Yazarlar: Dr. Tayfun Balım Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Gökşin Balım İç Hastalıkları - Dahiliye Uzmanı
BİRİNCİ BÖLÜM
HAŞİMATO (Hashimoto Tiroiditi) TEDAVİ EDİLEBİLEN BİR HASTALIKTIR
Hashimoto tiroiditi tiroid organının enflamatuvar (mikrobik olmayan iltihap) bir hastalığıdır. Hastalık ilk olarak 1912 yılında Japon bilim adamı Akira Hashimoto tarafından tanımlanmıştır ve buna atfen onun adıyla anılmaktadır. Yazılırken Hashimoto olarak yazılsa da okunuşunun “haşimato” olması ve ülkemizde de yaygın olarak bu şekilde kullanılması sebebiyle yazımızın bundan sonraki kısımlarında biz de bu hastalığa haşimato diyerek devam edeceğiz.
Haşimato, otoimmün bir hastalıktır ve tiroid yetmezliğinin de en önemli nedenidir. Tüm hipotiroidi vakalarının %90’ının sebebi haşimato hastalığıdır (1).
Otoimmün hastalıklar dediğimizde sayısı 80’den fazla olan farklı birçok hastalık akla gelmektedir. Bu hastalıklar içinde en sık karşılaşılanlardan bir tanesi de haşimato tiroiditidir. Otoimmün hastalıklar vücudun değişik doku ve organlarında ortaya çıkabilir ve her birisi farklı isimle adlandırılır. Mesela bağışıklık sistemi bağırsak hücrelerine karşı reaksiyon geliştirirse ülseratif kolit, Crohn veya çölyak hastalığı, ekleme reaksiyon geliştirirse romatoid artrit, cilt hücrelerine karşı reaksiyon geliştirirse sedef hastalığı (psöriazis) veya vitiligo, sinir hücrelerine karşı reaksiyon geliştirirse multipl skleroz, tiroide karşı reaksiyon geliştirirse de Haşimato ve Graves gibi değişik otoimmün hastalıklara yol açar. Tüm bu hastalıklar sanki birbirinden farklıymış gibi düşünülse de aslında otoimmün hastalıklar etkilenen organların hastalığı değil, tamamı bağışıklık sisteminin hastalığıdır. Başka bir deyişle hastalanan organlar aslında hastalığın sebebi değil, tam tersine kurbanı durumundadırlar. Aşırı immün reaksiyonun devam etmesi durumunda bu hastalarda bir süre sonra başka otoimmün hastalıkların ortaya çıkma ihtimali de artmaktadır. Kısacası haşimato yalnızca tiroidi ilgilendiren bir hastalık olmayıp tüm vücudu etkileyen sistemik bir hastalıktır.
Normal şartlarda bağışıklık sistemi vücudun kendi hücrelerini tanır ve onlara zarar vermez. Buna “immun tolerans” diyoruz. Çeşitli sebeplerden dolayı immün sistemin (bağışıklık sistemi) regülasyonu bozulduğunda değişik organ veya dokuların hücrelerine olan immün tolerans ortadan kalkabilir. İmmün tolerans bozulunca bağışıklık sistemi vücudun bazı dokularını yabancı doku olarak algılamaya başlar. Yok edilecek hücrelere karşı antikor üretimi artar. Bu antikorlar vücudun kendi dokularına karşı savaştığı için bunlara “otoantikor” adı verilmiştir. Hangi organa veya dokuya karşı otoimmün reaksiyon ve otoantikor geliştiyse o organların hücreleri bağışıklık sistemi tarafından tahrip edilmeye başlanır. İşte vücudun kendi hücrelerine karşı gelişen bu anormal immün yanıt sonucunda otoimmün hastalıklar ortaya çıkar.
Haşimato hastalarında tiroid dokusuna karşı immün reaksiyon ortaya çıkmaktadır. Tiroid hormonunun yapımında görev alan tiroid peroksidaz enzimi (TPO) ve tiroglobülin (TG) proteinine karşı otoantikorlar yapılır. Bu antikorlara “anti-TPO antikoru” ve “anti-tiroglobulin antikoru/anti-TG” adını veriyoruz. Antikorlar tiroid hücrelerinin tahrip olmasına yol açar. Bu sırada tiroid bezine iltihap hücreleri de birikir ve “tiroidit” dediğimiz, mikrobik olmayan bir çeşit iltihabi reaksiyon tabloya eklenir. Tiroid hücreleri tahrip oldukça hormon yapan hücre sayısı giderek azalır ve sonunda tiroid hormon yetmezliği (hipotiroidi) ortaya çıkar. Süre uzadıkça daha çok hücre tahribatı gelişir ve tiroid bezi gittikçe küçülür.
Haşimoto hastalığının başlangıç dönemlerinde tiroid otoantikorları yüksek olmasına rağmen henüz tiroid bezinin fonksiyonunu bozacak kadar hücre harabiyeti yok ise yapılan tahlillerde TSH, serbest T3 ve serbest T4 hormonları normal olarak bulunur. Bu hastalarda tiroid hormonları normal olsa bile yine de anksiyete, yorgunluk, kilo sorunları, duygusal dalgalanmalar, infertilite gibi semptomlar görülebilmektedir. Konvansiyonel tıp antikorları yüksek, fakat hormonları normal sınırlarda olan haşimato hastalarında genellikle herhangi bir tedavi gerekmediğini kabul ederek hastanın takipte kalmasını önerir. Duygusal durum ve anksiyete için hastalara bazen antidepresan ilaçlar reçete edilebilir.
Fonksiyonel ve bütüncül tıp yaklaşımına göre ise hormon dengesi henüz bozulmamış olan ve yalnızca antikorları yüksek bulunan haşimato hastaları tedavi için en elverişli durumdadırlar. Çünkü henüz tiroid parankim hücreleri çok fazla harap olmamıştır ve tedaviye yönelik bütüncül önlemlerin alınması durumunda en az hasarla hastalığın tedavi edilebilmesi mümkün olabilmektedir. Eğer bu hastalar için gerekli önlemler alınmaz ve hastalık kendi seyrine bırakılırsa enflamasyonun ilerlemesi sonucunda hastalık ilerler, tiroid hücrelerinde kalıcı hasarlar ortaya çıkar ve hormon dengesizliği aşikar hale gelir. Hücre harabiyetinin artması tiroid dokusunda küçülmeye yol açar.
Bazı haşimato hastalarında ise tiroid ultrasonunda haşimato hastalığına ait değişikler görülmesine ve tetkiklerinde de hipotiroidi bulguları saptanmasına rağmen tiroid otoantikor müspetliği saptanamamaktadır. Bu vakalar “serum negatif” haşimato olarak adlandırılmaktadır.
Yalnızca antikor yüksekliği ile seyreden haşimato hastalarında eğer hücre harabiyeti devam ederse bir süre sonra tiroid hormonu yetmezliğine dair laboratuvar sonuçları da tabloya eklenir. İlk anda TSH yüksekliği görülür. Serbest T3 ve serbest T4 hormonları normal sınırlarda olabilir. Hastalığın bu aşaması “subklinik hipotiroidi” olarak da adlandırılmaktadır. T3 ve T4 hormonları normal sınırlarda olsa bile hastalarda halsizlik, yorgunluk, bitkinlik gibi nonspesifik şikayetler görülebilmektedir. Antikor seviyeleri biraz daha yüksek olarak bulunabilir. Hastaların bir kısmında sentetik tiroid hormonu ilaçları başlamak gerekebilir.
Eğer gerekli önlemler alınmazsa hücre tahribatı artarak devam eder ve tiroid yetmezliği de giderek ağırlaşır. Bu hastalarda artık TSH yüksekliğinin yanı sıra serbest T3 ve serbest T4 hormonlarının düşüklüğü/hipotiroidi de aşikar hale gelir. Bu hastalar vücutlarında yeterli tiroid hormonu üretemedikleri için dışarıdan sentetik tiroid hormonu desteği almak zorundadırlar. Eğer otoimmün reaksiyona yol açan sebepleri ortadan kaldırmaya yönelik önlemler alınmazsa bu hastalarda haşimato dışında başka otoimmün hastalıkların da klinik tabloya eklenme olasılığı giderek artacaktır.
Haşimato hastalığının sebepleri nelerdir?
Araştırmalar otoimmün hastalıkların altında birçok farklı sebebin olabileceğini göstermektedir. Bunları başlıklar halinde sıralayalım:
-Beslenme yanlışları
-Disbiyozis (bağırsak flora bozukluğu) ve SIBO
-Bağırsak geçirgenliğinin bozulması (leaky gut)
-Gıda intoleransları (gluten, kazein, lektin vs.)
-Kronik stres (2)
-Kronik toksin birikimi
-Genetik özellikler (gen mutasyonları, SNP)
-Vücut için elzem olan bazı vitamin ve minerallerin eksikliği
-Sedanter yaşantı (hareketsizlik)
-Uyku bozukluklukları
-Olumsuz çevresel şartlar vs. gibi birçok sebep immün sistem üzerinde olumsuz etkide bulunabilmektedir (3).
Haşimoto hastalığı kadınlarda erkeklere göre 10 kat daha fazla görülmektedir (4). Bunun nedeni kesin olarak belirlenmiş değildir ancak kadınların erkeklere göre çok daha fazla toksine maruz kaldıkları da bir gerçektir. Özellikle saç boyaları, cilde sürülen makyaj malzemeleri, krem ve losyon gibi kozmetik ürünler içerdikleri birçok toksik kimyasal sebebiyle kadınlarda kronik bir toksin birikimine yol açmaktadır. Ayrıca estetik kaygılarla enjekte edilen botilizin toksini (botoks) ve dolgu kimyasalları bağışıklık sistemi hücreleri tarafından yabancı madde olarak algılanmakta ve aşırı immün reaksiyona sebep olabilmektedir. Östrojen ve progesteron hormonlarının da değişik mekanizmalar üzerinden otoimmün reaksiyonu kolaylaştırıcı etkilerinin olduğunu biliyoruz. Ayrıca yüksek östrojenin bağırsaklardan iyot emilimini olumsuz yönde etkilediğini de biliyoruz. İyot vücutta birçok doku ve organın ihtiyaç duyduğu önemli bir mineraldir. Tiroid bezinin sağlığı ve tiroid hormonlarının yapımı için de olmazsa olmaz bir unsurdur. Yine östrojen ve progesteron hormonlarının bağırsak hareketleri üzerindeki etkilerinden dolayı kadınlarda kabızlık daha sık olarak görülmektedir. Kronik kabızlık hem bağırsak florası, hem de toksinlerin atılımı üzerinde olumsuz etkide bulunan önemli bir sebeptir.
Haşimato sıklıkla 20-60 yaş arasında görülebilen bir hastalıktır. Yaş ilerledikçe risk artmaktadır. Yapılan araştırmalara göre 60 yaşın üzerindeki her 5 kadından bir tanesinde hipotiroidi görüldüğü ancak bu bulguların yanlışlıkla menopoz bulguları olarak değerlendirilmesi sebebiyle hipotiroidi tanısının gözden kaçtığı da ifade edilmektedir.
Eğer otoimmün etyolojili bir tiroid hastalığınız varsa çok büyük olasılıkla sizde “leaky gut” (sızdıran bağırsak) tablosu da vardır. Bağırsaklar vücudun en büyük giriş kapısıdır. Eğer bağırsak geçirgenliğinin artmasına bağlı olarak vücuda geçmemesi gereken yabancı proteinler ve toksinler yoğun olarak vücuda giriyorsa bağışıklık sistemi aşırı uyarılacaktır. Bağışıklık sisteminin regülasyonu bozulduğunda vücudun hücreleriyle yabancı proteinler arasında ayırım yapma yeteneği, yani immün tolerans da bozulur.
Haşimato tiroiditi tedavi edilmediği takdirde başka otoimmün hastalıkların görülme oranında da artış olacağını bilmenizi isterim. Görülme riski artan diğer otoimmün ve kronik enflamatuvar hastalıklar hastalıklar aşağıda sıralanmıştır:
-Vitiligo
-Psoriazis (sedef hastalığı)
-Sistemik lupus eritematozus
-Sjögren sendromu
-Romatoid artrit
-Crohn hastalığı
-Ülseratif kolit
-Çölyak hastalığı (5)
-Multiple skleroz
-Otoimmun gastrit
-Otoimmun pankreatit
-Otoimmun hepatit
-Skleroderma
-Goodpastaure sendromu
-Polymyalgia rheumatica
-Addison hastalığı
-Pernisiyöz anemi
-Trombositopenik purpura
-Tip-2 diyabet
-Kolesterol yüksekliği
-Koroner kalp hastalıkları
-Böbrek problemleri
Haşimato hastalığının bulguları nelerdir?
Yorgunluk
Kilo alma veya kilo vermede güçlük
Üşüme
Yaygın kas ağrıları
Saç dökülmesi ve tüylerde incelme
Ciltte kalınlaşma ve çatlama
Yüzde ve vücutta ödem
Eklem hareketlerinde sertlik ve şişlik
Kabızlık
Depresyon ve anksiyete
Adet düzeninde bozukluk
Cinsel istekte azalma ve seksüel disfonksiyon
Kısırlık
Bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucunda sık enfeksiyon geçirme
Haşimato tanısı nasıl konur?
Hastanın şikayetlerini değerlendiren tecrübeli bir hekim hipotiroidi ve otoimmün reaksiyona yönelik bir ön tanıya varmakta çoğu zaman bir zorluk çekmez. Kesin tanı için hastadan alınan kanda serbest T3, serbest T4, TSH, tiroglobulin, Anti-TG ve Anti-TPO tetkikleri yapılmalıdır. Bu temel tetkiklerin yanı sıra bazı haşimato hastalarında daha başka tetkiklerin de yapılması gerekebilmektedir. Vitamin B12, D vitamini, selenyum, magnezyum, kalsiyum, homosistein, hassas CRP, tükürük kortizolü, DHEA-SO4, histamin, spot idrarda iyot ve hekimin gerek gördüğü vakalarda da tiroid ultrasonografisi ve MTHFR genetik tetkiki (C677T, A1298C) gibi tetkiklerin de yapılması gerekebilmektedir.
Haşimato hastalığı nasıl tedavi edilir?
“Haşimato’nun kesin bir tedavisi yoktur. Ömür boyu tiroid hormonu kullanmak gerekir !!!”
Bu klişe cümleyi duymamış olan neredeyse bir tek haşimato hastası yok gibidir. Maalesef “ana akım” tıp ekolünün bakış açısına göre haşimato, tedavisi olmayan bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Bu hastalar yalnızca tiroid hormonu verilmek suretiyle adeta kaderlerine terk edilmektedir.
Hastalıklara geniş bir açıdan ve bütüncül olarak bakan hekimler ise şu soruya cevap bulmaya çalışırlar: “Neden vücut kendi dokularına zarar veriyor? Otoimmün reaksiyona yol açan sebepler nelerdir?”
Otoimmün reaksiyona yol açan asıl sebebin bağışıklık sisteminin aşırı uyarılmış hale gelmesi olduğunu yukarıda ifade etmiştim. Bütüncül olarak bakıldığında bağışıklık sistemini aşırı uyararak, çalışma düzenini bozan sebeplerin ortadan kaldırılması durumunda otoimmün reaksiyonun da ortadan kalkacağını söyleyebiliriz.
" Haşimato tedavi edilebilen bir hastalıktır "
Haşimato hastalığının tedavisinde ilk ele alınması gereken unsur immün sistemin dengesini bozan sebepleri tespit etmek ve bunlara yönelik düzenlemeleri yapmak ve “otoimmün yangını” söndürmek olmalıdır. Bunlara ilişkin düzenlemeleri yazımızın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak ele alacağız. Her hasta farklı bir bireydir ve farklı hastaların vücut sistemlerini bozan sebepler de birbirinden çok farklı olabilmektedir. Kronik enflamasyon, tüm kronik hastalıkların altında yatan en önemli sebeplerden bir tanesidir. O yüzden otoimmün hastalıklarda kronik enflamasyonu düzeltmeye yönelik önlemler mutlaka uygulanmalıdır. “Ana akım” tıp Hashimoto hastalığının tedavisinin olmadığını kabul ederken fonksiyonel tıp immün sistemin neden kontrolden çıktığı üzerine odaklanır. Bağışıklık sisteminin büyük bir kısmının bağırsaklar ve sindirim sisteminde yerleşmiş olduğunu daha önceki yazılarımızda defalarca vurgulamıştık. Bu sebeple önce bağırsaklar tedavi edilmelidir. İmmün sistemi aşırı uyarılgan hale getiren tüm sindirim sistemi sorunlarını bilinçli bir yaklaşımla düzeltebilmek için aşağıda sıraladığım hususlar öncelikle ele alınmalıdır.
- Bağırsak florasına yönelik düzenlemeler,
- Bağırsak geçirgenliğini bozan tüm sebeplerin tespiti ve bunların engellenmesi.
- İnce bağırsaktaki aşırı bakteri üremesine (SIBO) yönelik önlemler,
- Mide asidinin fizyolojik duruma getirilmesi,
- Gıda intoleranslarına yönelik önlemler,
- Kabızlığın ortadan kaldırılması,
- Enflamasyon yaratan beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesi ve hastanın uzun süre bıkmadan uygulayabileceği ve kişiye özel olarak düzenlenmiş olan bir beslenme programının yapılması.
- Toksin kaynaklarının tesbiti ve ortadan kaldırılması. Bağışıklık sistemini uyaran ve karaciğerin toksik yükünü artırarak detoks kapasitesini tüketen tüm toksik unsurların tespit edilerek ortadan kaldırılması başarılı bir tedavinin önemli şartlarından bir tanesidir.
- Başarılı bir sonuç için dikkat edilmesi gereken hususlardan bir tanesi de kronik enfeksiyonlardır. Bazı virüs ve bakterilerin otoimmün hastalıklarla ilişkili olabileceğini biliyoruz. Böyle bir durum olması durumunda bunlara yönelik gerekli olan bütüncül yaklaşımda bulunulmalıdır.
- Vücudun enflamasyondan kurtulması ve kendisini yenileyerek sağlıklı bir metabolizmayı devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyduğu tüm unsurlara ait eksiklikler saptanmalı ve bu eksiklikler uygun bir tedavi yaklaşımıyla düzeltilmelidir.
Kliniğimizde tedavisini devam ettirdiğimiz çok sayıdaki hastamızda elde ettiğimiz sonuçlara ve tecrübelerimize dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bilinçli bir tedavi yaklaşımı, hastanın tedaviye tam uyumu ve biraz da sabırla haşimato hastalığının tedavisinde yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır.
Şimdi yukarıda başlıklar halinde sıraladığımız önlemleri biraz daha detaylandırarak ele alalım.
1- Önce bağırsaklar tedavi edilmelidir: Otoimmün hastalığı olanların tamamına yakınının bağırsak sistemlerinde kronik sorunlar olduğunu görmekteyiz. Bu hastaların birçoğunda disbiyozis (bağırsak flora bozukluğu), SIBO ve/veya leaky gut (geçirgen bağırsak) gibi kronik sorunların olduğunu biliyoruz. Kalın bağırsak florasının bozukluğunu ve leaky gut tablosunu daha önce yazdığım makalelerde birçok kere ele almıştım. Bunların linkleri yazının sonunda yer almaktadır. Konunun bütünlüğünü sağlamak amacıyla SIBO’dan da kısaca bahsedelim.
SIBO kelimesi “Small İntestinal Bacterial Overgrowth” kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Bu kelimeyi ince bağırsak bakterilerinin aşırı çoğalması olarak Türkçe’ye çevirebiliriz. Aşırı çoğalan bakteriler aslında floradaki normal bakterilerdir. Normalde ince bağırsakta bir miktar bakteri mevcuttur. Buradaki sorun ince bağırsak bakterilerinin sayılarının artmış olmasıdır. İnce bağırsakta mililitreye düşen bakteri sayısının 105 – 106 ‘yı aşması SIBO olarak değerlendirilir (6). Çoğalan bakterilerin türlerine göre hastalarda görülen belirtiler farklı olabilmektedir. Mesela bazı türlerin çoğalması yağ emiliminin bozulmasına veya ishale sebep olabilirken, gaz üreten türlerin artması durumunda ise karında şişkinlik ortaya çıkabilmektedir. Klebsiella türleri ise ince bağırsak mukozasını bozar ve toksin üretir. Bakterilerin ürettiği toksik lipopolisakkaritler (LPS) bağırsaktan kan dolaşımına geçerek immün sistemi uyarır ve otoimmün reaksiyona yol açabilir (7).
Genel olarak SIBO’yu 2 gruba ayırabiliriz. Bunlardan bir tanesi hidrojen gazının baskın olduğu, diğeri ise metan gazının baskın olduğu durumdur. Hidrojen gazının baskın olması daha çok ishale yol açarken metan gazının baskın olması ise kabızlığa yol açabilir. SIBO’nun altında yatan birçok sebep olabilmektedir. Bunların detayına bu yazımın içinde girmeyeceğim ama haşimato hastalığıyla yakından ilgili olması sebebiyle SIBO etkenlerinden bir tanesinin de tiroid ilaçları ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar olduğunu özellikle belirtmek isterim (8).
2- Beslenme planlaması: Bağırsak florasını bozan ve kronik enflamasyonu artırarak otoimmün reaksiyona yol açan gıdaların radikal bir şekilde diyetten çıkarılması gereklidir. Bağırsak florasını ve bağırsak geçirgenliğini bozan ve otoimmün hastalıklara zemin hazırlama potansiyeli taşıyan gıdalar şunlardır:
- Gluten (9)
- Kazein ve laktoz,
- Lektin ve fitatlar,
- Rafine şeker, fruktoz şurubu ve suni tadlandırıcılar
- İşlenmiş, rafine edilmiş gıdalar ve bu gıdaların içindeki kimyasal katkılar,
- Genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO)
- Aşırı alkol tüketimi,
- Lifsiz ve yağdan fakir beslenme (doğal ve sağlıklı yağlar kısıtlanmamalıdır).
- Gıdalardaki zirai ilaç kalıntıları,
- Plastik ev eşyaları ve pet su şişelerinden vücuda giren hormon benzeri maddeler
- İlaçlar (antibiyotikler ve antibiyotik yapısındaki diğer maddeler, steroidler ve diğer sentetik hormonlar, doğum kontrol ilaçları, bazı aşılar, botoks toksini, mide ilaçları, karaciğeri yoran ve antioksidan kapasiteyi düşüren ağrı kesici ve antienflamatuvar her türlü ilaç vb.)
- Ağır metal içeren gıdalar. (midye, dip balıkları, aluminyum folyo ve aluminyum gıda ambalajları, metal ambalajdaki konserve gıdalar, mutfakta kullanılan kalitesiz metalden üretilen mutfak eşyaları, kalitesi düşük şebeke suları vs.)
- Toksik halojenleri içeren gıdalar (brom içeren unlu mamüller, gazlı içecekler, aşırı klorlanan şebeke suları, flor içeren diş macunları vs)
3- Eksikliklerin tamamlanması: İmmün sistemin yeniden dengelenebilmesi, vücudun enflamasyondan kurtulması ve kendisini yenileyerek sağlıklı bir metabolizmayı devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyduğu tüm unsurlara ait eksiklikler saptanmalı ve bu eksiklikler uygun bir tedavi yaklaşımıyla düzeltilmelidir. D vitamini, B12, iyot, folat, omega-3, selenyum, magnezyum vs. gibi mineral ve vitaminler bunlara örnek olarak verilebilir.
Selenyum: Selenyum bağışıklık sistemini güçlendiren, antioksidan etkisiyle serbest radikallerin zararını engelleyen ve bu sayede tiroiddeki enflamasyonu giderici bir etki yaratan elzem bir mineraldir. Hücre zarını oluşturan lipitlerin oksitlenmesini engelleyen bir enzim olan “glutatyon peroksidaz” selenyuma bağımlıdır. Selenyum eksikliğine bağlı olarak bu enziminin görevini yeterince yapamaması durumunda, tiroid dokusu içindeki peroksitler parçalanamaz ve artan oksidatif stres sonucunda tiroid dokusunda enflamasyon ortaya çıkar. Tiroidin kronik enflamasyonu haşimato hastalığı demektir. Selenyum eksikliğinin tiroid hastalıklarının riskini artırdığını gösteren çok sayıda yayın vardır (10),(11). Selenyum ayrıca tiroid hormonlarının yapımında da önemli bir rol oynar. Yapılan araştırmalar yeterli selenyum alımının otoimmün tiroid hastalıklarının riskini azalttığını göstermektedir (12). Bu özelliklerinden dolayı selenyum, otoimmün tiroiditlerin (Hashimoto ve Basedow Graves Hastalığı) tedavisinde yeri olan önemli bir mineraldir.
Normal beslenen sağlıklı insanlarda selenyum eksikliğinin görülme ihtimalinin çok düşük olduğuna dair yaygın bir inanış olsa da, günümüzde bu kabul bazı sebeplerden dolayı geçerliliğini yitirmiştir. Gündelik klinik uygulamalarımızda ve tedavisiyle ilgilendiğimiz hastalarımızda selenyumdan zengin beslenmenin tek başına vücudun ihtiyacını karşılamak için yeterli olmadığını gözlemlemekteyiz. Çünkü günümüzde bağırsak flora bozukluğu, mide asit eksikliği, gluten intoleransı, Crohn hastalığı gibi sindirim sistemi sorunları ve gıdalardaki kimyasal katkılar vs. gibi daha birçok sebebe bağlı olarak gıdalarla alınan besin öğelerinden yeterince faydalanabilme şansı azalmıştır. Gıdalarla yeterince selenyum alınsa bile emilim bozukluğuna bağlı olarak vücut besin unsurlarından yeterince faydalanamamakta ve buna bağlı olarak selenyum ve diğer başka elzem unsurların eksikliği görülebilmektedir.
Yalnız sizleri bir konuda özellikle uyarmak isterim: Selenyum azlığı kadar fazlalığı da sağlık sorunlarına yol açabilmektedir (Örneğin karaciğer, böbrek ve kalbe ait sorunlar). Bu yüzden el yordamıyla selenyum kullanılmasını hiçbir okurumuza önermiyoruz. Eğer kullandığınız başka ilaçlar varsa, bunlardan selenyumla etkileşebilecek olanlara da özellikle dikkat edilmelidir. Mide asidini azaltmak için kullanılan antiasit ilaçlar, kolesterol yüksekliği için kullanılan statin grubu ilaçlar, niasin, kortikosteroidler, doğum kontrol ilaçları ve kemoterapide kullanılan bazı ilaçlar bunlara örnek olarak verilebilir. Bu ilaçlardan herhangi birini kullanıyorsanız selenyum eksikliğine yönelik bir tedavi almak için mutlaka bir doktorun kontrolünde olmanızı özellikle tavsiye ederiz.
22.Şubat.2018
2. BÖLÜM İÇİN TIKLAYINIZ >>>>
Yasal uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.