalışarak birçok hastalığın etkeni olduğu gibi hipertansiyonun da ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek için “Stresi ve Kortizol Salınımını Kontrol Altına Almanın Püf Noktaları Nelerdir?” yazımızı okumanızı öneririm.

7- Bağırsak flora bozukluğu: Kronik enflamasyona neden olan faktörler hipertansiyona da yol açmaktadırlar. Özellikle geçirgen bağırsak sendromuna (leaky gut sendrom) neden olan bağırsak flora bozuklukları (disbiyozis, ince bağırsakta aşırı bakteriyel çoğalma) üzerinde durulması gereken en önemli enflamasyon nedenidir. Konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek için "Bağırsak Florasının Önemi" yazımızı okumanızı öneririrm.

8- K2 vitamini eksikliği: K2 vitamini faydalı bağırsak flora bakterileri tarafından sentezlenen bir vitamindir. K2 vitamini kalsiyumun damar duvarına birikmesini önler. K2 vitamin eksikliğinin damar duvarında kalsiyum birikmesine neden olarak damar duvarı esnekliğinin kaybedilmesine ve ateroskleroza sebep olduğu ve bu yolla da hipertansiyona neden olduğu gösterilmiştir (41),(42),(43). Konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek için "K2 Vitamini" yazımızı okumanızı öneririm.

Hipertansiyonda tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Hipertansiyona pek çok faktörün sebep olduğunu yazımızın önceki bölümlerinde ifade ettik. Hipertansiyon tedavisinde öncelikle altta yatan sebeplerin düzeltilmesine önem verilmelidir. Bu faktörler göz önüne alınmadan yalnızca ilaç kullanarak hastalık belirtilerinin baskılanmasının etkili bir tedavi olmadığını tekrar vurgulamak isterim. Sebepler düzeltilmediği müddetçe kalıcı sonuç alınamayacaktır. Yukarıda sıralanan faktörlerden hangileri hastada mevcutsa öncelikle onların düzeltilmesi ile tedaviye başlamak gerekmektedir.  Bu bozukluklar düzeltildiğinde hastaların ilaç kullanma ihtiyacı azalmakta hatta tamamen ortadan kalkabilmektedir. Ömür boyu ilaç kullanması gerektiği düşünülen pek çok hastanın ilaç tedavisine ihtiyaç kalmadan yaşamlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebildiklerine defalarca şahit olduğumu özellikle vurgulamak isterim.

Biz kliniğimizde hipertansiyon hastalarının tedavisi için beslenme ve yaşam şartlarının düzenlenmesi, bağırsak florasına yönelik düzenlemeler, bilinçli egzersiz planlaması, stresin kontrol altına alınması gibi önlemlerin yanı sıra oldukça etkili, geleneksel bir yöntem olan akupunktur tedavisinden de faydalanmaktayız.

Akupunktur, otonom sinir sistemini doğrudan etkileyerek bozulan sempatik-parasempatik dengesinin yeniden kurulmasını sağlayan çok etkin bir tedavi yöntemidir. Bu yolla kan basıncını dengeler, stresi kontrol altına alır, uyku düzenini sağlar, stres sonucu kasılan kasları gevşetir, ağrıları ortadan kaldırır ve sindirim fonksiyonlarını düzenler; Kısacası otonom sinir sistemi üzerinden etki göstererek aksayan vücut fonksiyonlarını normal haline döndürür. Akupunktur tedavisi bütünün yalnızca bir parçasıdır. Holistik tıbbın diğer unsurlarıyla beraber kullanıldığında etkinliği artmaktadır. Tedavinin etkinliğinde ve başarısında, tabii ki uygulamayı yapan hekimin bilgi ve tecrübesi de çok önemli bir yer tutmaktadır.

Akupunktur tedavisinin kan basıncını düzenlemede etkili olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir (4),(44,)(45).

- Akupunktur uygulanan hastalarda kan basıncındaki düşüşle birlikte  noradrenalin, renin ve aldosteron seviyelerinin de başlangıç düzeylerine göre anlamlı bir şekilde azaldığı bulunmuştur (46),(47).

Akupunkturun, prehipertansiyon ve evre I hipertansiyonu olan hastalarda kan basıncını düşürmede etkili bir tedavi yöntemi olduğu tespit edilmiştir (48).

- Elektro akupunkturun kan basıncını önemli ölçüde düşürdüğü belirtilmektedir (49),(50),(51).

Yazımızı kliniğimizin sloganıyla bitirelim. “Sağlıklı olmak sizin elinizde; Haydi geç olmadan başlayalım…”

04.Ağustos.2016

 

Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.

Kaynakça ve Referansları Göster

 

KAYNAKLAR

 

18. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15699220?dopt=AbstractPlus

19. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22615114?dopt=AbstractPlus

20. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26405708

21. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/19604407

22. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20497980?dopt=AbstractPlus

23. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20595676

24. http://jasn.asnjournals.org/content/21/9/1416.long

25. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22051430?dopt=AbstractPlus

26. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/10454450?dopt=AbstractPlus

27. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/7049932

28. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/19652104

29. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24829497

30. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26575122

31. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16585410?dopt=AbstractPlus

32.  http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24924758

33. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/19797169

34. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24445737

35. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27179169

36. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18175747

37. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22770642

38. http://hyper.ahajournals.org/content/30/2/150.full

39. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27379541

40. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26700731

41. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27100101

42. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26295257

43. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15557705

44. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26502551

45. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27181907

46. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26392838

47. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26628909

48. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26365445

49. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26237832

50. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/26566622

51. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27323442

52. http://www.forbes.com/sites/alicegwalton/2014/12/11/study-is-sugar-worse-for-blood-pressure-than-salt/#60f1846d223f

53. http://www.nytimes.com/2012/06/03/opinion/sunday/we-only-think-we-know-the-truth-about-salt.html?_r=1

Diğer Okuyucu Yorumları
Test

Form Gönderimi

Tamam

Bizi takip edin
Yeni yazılarımızdan haberdar olmak için , e-posta adresinizi
yazarak web sitemize ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
İLETİŞİM
  • Tunus Caddesi Tokgözoğlu Apt. 63/2 Kavaklıdere / ANKARA
  • +90 (312) 426 11 81
    +90 530 305 14 22
  • balimklinik@yahoo.com
Web sitemizdeki yazılar bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Tedavi yerine geçmez. İnternetteki bilgilere dayanılarak yapılan bilinçsiz uygulamalar ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Lütfen tedavinizin yönetilmesi için bir hekime başvurunuz.
Web Tasarım Teknobay.

KVKK'na uygun olarak kullanıcı deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi ziyaret etmekle çerez ve gizlilik politikamızı kabul etmiş sayılırsınız. Daha fazla bilgi edinmek için Gizlilik ve Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.

KABUL ET DAHA FAZLA BİLGİ