Selenyum eksikliği tüm dünyada yaygın olarak görülen bir sorundur. Bazı kaynaklarda 1 milyara yakın insanın bu elementin eksikliğini yaşadığı ifade edilmektedir (1). Selenyum, toprakta bulunan bir “eser” elementtir. Topraktan bazı bitkilere ve az miktarda da suya geçer ve bu sayede de vücudumuza girer.
Vücudumuzun selenyuma olan ihtiyacı çok küçük miktarlardadır. Ama bu miktar bile vücut için yaşamsal bir öneme haizdir. Vücut çok küçük miktarlarda selenyuma ihtiyaç duyduğu için kontrolsüz bir şekilde yüksek doz selenyum takviyesi yapılmasını önermiyorum ve daha yazımın başında sizi peşinen bu konuda uyarıyorum. Selenyumun emniyetli kullanım marjı çok geniş değildir. Bu yüzden tetkik yapılıp, eksiklik somut bir şekilde saptanmadan, el yordamı ile selenyum takviyesi yapılması istenmeyen durumlara yol açabilmektedir. Yanlış anlamaya yol açmamak için burada altını çizerek şunu da vurgulamak istiyorum; Bu uyarım ilaç olarak alınan selenyum içindir. Selenyum doğal yollarla, gıdalardan alındığında vücutta toksik seviyelere kadar yükselmez.
Gelelim vücuttaki işlevlerine…
Selenyum bağışıklık sistemini güçlendirir, antioksidan etkisiyle serbest radikallerin zararını engeller ve bu sayede enflamasyon giderici bir etki yaratır.
Yapılan çalışmalarda diyabet hastalarında selenyum eksikliği görülme olasılığının normal popülasyona göre daha yüksek olduğu saptanmıştır. Günümüzde diyabet, insülin direnci ve metabolik sendrom gibi hastalıkların ne kadar yaygın olarak görüldüğünü düşünürseniz selenyum eksikliğinin de ne kadar yaygın görülebileceğine dair bir fikir yürütebilirsiniz. Burada selenyumun faydasının doz bağımlı olduğunu bir kere daha hatırlatalım. Uygun dozlarda kullanıldığında diyabet hastalarının klinik tablolarında düzelme görülürken, günlük 400 mikrogramın üzerindeki selenyum dozlarının diyabet hastalığına yol açabileceğine dair araştırma sonuçları da vardır.
Selenyum tiroid hormonlarının sentezinde de çok önemli bir rol oynar. Tiroid fonksiyonunun sağlıklı olmasının metabolizma açısından ne kadar önemli olduğunu daha önceki yazılarımda defalarca vurgulamıştım. Yapılan araştırmalarda yeterli selenyum alımının otoimmün tiroid hastalıkları ve kanser gelişme riskini azalttığı ayrıca erkek ve kadın fertilitesi (üreme fonksiyonu) üzerine de olumlu katkısının olduğu saptanmıştır (2).
Ceviz, fındık, ayçiçeği ve kabak çekirdeği gibi çerezler, sarımsak, yumurta, doğal deniz balıkları, doğal beslenen hayvanların etleri ve karaciğeri selenyum içeren gıdalara örnek olarak verilebilir. Ancak hemen şunu da eklemek isterim ki; gıdalar işlenip, rafine edildiklerinde veya uzun süre ısıya maruz bırakılarak pişirildiğinde selenyum kaybına uğramaktadır.
Normal beslenen sağlıklı insanlarda selenyum eksikliğinin görülme ihtimalinin çok düşük olduğuna dair yaygın bir inanış olsa bile, günümüzde bu kabul bazı sebeplerden dolayı geçerliliğini yitirmiştir. Gündelik klinik uygulamalarımda ve tedavisiyle ilgilendiğim hastalarımda selenyumdan zengin beslenmenin tek başına sorunu engellemek için yeterli olmadığını gözlemlemekteyim. Çünkü günümüzde bağırsak flora bozukluğu, mide asit eksikliği, gluten intoleransı, Crohn hastalığı gibi sindirim sistemi sorunları ve gıdalardaki kimyasal katkılar vs. gibi daha birçok sebebe bağlı olarak gıdalarla alınan besin öğelerinden yeterince faydalanabilme şansı azalmıştır. Gıdalarla yeterince selenyum alınsa bile emilim bozukluğuna bağlı olarak vücut besin unsurlarından yeterince faydalanamamakta ve buna bağlı olarak selenyum ve diğer başka elzem unsurların eksikliği görülebilmektedir.
Selenyum neden gereklidir?
1- Oksidatif strese karşı antioksidan etki: Selenyum diğer antioksidanlarla birlikte sinerjik bir etki göstererek “serbest radikal” adını verdiğimiz, vücudu içten içe paslandıran ve aşındıran kimyasal moleküllere karşı koruyucu bir kalkan görevi yapar. Bu sayede yaşlanma sürecini yavaşlatır, ayrıca bağışıklık sistemine de destek olur. Hücre zarını oluşturan lipitlerin oksitlenmesini engelleyen bir enzim olan “glutatyon peroksidaz” selenyuma bağımlıdır. Selenyum eksikliğine bağlı olarak glutatyon peroksidaz enziminin görevini yeterince yapamaması durumunda, artan oksidatif stres DNA üzerinde bozucu etkiye yol açabilmektedir (3).
2- Tiroid fonksiyonunu düzenleyici etki: Selenyumla tiroid metabolizması arasında önemli bir ilişki vardır. Tiroid bezi, metabolizmanın sağlıklı yürütülebilmesi için kilit bir organ konumundadır. İştah ve uyku düzeni, vücut ısısının ayarlanması, beden ağırlığının kontrolü, enerji metabolizması gibi daha birçok önemli vücut fonksiyonu tiroid tarafından düzenlenmektedir. Eğer tiroidin işlevi yetersiz ise metabolizma sürecindeki tüm aşamaların normal seyri bozulmaktadır. Bu hastalarda irritabilite, kas güçsüzlüğü, kilo alma, uyku bozuklukları vs. gibi pek çok sorun ortaya çıkabilmektedir.
Selenyumun tiroid hormonlarının yapımında önemli bir rolü olduğunu biliyoruz (4). Bunun dışında selenyum, ayrıca antioksidan ve antienflamatuvar özelliği ile de otoimmün tiroiditlerin (Hashimoto ve Basedow Graves Hastalığı) tedavisinde yeri olan önemli bir mineraldir.
Kliniğimizde gerek otoimmün tiroid hastalıklarında, gerekse tiroid nodüllerinde uyguladığımız iyot tedavisi protokolü içinde selenyum da yer almaktadır. Yıllar içinde edindiğim tecrübe ve deneyimler doğrultusunda benim tarafımdan geliştirilen ve kliniğimize özel olan bu tedavi protokolü uyarınca iyot ve selenyumu belli bir şema uyarınca Haşimato tiroiditlerinde ve tiroid nodüllerinde başarıyla kullanmakta ve yüz güldürücü sonuçlar almaktayız (5),(6),(7).
3- Kansere karşı koruyucu etki: Eğer bağışıklık sisteminiz zayıf olduğu için sık sık hasta oluyorsanız ya da ailenizde kanser görülme oranı yüksek ise selenyum eksikliğinin sizin için daha fazla öneme sahip olduğunu hatırlatmak isterim. Yapılan çalışmalarda selenyumun meme, karaciğer, prostat, akciğer, özofagus, mide ve kolorektal kanserlerin (8),(9),(10) gelişim riskini azaltabileceği ifade edilmektedir (11). Selenyumun DNA’da ortaya çıkan hasarların onarılması sürecinde “selenoproteinleri” aktive ederek etkin bir rol oynadığı saptanmıştır (12),(13),(14). Toprakları selenyum açısından fakir olan coğrafyalarda yaşayan insanlarda bazı kanserlerin görülme oranında artış olduğu, bu saptamanın da selenyum eksikliğiyle kanser arasındaki ilişkiyi desteklediği ifade edilmektedir.
4- Bağışıklığı güçlendirici etki: Selenyumun bağışıklık sistemini güçlendirdiği, özellikle de antiviral etkisinin olduğu ifade edilmektedir (15). Yapılan bir çalışmada HIV virüsü pozitif olan hastalarda selenyumun AİDS hastalığının gelişimini yavaşlattığı belirtilmektedir (16),(17),(18).
5- Kan dolaşımını düzenleme ve koroner kalp hastalığı riskini azaltıcı etki: Selenyum eksikliğinde kardiyovasküler hastalık riskinin arttığı saptanmıştır. Selenyumun serbest radikalleri azaltarak yarattığı antioksidan etki ve antienflamatuvar özelliğiyle bunu sağladığı düşünülmektedir (19),(20). Bu konuda başka çalışmalara da ihtiyaç duyulmaktadır.
6- Astım belirtilerini azaltıcı etki: Yapılan araştırmalarda kronik astımı olan hastalar normal popülasyonla karşılaştırıldığında, astımlı hastalarda selenyum eksikliğinin daha yüksek oranda görüldüğü belirtilmektedir (21). Selenyum desteği alan astım hastalarının, plasebo alan hastalara göre daha az astım semptomu yaşadıkları da saptanmıştır. Bu noktada yanlış anlamaya yol açmamak için şunu özellikle belirtmek istiyorum. Söylediklerim selenyumun kronik astımda tek başına bir tedavi seçeneği olabileceği anlamına gelmez. Bu hastaların tetkiklerinde selenyum düşüklüğü olması durumunda, bu durumun düzeltilmesinin klinik bulguları olumlu etkileyeceğini vurgulamak istiyorum.
7- Fertiliteyi artırıcı etki: Günümüzde gerek kadınlar, gerekse erkeklerde çocuk sahibi olmayla ilgili sorunların görülme oranında belirgin bir artış mevcuttur. Neredeyse her mahallede bir tüp bebek merkezinin açıldığına hepinizin şahit olduğunu zannediyorum. Son yıllarda ne oldu da doğurganlıkla ilgili bu sorunlarda büyük bir patlama yaşanıyor? Bu sorunun cevabını kısaca vereyim. İnsanlar doğal yaşamdan uzaklaştıktan sonra vücudun normal işlevleriyle ilgili fizyolojik düzenleri bozulmaya başladı. Hormon sistemini olumsuz etkileyen beslenme yanlışları, bağırsak flora bozuklukları, katkılı gıdalardan alınan kimyasal maddeler, toksinler, ağır metaller, vücut için gerekli olan makro ve mikro besin öğelerinin (vitaminler, mineraller) eksiklikleri, çevresel faktörler vs. gibi daha birçok etken bunda etkili olmaktadır.
Selenyum spermlerin hareketliliği için gerekli olan bir maddedir. Yapılan çalışmalarda selenyum eksikliği yaşayan erkeklerde bu eksikliğin düzeltilmesinin klinik tabloyu olumlu etkilediği gözlemlenmiştir (22). Ancak şunu da belirtmek isterim; Selenyum eksikliği kadar fazlalığı da istenmeyen sonuçlara yol açabilmektedir. Bu yüzden kontrolsüz selenyum desteği yapılmasının uygun olmadığını özellikle vurgulamak isterim. Kadınlarda da selenyum eksikliği ile düşük yapma arasında ilişki olabileceği ifade edilmektedir (23). Bu konuda başka araştırma sonuçlarına da ihtiyaç duyulmaktadır.
Günlük selenyum ihtiyacı ne kadardır?
Eğer selenyum eksikliğiniz yoksa daha yüksek selenyum alımının size faydasının olmayacağını, hatta günlük 400 mikrogram dozunun aşılması durumunda da zarar görülebileceğini bilmenizi isterim. Selenyumun emniyetli kullanım marjı çok geniş değildir. Tetkik yapılıp, eksiklik somut bir şekilde saptanmadan, el yordamı ile selenyum takviyesi yapılmasını kesinlikle tavsiye etmem. Bu durumda selenyum toksisitesi kaçınılmazdır. Erişkinlerde ve hamilelerde selenyum eksikliği olması durumunda emniyetli günlük doz erişkinler, hamileler ve emzirenler için 50-60 mikrogramdır. Selenyum içeriği açısından zengin olan gıdalar şunlardır. Ceviz, fındık, ayçiçeği çekirdeği, kabak çekirdeği, sarımsak, chia tohumu, serbest dolaşan ve doğal beslenen tavukların yumurtası ve eti, hindi eti, doğal yayılan hayvanların etleri ve karaciğerleri, doğal deniz balıkları, mantar.
Selenyum eksikliği neden ortaya çıkar?
Selenyum doğada 4 farklı formda bulunur. Bunlar selenyum, selenid, selenit ve selenattır. Selenit ve selenat çoğunlukla suda, diğer iki form ise toprakta bulunur ve bitkiler vasıtasıyla bize ulaşır (24). Selenyumun vücudumuza giriş yolu öncelikle gıdalardır. Daha sonra su ve az miktarda da hava yolu ile olmaktadır. Dünyada değişik coğrafyalarda toprağın selenyum içeriği farklı olabilmektedir. Toprağı selenyumdan fakir olan bölgelerde yaşayan insanlarda kan selenyum seviyelerinin de düşük olduğu ve bu toplumlarda bağışıklık sistemiyle ilişkili hastalıkların yanı sıra kronik hastalıklar, kanser ve kalp hastalıkları gibi diğer hastalıkların da görülme oranlarında belirgin bir artış olduğu gözlemlenmektedir.
Selenyum eksikliği olup olmadığını saptamak için en sık başvurulan yöntem kan tetkikidir. Bunun yanı sıra saç ve tırnaktan da selenyum tayini yapılabilmektedir. Vücuttaki dokuların selenyum içeriği birbirinden çok farklı olduğu için dokulardan yapılan selenyum tayini çok sağlıklı sonuç vermeyebiliyor. Vücutta selenyumun en yoğun olarak bulunduğu doku tiroid dokusudur.
Selenyumun olası yan etkileri nelerdir?
Selenyum eksikliğinde günlük tavsiye edilen dozları aşmayacak miktarda selenyum desteği alınması durumunda genellikle olumsuz bir sonuçla karşılaşılmaz. Kontrolsüz bir şekilde, yüksek doz selenyum alınması durumunda bazı yan etkiler görülebilmektedir. Nefesin sarımsak gibi kokması, halsizlik, ateş, bulantı, kusma, saç ve tırnaklarda zayıflama gibi şikayetlerin yanı sıra karaciğer, böbrek ve kalbe ait sorunlar istenmeyen bu durumlara örnek olarak verilebilir.
Eğer kullandığınız başka ilaçlar varsa, bunlardan selenyumla etkileşebilecek olanlara özellikle dikkat edilmelidir. Mide asidini azaltmak için kullanılan antiasit ilaçlar, kolesterol yüksekliği için kullanılan statin grubu ilaçlar, niasin, kortikosteroidler, doğum kontrol ilaçları ve kemoterapide kullanılan ilaçlar bunlara örnek olarak verilebilir. Bu ilaçlardan herhangi birini kullanıyorsanız selenyum eksikliğine yönelik bir tedavi almak için mutlaka bir doktorun kontrolünde olmanızı özellikle tavsiye ederim.
08.Ekim.2016
KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ:
1- Tiroid Fonksiyon Bozuklukları
2- Tiroid Hormonlarınız Normal Olsa Bile Hipotiroidi Olabilirsiniz
3- İyodun Ne Kadar Önemli Olduğunu Biliyor Musunuz?
4- Vitamin ve Minerallerin Hassas Dengesi
5- Tiroid Yetmezliğinizin Sebebi Yüzme Havuzlarındaki Kimyasallar Olabilir
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.