PAYLAŞ

Kronik Toksisitede Detoks ve Şelasyon Yöntemleri - 2.BÖLÜM

Bu makale 157512 kişi tarafından görüntülenmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM 

Bu yazıyı okumadan önce “BİRİNCİ BÖLÜM”ü okumanızı öneririz.

Ağır metal ve toksin birikiminde tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Vücudun ağır metal ve toksin yükünden kurtarılması amacıyla günümüzde değişik tıbbi uygulamalar yapılmaktadır. Bu yöntemlerin içinden en güçlü ve etkili olanı ise “şelasyondur” (chelation). Şelasyon dediğimiz uygulama vücuttaki toksik metal ve kimyasalların uygun bir “şelatör” ile bağlanarak dokulardan sökülmesi, böbrek ve karaciğer yoluyla vücuttan uzaklaştırılması işlemidir. İlk etapta kulağınıza hoş gelebilir “Doktor vücudumda birikmiş olan toksinin panzehirini bana verecek ve beni bu zehirden kurtaracak” diye düşünüyor olabilirsiniz. Altını çizerek şunu özellikle vurgulamak isterim ki, bu uygulama düşünüldüğü kadar kolay ve masum bir işlem değildir. Şelasyon, eğer tecrübeli bir hekimin yönetiminde ve bilinçli bir şekilde yapılmazsa dokulardan çözülen toksik maddelerin kana geçerek tüm vücuda ve beyin gibi hayati organlara dağılmasına yol açılabilmekte ve hastanın durumunu daha da ağırlaştırabilmektedir.

Ağır metal ya da toksin temizliği aylar ve hatta yıllar süren bir süreçtir. Deyim yerinde ise bir maraton gibidir. Tedavi çok yönlü olup sabırlı ve bilgili olmak şarttır. Tedavinin ana unsurları şunlardır.

- İlk olarak toksisiteye sebep olan tüm etkenler ortadan kaldırılmalıdır- Bilinçli düzenlenmiş bir diyet uygulanmalıdır

- Bağırsak florası, bağırsak geçirgenliği ve diğer sindirim sistemi sorunları mutlaka bilinçli bir şekilde düzeltilmelidir (kabızlık, mide asit azlığı vs.). Bağırsaklar toksinlerin hem vücuda en önemli giriş yolu hem de önemli bir atılım organıdır.

- Hücresel enflamasyon mutlaka azaltılmalıdır. Kronik enflamasyon karaciğerin detoks yükünü artıran ve vücudun kıymetli antioksidanlarını tüketen önemli bir sebeptir.

- Bağışıklık sistemi desteklenmelidir

- Karaciğerin toksinleri temizleme mekanizması desteklenmelidir (metilasyon ve glutatyon mekanizmalarına yönelik destek, detoks kapasitesinin artırılması)

- Doğal veya kimyasal yollarla ağır metallerin bilinçli bir şekilde uzaklaştırılması

- Hiperbarik oksijen ve ozon tedavisi 

Detoks ve Şelasyon nasıl uygulanır?

Şelasyonun cıva, kurşun, arsenik ve benzeri toksik ağır metallerin bazı ilaçlarla bağlanarak vücuttan atılımının (temizlenmesinin) sağlanması olduğunu yukarıda da söylemiştim. Aşağıda sıralayacağım ilaçların hepsi şelasyon amacıyla kullanılabilmekle birlikte ilk iki ilaç sıklıkla tercih edilmektedir

- DMSA (Di-Mercapto-Succinic Acid-Succimer) en çok tercih edilen şelasyon ajanıdır.

- DMPS (Di-Mercapto-1-Propane-Sulfonic asit) sık kullanılan bir diğer ajandır.

- EDTA (Etilen Diamin Tetra Asetik asit) güçlü bir şelatördür

- Dimercaprol (British Anti-Lewisite) 

- Desferrioksamin (demir toksisitesinde kullanılır) 

- Penisillamin.

" Vücuttaki kronik toksin birikiminde nasıl detoks yapılır? "

DMSA’nın geniş bir yelpazedeki toksik metalleri (kurşun, cıva, arsenik, kalay, kadmiyum, nikel, tungsten, uranyum antimon, platin vb) bağladığı ve vücuttan attığı gösterilmiştir. İkinci sırada tercih edilecek ajan ise DMPS olmalıdır. Saptanan metallerin özelliğine göre DMSA ve DMPS ile birlikte dönüşümlü olarak EDTA da kullanılabilir.

Yukarıda sıraladığım ilaçların tamamı güçlü şelatörlerdir. Ancak şelasyonda dikkat edilmesi gereken en önemli husus şelasyon işleminin çok düşük dozlarla, yavaş yavaş ve uzun sürelerde yapılmasıdır. Hızlı ve yüksek dozlarla yapılan şelasyon tedavisi karaciğer ve böbreklerin detoks kapasitesini aşacak oranda bir toksin serbestleşmesine yol açar ve bu durum hastaya fayda yerine zarar verebilir. O yüzden “kronik ve düşük birikimli toksisite” tablosu olan hastalarda güçlü şelatörler kullanmak yerine daha güvenilir ve zararsız şelatörleri kullanmak ilk tercih olmalıdır. Alfa Lipoik Asit (ALA), iyot ve damar içi yüksek doz C vitamini de detoksifikasyon ve şelasyon tedavisinde kullanılabilen güvenli ve etkili ilaçlardandır. 

İyot, çok yönlü etkisiyle güvenilir ve çok güçlü bir detoks ajanıdır. İyodun genel vücut sağlığı üzerinde birçok olumlu etkilerinin olduğunu daha önce yazdığımız “İyodun ne kadar önemli olduğunu biliyor musunuz?” başlıklı yazımızda ayrıntılı olarak anlatmıştık. İlgili yazıya ait linki makalenin sonunda veriyoruz, okumanızı öneririz.  İyot, kronik toksisite tedavisinde de güçlü ve güvenilir bir tedavi ajanı olarak ön plana çıkmaktadır. Özellikle brom, flor ve klor gibi toksik halojenler için kullanılabilecek en etkili detoks ajanı iyottur. İyodun civa, kurşun, kadmiyum, arsenik ve alüminyum gibi ağır metalleri dokulardan mobilize ettiği ve atılımını artırdığı da gösterilmiştir (8),(9).  İyodun ayrıca mide asidini fizyolojik pH’ya getirdiğini, safra salınımını düzenlediğini ve bağırsaklardaki candida çoğalmasını engelleyerek sağlıklı flora bakterilerinin gelişimine ortam sağladığını biliyoruz. İyot tiroid başta olmak üzere tüm endokrin organların fonksiyonlarının sağlıklı yürütülmesinde de etkili bir tedavi ajanıdır. Bozuk olan endokrin fonksiyonların düzelmesi enflamasyonun yatışmasına katkıda bulunur ve bu yolla karaciğerin detoks kapasitesi artar. Bu çok yönlü etkilerinden dolayı kronik toksisite tedavisinde iyottan mutlaka yararlanılması gerektiğini altını çizerek vurgulamak isterim. 

Kronik toksisite tedavisinde iyodun yanı sıra güvenilir ve etkili olan bir diğer tedavi ajanı da C vitaminidir. C vitamininin etkili bir elektron donörü olduğunu ve bu özelliğinden dolayı da güçlü bir antioksidan ve antienflamatuvar etki yarattığını daha önceki yazılarımda vurgulamıştım. C vitamininin vücudun en önemli detoks proteini olan glutatyonu artırdığı, ayrıca karaciğerdeki Faz-2 işlemlerinden olan asetilasyonu güçlendirdiği de gösterilmiştir (10),(11). Kronik toksisite tedavisinde intravenöz (damar içi) C vitamini, yan etkisi olmayan, güçlü bir tedavi seçeneğidir. Vakanın durumuna göre güçlü şelatörlerle az riskli şelatörler dönüşümlü olarak belli bir protokol içinde kullanıldığında minimum riskle maksimum fayda elde edilir.  

Kimyasal toksin ve ağır metallerin vücuttan uzaklaştırılmasında klorofilden zengin gıdaların da büyük bir önemi vardır. Klorella, spirulina, mavi-yeşil alg, deniz börülcesi, buğday çimi, arpa çimi gibi yosunlar ve çimler detoks ve şelasyon uygulamalarının destekçileri olarak kullanılabilmektedir. Bu unsurlar klorofilden zengin olmasının yanı sıra özellikle deniz yosunları iyot yönünden de zengindir. Bu vakalarda iyot uygulamasının yanı sıra deniz yosunları da detoksifikasyon ve şelasyonda etkin olarak kullanılabilmektedir.  

Toksin ve ağır metallerin önce karaciğerde suda çözünür hale getirildiğini ve daha sonra da safra yoluyla bağırsağa atıldığını yukarıda ayrıntılı olarak anlatmıştım. Safrayla atılan bu zararlı maddelerin tekrar geri emilerek dolaşıma geçmesini engellemek için de bazı önlemlerin alınması gerekmektedir. Öncelikle kabızlığın, bağırsak florasının ve bağırsak geçirgenliğinin düzeltilmesi gerektiğini tekrar vurgulamak isterim. Bağırsaklardaki patojenik bazı bakterilerin salgıladıkları bir enzim sayesinde (beta-glukuronidaz) toksinleri serbestleştirerek yeniden geri emilebilir hale getirebildikleri saptanmıştır (12). İyi huylu flora bakterilerinin ise salgıladıkları enzimler ile (sülfür transferaz, glutatyon transferaz) toksinlerin bağırsaklardan atılmasını destekledikleri gösterilmiştir (13),(14). Bunların yanı sıra toksinleri bağırsakta bağlayıp dışkı ile vücuttan atılmasını sağlayan “aktif karbon” ve “Bentonit kili” gibi destek unsurlarından da faydalanılması gerekli olabilmektedir. Klorella veya spirulinanın da benzer bir etkisi vardır. Erişkin bir insan için günde üç gram klorella veya spirulina yeterli olmaktadır. Ağır metal yükü fazla olan erişkinlerde ise günlük doz 10-20 grama kadar çıkabilmektedir.  Klorella bağırsakta bulunan probiyotik bakterilerin artmasına da katkıda bulunmaktadır.   

Ağır metal temizliğine yardımcı olan bir diğer destek unsuru da sülfatlardır. Kronik toksisitesi olan hastalarda hem magnezyum hem de sülfatlar genellikle düşük olarak bulunmaktadır. Bu iki unsurun eksikliğini desteklemek için magnezyum sülfat tuzu- “Epsom tuzu” iyi bir seçenektir. Magnezyum sülfat suda eritildiğinde magnezyum ve sülfata ayrışır. Her iki molekül de deriden emilir. Sülfatın etkisi 7-8 saat kadar sürer.

Magnezyum sülfat tozu kaynar suda iyice eritildikten sonra içinde dayanılabilecek kadar sıcaklıkta su dolu olan bir küvete ilave edilir. Başlangıçta yarım çay bardağı magnezyum sülfat tozu kullanılabilir. Daha sonra tolerans arttıkça magnezyum sülfat miktarı 1-3 çay bardağına kadar artırılabilir. Küvet içinde en az 20 dakika kalınmalıdır. Banyodan sonra durulanmadan ve kurulanmadan magnezyum sülfatın cildinizde kurumasını sağlamanız iyi olur. Böyle yapıldığında magnezyum sülfat deri üzerinde beyaz bir toz şeklinde kalacak ve etkisi daha uzun süre devam edecektir. Banyo suyu yutulmamalıdır, aksi halde ishal yapabilir. Huzursuzluk olursa suya eklenen magnezyum sülfat miktarı azaltılmalıdır. 

Şelasyon tedavisi hangi durumlarda yapılır?

Şelasyon herkese uygulanabilecek bir tedavi yöntemi olmadığı gibi, deneyimli ve yetkin olmayan kişilerce uygulandığında da ciddi zararlar verebilmektedir. Öncelikle şelasyon tedavisine gerek olduğu mutlaka kanıtlanmalıdır. Şelasyon tedavisi böbrek, karaciğer ve kemik iliği hastalığı olmayan ve mineral düzeyleri yeterli bulunan hastalar için uygundur. Önemli olan bir diğer konu ise şelasyon tedavisinden önce karaciğerin detoks kapasitesinin desteklenmesi ve glutatyon seviyesinin normale getirilmesidir. Glutatyonun toksinler ve ağır metallerin karaciğer yoluyla temizlenmesinde önemli bir rolü olduğundan yukarıda bahsetmiştim.

DMSA ile yapılan şelasyon tedavisinde ağır metallerin yanı sıra çinko da bağlanarak atılmaktadır. Bu nedenle çinko seviyesi tedavi öncesinde belirlenmeli ve tedavinin devam ettirildiği süre boyunca da izlenmelidir. Eğer eksiklik ortaya çıkarsa gereğinde çinko takviyesi de yapılmalıdır. DMSA demir, kalsiyum ve magnezyum boşaltımını etkilemez; bakır boşaltımını ise artırır. Bu yüzden tedavi sırasında bakır seviyesi de takip edilmelidir. Şelasyon tedavisinde, özellikle küçük çocuklarda ve ağızdan tedaviyi reddeden olgularda tercih edilmesi gereken ilaç veriliş biçimi ciltten emilim yoluyla olmalıdır (transdermal). Bu güvenli bir yoldur. Karaciğer yetersizliği olan olgularda ise rektal (makat) yol diğer bir alternatiftir. Tedavinin yavaş ve optimal dozlarda olması, ağır metallerle birlikte atılabilecek faydalı minerallerin takip edilerek zamanında yerine konulabilmesine olanak sağlayacaktır. Hızlı yapılacak bir şelasyon tedavisinde organlardan kana çok miktarda ağır metal karışacaktır. Bu durumda özellikle beyin bu işten zarar görebilmektedir. Damar yolu ile EDTA ve/veya ALA verilerek yapılan intravenöz şelasyon tedavisinde fazla miktarda toksin dokulardan kana çekilir. Bu kadar agressif bir şelasyonu önermediğimi yukarıda da ifade etmiştim. Unutulmamalıdır ki şelasyon bir “maraton” dur ve bu tedavide kısa mesafe koşucusu gibi davranılmamalıdır. Şelasyon tedavisi öncesinde vücudun çeşitli fonksiyonları için gerekli olan elementlerin düzeyi mutlaka araştırılmalıdır. Eğer varsa eksikler yerine konulmalı ve tedaviye bundan sonra başlanmalıdır. Ayrıca tedavi süresince de hastalara mineral ve vitamin desteği verilmelidir. Bağırsak sorunları olan hastalarda DMSA kullanımının mantar enfeksiyonlarını alevlendirebileceği de akılda bulundurulmalıdır. 

DMSA ile uyarılmış idrar tetkiki nasıl yapılır?

Hasta gece son idrarını yaptıktan sonra kilogram başına 10 mg miktarda DMSA'yı tek seferde ağızdan alır. Maksimum doz 1800 miligramı geçmemelidir (1 tablet=100mg). Hasta kapsül alamıyorsa, kapsülleri açıp içeriğini asitli olmayan herhangi bir gıdaya karıştırılarak verilebilir. Sabah ilk idrar temiz bir cam kaba alınır ve verilen özel örnek kabına en az yarısını dolduracak miktarda aktarılır. Eğer hasta çocuksa ve bez kullanıyorsa eczanelerde satılan idrar toplama torbaları da kullanılabilir. DMSA verildikten sonra idrar toplanması için gereken süre 6 - 9 saattir. İlk 6 - 9 saat boyunca yapılan tüm idrar bir kaba toplanır ve bu karışımdan alınan örnek laboratuvara verilir.

Şelasyon tedavisinin olası yan etkileri ve alınması gereken önlemler nelerdir?

- DMSA ile şelasyonda nadir de olsa karaciğer, böbrek ve kemik iliği olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Tedavi süresince 2-3 ay arayla tetkikler tekrarlanmalı ve hasta yakından takip edilmelidir.

- DMSA temelde idrar yoluyla atıldığı için böbrek fonksiyonları kan kreatini ve üre tetkikleriyle takip edilmelidir.

- Kemik iliği baskılanmasına yol açabilme olasılığına karşın kan bulgularını kontrol etmek gereklidir (tam kan sayımı).

- Karaciğere zarar verebilme olasılığına karşın karaciğer fonksiyonları da kontrol edilmelidir (ALT, AST, GGT).

Kronik toksisitede kliniğimizin uygulama protokolü nedir?

Kronik, düşük düzeyli toksisitesi olan hastalarımızda öncelikle klinik tablonun altında yatan asıl sebepleri tespit edip, bunların düzeltilmesine yönelik önlemler almakla işe başlıyoruz. Bağırsakların ve genel olarak tüm sindirim sisteminin sağlıklı olmasının genel vücut sağlığı ile doğrudan ve çok önemli bir ilişkisinin olduğunu yazılarımızda her vesileyle vurgulamaktayız. Bu sebepten dolayı mide asidinin normale getirilmesinden başlayarak sindirim sisteminin daha sonraki kısımlarındaki aksaklıkların tamamına yönelik olarak gereken düzenlemeleri yapıyoruz. Bu hastalarda sıklıkla karşılaştığımız disbiyozis, bağırsak geçirgenliği (leaky gut) ve kabızlığa yönelik olan tedavi düzenlenmesine de büyük önem veriyoruz. Kişiye özel diyet düzenlemeleri ile aç kalmadan ve bıkmadan sürdürülebilecek bir beslenme programı yapmaya özellikle dikkat ediyoruz. Hastalarımızın tetkiklerinde eğer vücudun detoks kapasitesini zayıflatan eksiklikler ve aksaklıklar varsa bunlara yönelik destek ve düzenlemeleri yaparak öncelikle vücudun doğal detoks kapasitesini güçlendirmeye önem veriyoruz. Kronik toksisitenin tedavisinde ağızdan kullanılan destek unsurlarından olan chlorella, spirulina, Bentonit kili ve aktif karbon gibi unsurları da hastanın durumuna göre tedavide bir seçenek olarak kullanıyoruz. Yine Epsom tuzu banyoları ve kükürtlü kaplıca kürlerini de detoks amacıyla hastalarımıza öneriyoruz.

Bilinçli yapılan egzersiz ve terlemenin kan ve lenfatik dolaşımını harekete geçirerek dokularda biriken toksinlerin atılması yönünde önemli bir etkisinin olduğu bilinmektedir. Hastalarımızın fiziksel özelliklerine göre kişiye özel en uygun egzersiz planması konusunda da hastalarımıza destek veriyoruz.

Alınan bu temel önlemlerle kronik enflamasyonu düzelmeye başlayan birçok hastamızda karaciğerin detoks fonksiyonlarının da düzelmeye başladığını şikayetlerin kademeli olarak azalmasıyla gözlemliyoruz. Bu önlemlere rağmen klinik tablosu beklenen düzeyde düzelme göstermeyen hastalarımızda ise DMSA ile provokasyonlu idrarda ağır metal analizi ve ayrıntılı bağırsak florası analizi gibi ileri tetkiklerle daha ayrıntılı araştırma yoluna gidiyoruz. Ağır metal yükü yüksek olan hastalarımızda biriken toksinin ve kişinin özelliklerine göre seçilen en uygun şelatörle kimyasal şelasyon yöntemlerini de kullanıyoruz. Bu amaçla DMSA, DMPS, damar içi C vitamini, iyot, ALA, α-Tokoferol ve damar içi glutatyon gibi ilaçlardan hastanın durumuna en uygun olanları seçerek, değişik kombinasyonlarda bir tedavi protokolü düzenliyoruz. Düşük ve güvenli dozlarla, uzun sürelerde sağlıklı bir detoks yapmaya özellikle dikkat ediyoruz. Vücudun kendi antioksidan kapasitesini artırıcı özelliğinden dolayı ozon tedavisini de uygun olan hastalarımızda kullanıyoruz. 

27.Nisan.2017

 

KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ: 

 

1- Leaky Gut (Geçirgen Bağırsak Sendromu)

2- İyodun Ne Kadar Önemli Olduğunu Biliyor Musunuz?

3- C Vitamininin 9 Önemli Fonksiyonu...Kronik Enflamatuvar Hastalıkların Tedavisindeki Yeri

4- Kanserde Etkili Bir Tedavi Alternatifi…Damar İçi Yüksek Doz C Vitamini Uygulaması         

5- Enflamasyon Nedir?

6- Stresi ve Kortizol Salınımını Kontrol Altına Almanın Püf Noktaları Nelerdir?

 

Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.

Bizi takip edin
Yeni yazılarımızdan haberdar olmak için , e-posta adresinizi
yazarak web sitemize ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
İLETİŞİM
  • Tunus Caddesi Tokgözoğlu Apt. 63/2 Kavaklıdere / ANKARA
  • +90 (312) 426 11 81
    +90 530 305 14 22
  • balimklinik@yahoo.com
Web sitemizdeki yazılar bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Tedavi yerine geçmez. İnternetteki bilgilere dayanılarak yapılan bilinçsiz uygulamalar ciddi sağlık problemlerine yol açabilir. Lütfen tedavinizin yönetilmesi için bir hekime başvurunuz.
Web Tasarım Teknobay.

KVKK'na uygun olarak kullanıcı deneyiminizi iyileştirmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi ziyaret etmekle çerez ve gizlilik politikamızı kabul etmiş sayılırsınız. Daha fazla bilgi edinmek için Gizlilik ve Çerez Politikamızı inceleyebilirsiniz.

KABUL ET DAHA FAZLA BİLGİ