İKİNCİ BÖLÜM
Bu yazıyı okumadan önce “BİRİNCİ BÖLÜM”ü okumanızı öneririm.
Çölyak hastalığının görülme sıklığı son 50 yılda hızlı bir artış göstermektedir. Bu artışta birden fazla etkenin rolü olabileceği ifade edilmektedir.
Bu artışın nedenlerini sıraladığımızda;
1- Yediğimiz buğdaydaki gluten oranının melezleştirme yolları ile artırılmış olması. Geçirdiği hibrid işlemleri sonrasında günümüz buğdayı artık geleneksel buğdayla aynı tahıl olmaktan uzaklaşmıştır. Buğdayın yapısı değişmiş, bu sayede gluten ve şeker oranı da yükselmiştir.Buğdayda hibrid işleminin geçmişi 1940-1950 yıllarına dayanmaktadır. Bunu takip eden son 50 yılda çölyak hastalığının görülme oranındaki artış ise dikkat çekicidir.
2- Ekmek dışında pasta, pizza, hazır çorba, soslar, bisküvi, gofret gibi gluten içeren hazır gıdaların tüketimindeki artış.
3- Hamurun geleneksel ekşi maya yerine sanayi tipi hazır mayalarla mayalanması. Ekşi mayaile uzun sürede mayalanan hamurdaki glutenin önemli oranda azaldığını daha önce başka yazılarımda da vurgulamıştım.
4- Bağırsak florasının bozulması da glutenin yetersiz sindirimine yol açabilmektedir. Sindirim sistemindeki sağlıklı flora bakterilerinden bazıları gluteni sindirebilen enzimlere sahiptir. Buğday tarımında kullanılan bir zirai ilaç olan “glifosat” (glyphosate) kalıntılarının bağırsak florasını bozduğu iyi bilinmektedir (28), (29).
Birada, soya sosunda ve belki de hiç aklınıza gelmeyen daha birçok gıdada da gizli olarak gluten bulunabilmektedir. Örneğin dondurma ve ketçap gibi ürünlerde kıvam artırıcı olarak kullanılmaktadır. İşlenmiş gıdaların içinde değişik isimler altında gizlenmiş olarak da bulunabilir. Gluten yerine kullanılan isimlerden bazıları şunlardır; malt, nişasta, hidrolize bitkisel protein, doğala özdeş tatlandırıcı, kıvam artırıcı, stabilizör vs.
Gluten yalnızca gıdalarda değil, gıda dışı başka birçok tüketim ürününde de gizlenmiş olarak bulunabilmektedir. Mesela diş macunu, ruj, krem, şampuan gibi bazı kozmetik ürünler gluten içerebilmektedir. Glutenin ciltten temas yoluyla sorun yaratmayacağı bilinmesine rağmen yine de dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Her ne kadar krem ve şampuan ağızdan alınmıyor diye düşünülse de dıştan uygulanan bu kozmetikler bazı hastalarda cilt reaksiyonlarına yol açabilmektedir. Gluteni hayatından tamamen çıkarması gereken çölyak hastaları kozmetik ürün alırken bunlara da dikkat etmeli, gizli gluten kaynaklarından mümkün olduğunca uzak durmalıdır.
Peki, tanı nasıl konur?
Çölyak hastalığında “alfa gliadin” ve “transglutaminaz-2”ye karşı bir otoimmün reaksiyon ortaya çıktığını daha önce ifade etmiştim. Bu yüzden çölyak tanısı koymak için laboratuvar testlerinde mutlaka “alfa-gliadin antikor” (IgA-AGA) ve “transglutaminaz antikor”larına (IgA-tTG) bakılmalıdır. Yapılması gereken kan testleri şunlardır:
Total IgA
IgA-AGA
IgA-tTG (doku transglutaminaz antikoru)
IgA-EMA (anti-endomisyum antikor)
IgG/IgA-DGP (Deamide Gliadin Peptid antikoru)
Kan testleri pozitif çıkan hastalarda ince bağırsak biyopsisi yapılarak tanı kesinleştirilir. Ancak bazı hastalarda antikorlar müsbet olmasına rağmen biyopsi sonucu negatif bulunabilmektedir(30).
Ancak bugün artık iyi biliyoruz ki, vücudumuz alfa gliadin dışındaki diğer protein türlerine karşı da reaksiyon gösterebilmektedir. Eğer vücutta bu iki tür dışındaki protein ve transglutaminaza karşı reaksiyon varsa çölyak için yapılan testler bunları saptayamaz.
Son yıllarda çölyak hastalığının bazı bulgularını göstermesine rağmen gerek antikor, gerekse biyopsi sonuçları negatif olan birçok hasta olduğunu görmekteyiz. Bu hastaların şikayetlerine bakıldığında çölyak olabileceği düşünülmesine rağmen yapılan standart testler normal bulununca tanıda yetersiz kalınmaktadır. Bu hastalara doğru tanı koyulması bazen yıllarca gecikmekte ve maalesef şikayetlerine çare bulunamamaktadır. Otoimmun hastalıklar hakkında daha fazla bilgi için "Otoimmun Hastalıklar" yazımızı okuyabilirsiniz.
Glutene bağlı şikayetleri olmasına rağmen tetkikleri normal bulunan bu hastalar için son yıllarda “Buğday Alerjisi” ve “Çölyak dışı Glüten Hassasiyeti” (non-celiac gluten sensitivity) adı verilen 2 farklı tanımlama yapılmaya başlanmıştır (31),(32),(33),(34),(35),(36),(37)
BUĞDAY ALERJİSİ
Buğday alerjisi bir çeşit besin alerjisidir ve bağışıklık sisteminin bir besine tepki vermesi ile ortaya çıkar. Buğdaya karşı alerjik bir reaksiyon ortaya çıkar ve kaşıntı, kızarıklık, kabarma gibi hafif belirtiler veya nefes alamama, hırıltı, bayılma gibi ciddi belirtiler görülebilir.Toplumdaki insanların %1’inde gluten ve diğer buğday proteinlerine karşı alerjik bir yanıt ortaya çıkabilmektedir (38),(39). Buğday alerjisi çölyak hastalığından farklı ve kısa süreli bir tablodur. Çölyak hastalığı gibi dokulara zarar vermez (40). Sindirim sisteminde çölyak ve çölyak dışı gluten hassasiyetine benzer şikayetlere sebep olabilir. Gluten alerjisi glutenle karşılaşıldığı anda kısa sürede ortaya çıkar, anaflaksi benzeri bir tabloya yol açabilir ancak belirtiler yine kısa sürede ortadan kalkar.
ÇÖLYAK OLMAYAN GLUTEN HASSASİYETİ
Çölyak hastalığı gluten entoleranslarının içinde yalnızca az bir bölümünü oluşturmaktadır. Çölyak olmayan gluten hassasiyetinin çölyak hastalığına göre 6 ila 10 kat daha fazla görüldüğü ifade edilmektedir (41),(42). Çölyak olmayan gluten hassasiyeti otoimmün veya alerjik nitelikte değildir (43). Bu yüzden sağlıklı beslenme düzenine geçilip gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra kolayca tedavi edilebilmektedir.
Çölyak dışı gluten hassasiyeti olan hastalar değişik derecelerde sindirim sistemi şikayetlerinin yanı sıra baş ağrısı, kronik yorgunluk, fibromiyalji, alerjik problemler (atopi), nörolojik ve psikiyatrik şikayetler gibi sindirim sistemi dışındaki organları da ilgilendiren pek çok şikayetle doktora başvurabilmektedirler (44).
Standart laboratuvar testlerinin gluten hassasiyeti tanısı koymakta yetersiz kaldığını yukarıda ifade etmiştim. Peki, gluten hassasiyeti tanısı koymak için en iyi test hangisidir?
En kolay ve en kesin teşhis yolu gluteni kesmek ve sonucunu görmektir. 30 gün süreyle gluten içeren gıdaların tamamen diyetten çıkarılması sonrasında hastaların şikayetlerinin düzelmesi ve yeniden glutenli yemeye başladıktan sonra da şikayetlerin ortaya çıkması tanı koymak için en kesin yöntemdir.
Uygulamada bazı hastalarda glutensiz beslenmeye rağmen yine de belirtilerin düzelmediği görülebilmektedir. Mısır, pirinç gibi gıdalar gluten içermeyen gıdalar olmasına rağmen bu gıdaların içindeki bazı proteinlerin de tıpkı gluten gibi reaksiyon yaratabileceği saptanmıştır. Yine sütün içindeki bir protein olan “kazein”in de benzer bir etkisi olabilmektedir (45). Kazeinin yapısında bulunan “kazeo-morfin” ile glutenden ortaya çıkan “gluteo-morfin”in vücutta benzer etkilerinin olabileceği düşünülmektedir. Glutensiz diyet yapmalarına rağmen bazı çölyak hastalarında şikayetlerin devam ediyor olmasında yukarıda sıraladığım diğer sebeplerin etkisi olabileceği ifade edilmektedir(46). Kendi klinik tecrübelerime dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Gluten hassasiyetini teşhis edebilmek için gluten içersin veya içermesin tüm tahılların ve süt ürünlerinin bir süreliğine diyetten çıkarılması ve birer birer deneyerek yeniden diyete alınması tanı koymak için en iyi yöntemdir. Biz kliniğimizde hangi besin unsurlarının reaksiyona sebep olduğunu, uyguladığımız “eliminasyon yöntemi” ile objektif olarak belirlemekteyiz.
Gluten hassasiyeti, toplumda çok yaygındır ve her 30 kişiden 1 kişide görülmektedir (9). Böyle olmasına rağmen hastaların büyük bir kısmına teşhis konulamamaktadır. Unlu ve hamurlu gıdalar ülkemizde çok sevilmekte ve yaygın olarak tüketilmektedir. Sizin de uzun süreden beri bazı şikayetleriniz varsa ve yapılan muayene ve tetkik sonuçlarına göre hastalığınıza kesin bir teşhis konulamadıysa, bu yazıda anlattıklarımın sizde de olup olmadığını sorgulamanızı tavsiye ederim.
Gluten içeren gıdaların diyetten bir süreliğine çıkarılmasından sonra şikayetlerin ortadan kalkması, sizde de gluten hassasiyeti olduğunun kuvvetli bir göstergesidir.
Gıdalarınız ilacınız olsun!
27.Temmuz.2016