TİROİD YETMEZLİĞİNİZİN SEBEBİ YÜZME HAVUZLARINDAKİ KİMYASALLAR OLABİLİR
İçinde bulunduğumuz sıcak yaz günlerinde serinlemek için yüzme havuzlarını tercih ediyorsunuz. Peki, havuzlarda hijyenin sağlanması için kullanılan kimyasal maddelerin ve özellikle de klorun tiroid sağlığınız için ciddi bir tehlike olabileceğini biliyor musunuz? Günümüzde genel kullanımda olan yüzme havuzlarında hijyeni sağlayabilmek için pek çok kimyasal madde kullanılmaktadır. Bu maddelerden bir tanesi olan klor, tiroid sağlığını bozan önemli bir etkendir. Klorun sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinin ortaya çıkmasından sonra son yıllarda yeni teknolojiyle yapılan havuzlarda klor yerine ozon kullanılmaya başlanmıştır. Buna rağmen yine de pek çok yüzme havuzunda klor içeren havuz kimyasallarının kullanıldığı konusunda sizleri uyarmak isteriz.
Yüzme havuzlarında doğrudan klorun zararlı etkilerinin dışında ikinci bir zarar da idrar, ter, deri, saç gibi organik maddelerin havuzdaki klorla karışması sonucunda ortaya çıkan toksik bileşiklerden dolayı ortaya çıkar. Özellikle şehirlerdeki kapalı yüzme havuzlarında su değişimi ve havuz bakımı yılda 1 kere yapılmaktadır. Bir yıl boyunca aynı su devridaim yapılarak filtrelenmekte ve büyük partiküller ve yosun artıkları süzülerek suyun berraklığı sağlanmaktadır. Suyun görünüm olarak berrak olması temiz ve sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Temiz görünse de içinde birçok kimyasal madde bulunabilmektedir. Fazla detaylı bir hesap yapmaya gerek yok. Size basit bir soru sorayım. Her gün yüzlerce kişinin girip çıktığı bir havuza, giren her kişi 1 kere tükürse, bir yılın sonunda havuzun yüzde kaçı tükürükten oluşur? Midenizi bulandırdığımın farkındayım. Sorun yalnızca tükürük olsa…Bir de idrar sorunu var. Yapılan bir ankette Amerikan Ulusal Olimpik takımı yüzücülerinin tamamına yakınının havuza işediği saptanmıştır. Yine yapılan bir başka çalışmada ise idrardaki ürik asitle klorun birleşmesi sonucunda “siyanojen klorür” (CNCl) ve “trikloramin” (NCl3) isimli iki ayrı toksik kimyasalın oluştuğu saptanmıştır. Yani sağlık sorunları yalnızca havuz suyuna karıştırılan kimyasallardan dolayı değil, bir de insan artığı olan idrar, ter, deri, saç gibi organik maddelerle klorun etkileşmesi sonrasında ortaya çıkan diğer zehirli kimyasallardan dolayı da ortaya çıkabilmektedir.
Klor tiroid sağlığını nasıl bozar?
Klorun tiroid fonksiyonunu nasıl olumsuz etkilediğini anlamak için önce tiroidin nasıl çalıştığını ve nasıl hormon ürettiğini bilmek gerekir. Tiroid hormonunu meydana getiren ana yapı taşları “iyot” ve “tirozin” isimli bir amino asittir. Tiroid bezinde tirozin ile iyot bağlanarak tiroid hormonlarını oluşturur. Tirozine bir iyot bağlandığında T1 hormonu, iki iyot bağlandığında T2, üç iyot bağlandığında T3 ve dört iyot bağlandığında da T4 hormonu meydana gelir. Görüldüğü gibi tiroid hormonunun oluşumu için iyot elementi olmazsa olmaz bir maddedir. Tiroid dokusu vücutta en fazla iyoda ihtiyacı olan organ olduğu için kandaki iyodu adeta bir sünger gibi kendisine çeker ve depolar.
Lise yıllarındaki kimya bilgilerini unutmamış olanlar iyot elementinin periyodik cetvelde “halojenler” adı verilen bir ailenin üyesi olduğunu anımsayacaklardır. Bu gruptaki diğer elementler klor, flor ve bromdur. Bu 4 önemli elementin kimyasal özellikleri ve davranışları birbirine benzemektedir. Bu benzerlikten dolayı tiroid dokusu klor, brom, flor ve iyodu birbirinden kolayca ayırt edemez. Vücuda yoğun olarak klor girişi olduğunda tiroid dokusu iyot zannederek kloru depolar. Klor özellik olarak iyoda benzese de iş hormon yapımına geldiğinde klor, iyodun işlevini yerine getiremez. Yani tiroid dokusu hormon yapımında iyot yerine kloru kullanamaz.
Cildimiz vücudumuzun en büyük giriş kapısıdır. Cildimize temas eden veya sürülen birçok kimyasal madde buradan emilerek kan dolaşımına geçer. Özellikle aşırı klor bulunan havuzlarda uzun süre kalan kişilerin cildinden emilen klor ve diğer havuz kimyasalları uzun dönemde ciddi sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Kloru iyot zannederek depolayan tiroid dokusunun hormon yapımı sırasında bu maddeyi kullanamadığını yukarıda ifade etmiştim. Bu sebepten dolayı tiroid hormonu eksikliği (hipotiroidi) ve buna bağlı olarak birtakım sorunlar ortaya çıkar. Vücutta klor ne kadar yüksekse o kadar belirgin iyot eksikliği tablosu ortaya çıkmaktadır. Eğer zaten hipotiroidi hastasıysanız bir de aşırı klora maruz kalınması hastalığınızı daha da ağırlaştıracaktır.
Klordan olumsuz etkilenen yalnızca tiroid bezi değildir. Bunun yanı sıra solunum sistemi de klor gazından olumsuz etkilenir. Özellikle ısıtmalı kapalı havuzlarda buharlaşan klor, solunum yollarını tahriş edebilmektedir. Astım hastaları bu durumdan daha da fazla etkilenebilmektedir. Uzun süre klorlu havuzda kalan hassas yapıdaki bazı kişilerde boğaz yanması, ses kısıklığı veya seste çatallaşma şeklinde şikayetler yaşanabilmektedir.
Klorun olumsuz etki yarattığı başka bir organ da gözlerimizdir. Birçok okurumun havuza girdikten sonra gözlerinde yanma ve kızarma şeklinde şikayetler yaşadığını tahmin edebiliyorum.
Klorun anti bakteriyel bir madde olduğunu biliyoruz. Aşırı klora maruz kalındığında gerek ciltten, gerekse ağız yoluyla vücuda giren klorun, bağırsaklarda yaşayan sağlıklı flora bakterilerini yok ederek birçok hastalığa zemin hazırladığını iyi biliyoruz.
Vücut dışına açılan solunum yolu, idrar yolu ve kadınlarda vagina gibi bölümlerin yanı sıra, vücudumuzun dış ortama açılan en büyük kapısı olan cildimiz de kendisine has bir floraya sahiptir. Bu bölümlerde yerleşmiş olan sağlıklı flora bakterileri, patolojik bakterilerin bu bölümlerden vücuda girişini engeller. Bu bölgelerdeki koruyucu floranın bozulması hastalıkla sonuçlanır. Aşırı klora maruz kalanlarda cilt, solunum ve idrar yolları ve vaginal enfeksiyonlara eğilim ve alerjik reaksiyonlarda artış görülmektedir.
Toksik halojenlerden olan brom ve florun da vücutta benzer sorunlara yol açabileceğini biliyoruz. Vücudu flor elementine en çok maruz bırakan etken diş macunudur. Brom ise vücudumuza birçok farklı yoldan girebilmektedir. Gündelik hayatımızda kullandığımız birçok madde brom içerebilmektedir. Bunlar aşağıda sıralanmıştır:
- Havuz hijyenini sağlayan kimyasal maddelerin bir kısmı brom içermektedir.
- Çilek ve benzeri meyvelerin üretiminde kullanılan bazı tarım ilaçları “metil bromid” içermektedir
- Ekmek ve unlu mamullerde hamurun iyi kabarması için yakın zamana kadar “potasyum bromat” adlı bir kimyasal kullanılmaktaydı. Birkaç sene önce ülkemizde bu maddenin ekmek sanayinde kullanımını yasaklanmıştır. Ancak buğday ve diğer tahılların depolandığı siloların brom içeren kimyasallarla dezenfekte edildiğini ve buradan da tahıllara brom bulaşabileceğini biliyoruz.
- Gündelik yaşantıda kullandığımız birçok plastik malzemenin içeriğinde brom mevcuttur.
- Bazı meyveli içecekler ve sporcu içeceklerinde “bromlanmış bitkisel yağların” (Brominated Vegatable Oils / BVOs) kullanıldığı belirtilmektedir.
- Sağlığımız için kullandığımız bazı ilaçlarda da brom bulunmaktadır. Astım hastalığında kullanılan Atrovent İnhaler, Atrovent Nazal Sprey ve ülser için kullanılan probantin bu ilaçlara örnek olarak verilebilir.
Peki, yukarıda saydığımız ve sağlımız üzerinde olumsuz etkileri hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık olan bu faktörler neden düzeltilmez? Neden insanların hasta olmaması için gerekli tedbirler alınmaz? Kendimize şu soruyu soralım: “Bu etkenler bilinmesine rağmen insanların hasta olmasını engellemek yerine, hasta olanlara ilaç satmak en çok kimin işine yarar?”
Günümüzde geldiğimiz noktadaki bu çelişki tıbbın endüstrileşmesine bağlıdır. Modern tıp adı verilen “endüstrileşmiş tıbbın” eleştirisini zaman zaman değişik yazılarımızda dile getirmekteyiz. Maalesef tıp artık endüstriye teslim olmuştur. Endüstri, ürettiği malları (ilaçlar ve diğer tıbbi malzemeler) satmak için yeni pazarlara ihtiyaç duymaktadır. Yeni pazar yaratılması ancak hasta ve hastalık sayısının artması ile mümkündür. Uluslararası dev ilaç endüstrisinin çarkları acımasızca dönmekte ve maalesef masum insanlar bu çarkın içinde öğütülmektedir.
Koruyucu hekimliği ön planda tutan hekimler olarak, bütün bu gerçekleri okurlarımıza duyurmanın asli bir görevimiz olduğunu düşünüyoruz.
Sağlıkla kalın…
28.Ağustos.2016
KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ:
1- Tiroid Fonksiyon Bozuklukları (Holistik Bakış Açısı ile)
2- Tiroid Hormonlarınız Normal Olsa Bile Hipotiroidi Olabilirsiniz
3- İyodun Ne Kadar Önemli Olduğunu Biliyor Musunuz?
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.