ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bu yazıyı okumadan önce "BİRİNCİ BÖLÜM" ve “İKİNCİ BÖLÜM”ü okumanızı öneririm.
Yazarlar: Dr. Gökşin Balım İç Hastalıkları-Dahiliye Uzmanı, Op.Dr. Tayfun Balım Beyin Cerrahisi Uzmanı
Peki, kolesterol düşüklüğünün tehlikeleri nelerdir?
Vücuttaki her hücrenin ve beyin de dahil olmak üzere her dokunun kolesterole ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır. Düşük kolesterol düzeylerinin beden ve ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri birçok çalışmada incelenmiştir.
1- Yapılan geniş kapsamlı çalışmalarda, kolesterol düzeyleri sürekli düşük seyreden orta yaştaki erkeklerin depresif belirtiler ve olumsuz ruh hali ve davranış değişiklikleri gösterdikleri saptanmıştır (20),(21). Ayrıca çok düşük toplam kolesterol düzeylerinin, yüksek intihar riski ve şiddetle ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar da yapılmıştır. (22),(23),(24),(25).
2- Düşük kolesterol düzeyleri ve/veya statin kulanılarak düşürülen kolesterol düzeyleri ile şiddet davranışı arasında anlamlı bir ilişki bulunduğu gösterilmiştir (26). Düşük kolesterol, serotonin düzeyinin de düşmesine neden olarak şiddet ve saldırganlığın artmasına neden olabilmektedir.
3- Yüksek kolestrolün ileri yaştaki insanlarda demans riskini azalttığı gösterilmiştir (27).
4- 1,500,000'den fazla hasta verisinin incelendiği geniş kapsamlı bir meta-analizde statin kullanan kişilerde bazı kanser türlerinin görülme olasılığının arttığı bulunmuştur (28).
5- Düşük kolesterol düzeylerinin Alzheimer, Parkinson Hastalığı gibi bazı nörodejeneratif hastalıklarda beynin işlevini doğrudan olumsuz etkileyebileceği ifade edilmektedir (29),(30).
6- 52.000'den fazla Norveçlinin üzerinde yapılan bir çalışmada, toplam kolesterol düzeyleri 195 mg / dL'nin altında olan kadınların, kolestrol düzeyleri bu değerden yüksek olanlara göre daha yüksek bir ölüm riskine sahip olduğu bulunmuştur (4). Yani kolesterol düzeyi düştükçe ölüm riski artmaktadır.

Kolesterol düşüren statin grubu ilaçların yan etkileri nelerdir?
Endüstriyel tıp ekolü her zamanki kolaycı yaklaşımı ile kolesterol yüksekliğini kolesterol düşürücü ilaçlarla tedavi etmeye çalışmaktadır. Bu ilaçların çok ciddi yan etkileri olduğunu yukarıda da söyledim. Üstelik altta yatan sebeplere yönelik bir çözüm olmadığı için bu ilaçların işe yaradığını da söyleyebilmek mümkün değildir. Enflamasyon yaratarak kolesterolün yükselmesine yol açan asıl sebepler ortadan kaldırılmadığı için ilaçlar kesildiğinde kolesterol tekrar yükselmektedir. Geniş kapsamlı bir çalışmada statin kullanan hastalar kalp hastalığı olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılmış ve 5 yıl süre ile izlenmişlerdir. Her iki grupta da birbirine yakın, benzer sonuçlar bulunmuştur. Hastaların % 96’sının statin tedavisinden fayda görmediği, % 1.2’sinde (83'de 1) ömrün uzadığı, % 2.6’sında (39’da bir) tekrarlayan kalp krizininin önlendiği, % 0.8’inde (125’de 1) felçlerin önlendiği ancak % 0.6’sında (167'de 1) şeker hastalığı geliştiği, % 10 (10'da 1) kas hasarıyla karşılaşıldığı tespit edilmiştir (31). Bu çalışmada, tek bir kalp krizini önlemek için 60 kişinin, tek bir felci önlemek için 268 kişinin 5 yıl süre ile statin kullanması gerektiği söylenmektedir. Bu çalışmadaki fayda görme oranları çok düşüktür ve statinlerin etkinliğini tartışmalı hale getirmektedir. Yine bu çalışmada 5 yıllık dönemde, 67 hastanın birinde diyabet ve 10 hastanın birinde kas hasarı gelişmiştir. Buna ek olarak statinlerin kalp hastalığı olmayan insanlarda kalp krizi ve kardiyovasküler olayları bir miktar azaltmakla birlikte, tüm nedenlere bağlı ölümlerde bir azalma sağlamadığı ve ömrü uzatmadığı gözlenmiştir. Kalp hastalığı riski yüksek olan grupta da aynı bulgular elde edilmiştir (32). Bununla birlikte, statin kullanan grupta LDL+Kolesterol düzeyleri belirgin olarak düştüğü halde, iki grup arasında yaşam süresinde anlamlı bir fark olmadığı da gözlenmiştir. Ayrıca prestijli dergilerde yayınlanan daha birçok çalışmada da benzer sonuçlara varılmıştır (33). Bu araştırmaların açık bir şekilde gösterdiği gibi, bağımsız çalışmalarda statinlerin etkinliği için olumsuz sonuç bildirme oranı yüksektir. İlaç endüstrisi sponsorluğunda yapılan çalışmalarda ise araştırmayı finanse eden şirket tarafından üretilen ürünlerin desteklendiği tespit edilmiştir (34). Statinlerin tedavi maliyetlerinin yüksek olmasının yanı sıra ciddi yan etkilerinin de olması bu ilaçların bir başka dezavantajıdır.
Bu ilaçların yan etkileri hem ilaçların kendisine bağlı olarak ortaya çıkan, hem de kolesterol ve Co-enzim Q 10’nun düşmesi sebebiyle ortaya çıkan yan etkilerdir. Bu yan etkiler aşağıda sıralanmıştır.

- Kas güçsüzlüğü ve kas ağrıları: Statinler kolesterol sentezi ile birlikte Co-enzim Q 10 sentezini de bloke ederler. Co-enzim Q 10 kasların enerji metabolizmasında görev alan önemli bir maddedir. Statin kullanan hastalarda Co-enzim Q10 eksikliği kas güçsüzlüğü, kas ağrısı ve nihayetinde kalp yetmezliğine neden olabilmektedirler. Bu sebeple statin kullanan hastalara Co-enzim Q 10 takviyesi mutlaka önerilmelidir (35).
" Kolesterol düşüklüğü de ciddi tehlikelere neden olabilir! "
- Rabdomyoliz (kas yıkımı): Statin grubu ilaç kullanımında ortaya çıkan en yaygın yan etkilerden birisi de kas yıkımıdır. Statinlerin kas atrofisinde önemli bir rol oynayan atrojin-1 genini aktive ettiği düşünülmektedir (36). Kas yıkımı sonucunda ortaya çıkan atık ürünler böbrek hasarına da yol açabilmektedir
- Polinöropati: Ellerde ve ayaklarda ağrı, uyuşma, karıncalanma, yanma, hissizlik gibi belirtilerle seyreden polinöropatiler statin kullananlarda ortaya çıkabilmektedir.
- Bilişsel bozukluklar ve hafıza kaybı: Bu yan etkiler yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte ve ilaçların kesilmesini gerektirmektedir (37),(38),(39)(40)
- Kanser riskinde artış: Saygın bir tıp dergisinde, 1996 yılında yayınlanan bir çalışmada lipit düşürücü ilaçların (fibratlar ve statinler) kemirgenlerde kansere neden olduğu, insanlarda da benzer sonuçlar olabileceği, bu grup ilaçların kansere neden olup olmadığını belirlemek için uzun dönem çalışmalara ihtiyaç duyulduğu vurgulanmıştır (28),(41). Yine aynı çalışmada hayvanlarda ve insanlarda yapılan deneylerin sonuçları dikkate alındığında koroner kalp hastalığı için yüksek risk taşımayan hastalarda özellikle fibrat ve statin tedavisinden kaçınılması gerektiği belirtilmiştir.
- Libido kaybı: Önemli sorunlardan birisi de cinsel isteksizlik ve erkeklerde cinsel işlev kaybıdır (empotans).
- Karaciğer enzimlerinde artış: Enzimlerin yükselmesi karaciğerdeki hücre harabiyetini gösterir. Bu yüzden statin kullanan hastaların karaciğer enzimleri düzenli olarak kontrol edilmelidir.
- Bağışıklık sisteminde baskılanma: Yapılan çalışmalarda uzun süre statin kullanlarda bağışıklık siteminin olumsuz etkilendiği saptanmıştır (42)
- Böbrek yetersizliği: Kas yıkımındaki artışın böbrek yetersizliği gelişmesinde etkili olduğu ifade edilmektedir.
- Diyabet: Yapılan birçok çalışmada statin kullanan hastalarda Tip 2 diyabet gelişme olasılığının normal popülasyona göre arttığı saptanmıştır (43),(44),(45)
- Depresyon: Statinlerin depresif belirtilere yol açabildiği bilinmektedir.
Kolesterol ilacı kullanımının gerekli olabileceği tek istisnai hastalık “ailevi hiperkolesterolemi” olarak adlandırılan genetik bir hastalıktır. Bu hastalıkta kolesterolün karaciğere ve hücrelere girişi bozulduğu için kan kolesterolü gittikçe yükselir. Zannedildiği gibi bu hastalıkta karaciğerin aşırı kolesterol üretmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Kolesterol yükselmesi birikime bağlıdır. Aslında statinler bu vakalarda sebebe yönelik bir tedavi yapmazlar ancak bu hastalarda kolesterol seviyeleri çok yükseldiği ve bu durum ciddi bir hayati tehlike yarattığı için mantıklı olmasa bile yine de statinlerin kullanılması mecburiyeti ortaya çıkmaktadır. Ailevi hiperkolesterolemi vakalarında bütün risklerine rağmen statin kullanımı şimdilik tek seçenektir. Bu hastalıkta LDL reseptörlerini ve ApoB yi kodlayan gende bir bozukluk vardır. Hücre zarında LDL’nin bağlandığı reseptörler yer alır. LDL bu reseptörlere bağlanarak taşıdığı maddeleri hücrelere aktarır. ApoB ise bu reseptöre bağlanmayı sağlayan LDL parçasıdır. Her ikisinin de LDL'nin yükünü teslim etmesi ve kan dolaşımından çıkarılması için düzgün çalışması gerekmektedir. Bu mekanizmada bir bozukluk olunca karaciğere ve hücrelere giremeyen kolesterol kanda birikmeye başlar ve kan seviyesi bu şekilde yükselir. Ailevi hiperkolesterolemi taşıyıcıları homozigot ve heterozigot olmak üzere iki tipe ayrılır. Homozigot mutasyonda genin her iki kopyasında mutasyon vardır. Bu durum çok nadirdir ve bir milyon insanda yaklaşık 1 kişide görülür. Homozigot gen mutasyonu olan insanların total kolesterol seviyeleri genellikle 1000 mg / dL ve daha yüksektir. Maalesef bu hastalar 25 yaşından önce ölürler. Heterozigot taşıyıcılarda ise gen mutasyonu tek kopyada meydana gelir. Diğer kopya normal şekilde çalışır. Heterozigot mutasyon daha yaygındır. Yaklaşık 300-500 kişide bir oranında görülür. Bu hastalarda total kolesterol seviyeleri genellikle 350 ila 550 mg / dL arasında değişir. Heterozigot taşıyıcıların kalp hastalığı ve ateroskleroz riski ailevi hiperkolesterolemisi olmayan insanlara göre daha yüksektir. Bu hastalara statin grubu ilaçlarla birlikte Co-enzim Q10 takviyesi almaları tavsiye edilir.

Kolesterol yüksekliği bir hastalık değil, bir sonuçtur. Kronik enflamasyona bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur. Kronik enflamasyona neden olan faktörlerin saptanması ve giderilmesi zaten tedaviyi sağlayacaktır. Kolesterol ilaçları damar sertliği ve kalp damar hastalıklarının altında yatan asıl nedenleri düzeltmezler. Bu hastalıklar statin (Lipitor, Crestor vb) eksikliği sonucunda oluşmaz! Beslenme yanlışları, yağdan fakir, basit şeker ve rafine karbonhidrattan zengin beslenme, un ve unlu mamüllerin sık olarak tüketilmesi, düşük lif içeriği olan işlenmiş besinlerin tüketimi, vitamin ve mineral eksiklikleri, hareketsizlik veya bilinçsizce yapılan aşırı egzersiz, aşırı stres, uyku bozuklukları, sigara içme, kronik alkol kullanımı, sosyal yaşam eksikliği ve giderek artan çevresel toksinlere maruz kalma gibi birçok faktörün etkilediği karmaşık bir sonuçtur. Statin veya lipit düşürücü bir ilaç kullanmak vücut fonksiyonlarını bozan bu faktörleri değiştiremez ve hasarı tersine çeviremez. 51 ülkedeki kardiyovasküler risk faktörlerini inceleyen INTERHEART çalışmasına göre, kalp hastalığı için en güçlü 10 risk faktöründen 9'unun beslenme ve yaşam biçimi düzenlemeleriyle değiştirilebileceği kanıtlanmıştır (46).
“Sağlıklı olmak sizin elinizde; Haydi geç olmadan başlayalım…
02.Temmuz.2017
KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ:
1- Hipertansiyon
2- Koroner Kalp Hastalıkları
3- Kronik Enflamasyon Nedir?
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.