Yazarlar: Dr. Gökşin Balım İç Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tayfun Balım Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
OTOİMMÜN BİR HASTALIĞI DÜŞÜNDÜREN ŞİKAYETLER NELERDİR?
Uzun süredir devam eden ve bir türlü çare bulamadığınız şikayetleriniz mi var? Bu şikayetlerin otoimmün bir hastalığa ait olup olmadığını değerlendirebilmek için yazımızı dikkatlice okumanızı tavsiye ediyorum. Eğer aşağıdaki şikayetlerden bazılarını uzun süreden beri yaşamanıza rağmen çaresini bulamadıysanız otoimmün bir hastalık akla gelmelidir.
- Başağrısı
- Düşüncede bulanıklık (Brain fog), dalgınlık, unutkanlık
- Halsizlik, bitkinlik, yorgunluk
- Kilo alma, kilo vermede güçlük, aşırı uyku, üşüme (Hashimoto Hastalığı)
- Anormal kilo kaybı, terleme, kalp çarpıntısı (Graves Hastalığı)
- Yaygın kas ağrısı
- Eklem ağrısı ve sertlik (romatoid artrit)
- Anksiyete
- Mide ve bağırsak şikayetleri
- Gazlanma, hazımsızlık, şişkinlik, geğirme
- İshal
- Kabızlık
- Cilt döküntüleri, kızarıklık, kaşıntı, allerji
- Sivilcelenme
- Egzema
- Sedef hastalığı
- Astım
- Sık hastalanma
- El ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, kuvvetsizlik
- Görme şikayetleri
Otoimmün hastalıklar her zaman alevli bulgularla ortaya çıkmaz. Birçok hastada şikayetler ve bulgular sinsi bir seyir gösterebilir. Bundan dolayı otoimmün hastalıkların teşhisi sıklıkla gözden kaçabilmekte ve kesin teşhis koyuluncaya kadar uzun süreler geçebilmektedir. Amerika’da yapılan bir istatistikte otoimmün hastalığı olan kişilerin kesin tanı konana kadar 6 ila 10 kez doktora gittiği ve bazı hastalarda doğru tanı konana kadar da 5 yıl gibi bir sürenin geçebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Yine Amerikan istatistiklerine göre her altı Amerikalı’dan birinin otoimmün hastalığı olduğu belirtilmektedir. İlginç olan başka bir saptama da bu hastaların çoğunluğunun kadın olmasıdır. Daha çok erkeklerde görülen ankilozan spondiliti hesaba katmazsak kalan diğer otoimmün hastalıklar % 70-80 gibi büyük bir oranda kadınlarda görülmektedir.
Eğer otoimmün bir hastalığınız varsa üzülmeyin, çünkü yalnız değilsiniz. JAMA dergisinde 2010 yılında yayınlanan bir makaleye göre 1994 ile 2006 yılları arasında Amerikan gençleri arasında kronik hastalıkların görülme insidansında % 15 oranında bir artış olduğu ifade edilmektedir. Genç yaşlarda görülen bu kronik hastalıkların otoimmün etyolojili olduğu bilinmektedir. Otoimmün bir hastalık olan çölyak hastalığının görülme sıklığının ise 1950 yılından günümüze kadar beş kat arttığı ifade edilmektedir.
Değişik organları etkileyen 80 çeşitten fazla otoimmün hastalık olmasına rağmen bunların tamamının ortaya çıkış mekanizması aynıdır. Her ne kadar farklı otoimmün hastalıklar değişik organlarda ortaya çıksa bile aslında bu hastalıklar doğrudan o organların hastalığı değil, tamamı immün sistemin (bağışıklık sistemi) hastalığıdır. Tüm otoimmün hastalıkların ortak olan bu mekanizması sistemik enflamasyonla ilgilidir. İmmün sistem bakteri, virüs, parazit, yabancı proteinler, toksik maddeler ve küflere karşı vücudu korumak için çalışan dinamik bir ağ sistemidir. Solunum yolu, deri ve sindirim sistemi gibi vücudun ana giriş kapılarındaki engelleri aşarak vücuda giren antijenler bağışıklık sistemini harekete geçirir ve “antikor“ denilen savunma hücrelerinin yapılmasını uyarır. İmmün sistem tarafından üretilen antikorlar yabancı maddeleri ortadan kaldırır veya onları zararsız hale getirir. İmmun sistemin temel görevi organizmayı zararlı dış etkilerden korumak ve işlevlerini normal olarak sürdürebilmesini sağlamaktır. Bağışıklık sistemi normal şartlarda kendi dokuları ile kendinden olmayan yabancı molekülleri birbirinden ayırt edebilme yeteneğine sahiptir. Bağışıklıkla görevli hücrelerin kendi dokularına saldırmasını önleyen düzenleyici bir sistem vardır. Bağışıklık sisteminin kendi doku ve hücrelerini tanıyıp onları yabancı antijenlerden ayırt edebilmesine “immün tolerans" veya "bağışıklık toleransı” adını veriyoruz. Ancak bazı durumlarda bağışıklık toleransı bozulmakta ve immun sistemin kendi doku ve organlarına karşı reaksiyon geliştirmesi nedeniyle de doku tahribatı ortaya çıkmaktadır. Organizmanın bu şekilde kendi dokularına karşı immun reaksiyon geliştirmesine “otoimmunite” ve bunun sonucunda ortaya çıkan hastalıklara da “otoimmun hastalıklar” adı veriyoruz.
Ankilozan Spondilit (HLA-B27), Addison hastalığı (HLA-B8), ve romatoid artrit (HLA-DR4) gibi bazı otoimmün hastalıkların etyolojisinde genetik faktörlerin olduğunu bilsek de otoimmün hastalıkların ortaya çıkmasında çevresel faktörler, beslenme ve yaşam koşullarının en önemli belirleyici olduğunu altını çizerek vurgulamak isterim. Yapılan araştırmalarda otoimmün hastalıkların gelişmesinde genetik faktörlerin %30 oranında etkili olduğu, buna karşılık beslenme, toksinler, ilaçlar, hormonlar ve enfeksiyonlar gibi çevresel faktörlerin etkisinin ise %70 oranında olduğu saptanmıştır. Yani bir kişide genetik olarak otoimmün hastalıklara yatkınlık olsa bile hastalığın ortaya çıkmasında asıl belirleyici olan unsur çevresel etkenlerdir.
Otoimmün hastalıklar kalp, beyin, sinir sistemi, kas, deri, gözler, eklemler, böbrekler, sindirim sistemi, akciğerler, salgı bezleri olmak üzere vücudun hemen her organını etkileyebilmektedir. Bu hastalıkları “tek organa özgü” ve “organa özgü olmayan (sistemik)” olmak üzere iki ana başlık altında gruplandırabiliriz. Her iki grubun ortak yanı ise sistemik enflamasyondur.
Tek organ veya hücre tipini ilgilendiren otoimmün hastalıklar: Organa özgü otoimmün hastalıklarda bir doku ya da organ bağışıklık sistemi tarafından hedef olarak seçilir. Bu gruptaki hastalıkların bazıları aşağıda sıralanmıştır.
- Hashimoto tiroiditi
- Graves hastalığı
- Tip 1 Diyabet
- Çölyak Hastalığı
- Crohn Hastalığı
- Ülseratif kolit
- Otoimmün atrofik gastrit
- Addison hastalığı
- Primer bilier siroz
- Kronik aktif hepatit
- Membranöz glomerulonefrit
- Otoimmün hemolitik anemi
- Pernisiyöz anemi
- Otoimmün trombositopeni
- Multipl skleroz
- Myastenia gravis
- Good-Pasture sendromu
- Otoimmün orşit
- Vitiligo, sedef hastalığı
Sistemik otoimmün hastalıklar: Organa özgü olmayan otoimmün hastalıklarda bağışıklık sistemi, ayrım gözetmeksizin vücudun farklı organlarına, dokularına ya da hücrelerine tepki gösterir ve aynı anda birkaç organa birden hasar verir. Bu gruptaki hastalıklardan bazıları aşağıda sıralanmıştır.
- SLE (Sistemik Lupus Eritematozus)
- Romatoid artrit
- Sjögren sendromu
- Polimiyozit-Dermatomiyozit
- Reiter sendromu
- Skleroderma
- İltihabi miyopati
- Sistemik sklerozis
- Poliarteritis nodoza
Yukarıda otoimmün hastalıkların gelişiminde asıl belirleyici olan unsurların beslenme, çevresel faktörler ve yaşam koşulları olduğunu vurgulamıştım. Peki, nedir bu koşullar?
Otoimmün hastalıkların altındaki sebepler nelerdir?
Bağırsaklar vücudun en büyük giriş kapısıdır. İmmün sistemin %80’lik bölümü de bağırsaklarda yerleşmiştir. Eğer bağırsaklarınız sağlıklı değilse immün sisteminizin de sağlıklı olabilmesi mümkün değildir. Otoimmün hastalığı olanların tamamında sindirim sistemiyle ve özellikle de bağırsaklarla ilgili kronik sorunlar olduğunu gözlemlemekteyiz. Bağırsak geçirgenliğinin bozulması (leaky gut) sonucunda sindirilmemiş gıdalar, mikroplar ve toksinler kolayca vücuda girerek dolaşıma karışır. Bu yabancı moleküller uzun dönemde bağışıklık sistemini aşırı uyarılgan hale getirir. Aşırı uyarılmış olan immün sistemin vücut dokuları ile yabancı moleküller arasında ayrım yapabilme özelliği bozulur (immün tolerans), enflamasyon artar ve tüm bunların sonucunda otoimmün hastalıkların kapısı aralanmış olur.
" Otoimmün bir hastalığı düşündüren şikayetler nelerdir? "
Bağırsak geçirgenliğini bozan sebepleri sıraladığımızda en başta glutenin geldiğini özellikle vurgulamak isterim. Gluten otoimmün hastalıkları 3 farklı mekanizma ile uyarır. İlk olarak gluten bağırsaklarda bulunan “zonulin” isimli bir proteini uyararak bağırsak geçirgenliğini bozar. Gluten şiddetli enflamasyon yaratma potansiyeli taşıyan bir proteindir. Bu özelliğinden dolayı bağışıklık sisteminde stres yaratarak ikinci bir mekanizmayla da otoimmüniteyi uyarır. Üçüncü etki mekanizması ise gluten ile bazı dokuların yapısı arasındaki benzerlikle ilişkilidir. Tiroid dokusu ile glutenin moleküler yapısı arasında bir benzerlik olduğu gösterilmiştir. Bu benzerlikten dolayı glutene karşı hassaslaşmış olan bağışıklık hücrelerinin gluten zannederek tiroid dokusuna saldırdığı gösterilmiştir.
Bağırsak florasını bozarak bağırsak geçirgenliği üzerinde olumsuz etkide bulunan ve otoimmün hastalıklara zemin hazırlayan önemli unsurlardan bir tanesi de gereksiz kullanılan antibiyotikler ve antibiyotik yapısındaki diğer maddelerdir. Bu vesileyle antibiyotikle ilgili pek bilinmeyen bazı detayları da vurgulamak isterim. Dünyada üretilen tüm antibiyotiklerin yalnızca %25’i beşeri ilaç (insanlarda kullanılan) olarak tüketilmektedir. %75’lik kısım ise hayvancılıkta, ziraatte ve hazır gıdalarda koruyucu olarak kullanılmaktadır. Hiç antibiyotik kullanmadığınızı düşünüyor olabilirsiniz ama yediğiniz tavuk etinde veya içtiğiniz sütte sizin bilginiz dışında hoyratça kullanılmış olan antibiyotiğe ait ciddi bir yük olabileceği konusunda sizi uyarmak isterim.
Bağırsak florasını bozarak bağırsak geçirgenliği üzerinde olumsuz etkide bulunan ve otoimmün hastalıklara zemin hazırlama potansiyeli taşıyan diğer sebepler de şunlardır:
- Kazein ve laktoz,
- Lektin ve fitatlar,
- Rafine şeker, fruktoz şurubu ve suni tadlandırıcılar
- İşlenmiş, rafine edilmiş gıdalar ve bu gıdaların içindeki kimyasal katkılar,
- Genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO)
- Aşırı alkol tüketimi,
- Lifsiz ve yağdan fakir beslenme (doğal ve sağlıklı yağlar kısıtlanmamalıdır)
- Gıdalardaki zirai ilaç kalıntıları,
- Plastik ev eşyaları ve pet su şişelerinden vücuda giren hormon benzeri maddeler
- İlaçlar (steroidler ve diğer sentetik hormonlar, doğum kontrol ilaçları, bazı aşılar, botoks toksini, mide ilaçları, karaciğeri yoran ağrı kesici ve antienflamatuvar her türlü ilaç vs.)
- Ağır metal toksisitesi (amalgam diş dolguları, civa, kurşun, kadmiyum, alüminyum vs. birikimi)
- Toksik halojen birikimi (brom, flor, klor)
- D vitamini, B12, iyot, folat, omega-3, selenyum, magnezyum, elzem olan diğer mineraller ve vitaminlerin eksikliği
- Diğer çevresel toksinler: Hava kirliliği, sudaki toksinler, toksik temizlik ürünleri ve antibakteriyel kimyasallar, şampuanlar, kozmetikler, parfüm ve deodorantlar, saç boyaları, elektromanyetik kirlilik, yüksek gerilim hatları, cep telefonu baz istasyonları, wi-fi bağlantılar.
- Enfeksiyonlar: Başta kandida, toksik mantarlar ve küfler olmak üzere parazitler, virüsler, bakteriler ve bunları içeren su, gıda ve ortamlar. Epstein Barr, Herpes simpleks 1,2 virüslerinin ve E.Coli bakterisinin otoimmün hastalıklarla ilişkisi gösterilmiştir.
- Kronik stres. Stresin sağlığımız üzerindeki etkisini daha önce yazdığım “Stresi ve kortizol salınımını kontrol altına almanın püf noktaları nelerdir?” başlıklı yazımda ele almıştım. Yazının linki makalenin sonundadır.
Otoimmün hastalıklara doğru bakış açısı ve tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?
Hastalıklara bütüncül olarak bakan ve fonksiyonel tıp ekolüne göre tedavi uygulayan bir hekim olarak öncelikle şunu belirtmek isterim ki; günümüz tıp ekolünün otoimmün hastalıklara bakışı eksiktir. Her ne kadar otoimmün hastalıklar birçok farklı organda ortaya çıkıyor gibi görünseler de aslında bunların tamamı immün sistem hastalığıdır. Altta yatan ortak sebebe yönelik tedavi yapmak yerine organa ve şikayetlere yönelik olarak yapılan tedaviler bataklığı kurutmak yerine tek tek sivrisinekleri avlamaktan farklı bir uygulama olmayacaktır.
Otoimmün hastalıkların tedavisinde ilk dikkate alınması gereken unsur bu hastalıkların hiçbirisinin organların kendisi ile ilgili olmadığı ve tamamının immün sistem hastalığı olduğudur. Yani bağışıklık sisteminiz tiroidinize saldırıyorsa otoimmün tiroidit, bağırsak hücrelerinize saldırıyorsa otoimmün bağırsak hastalıkları, pankreasınıza saldırıyorsa otoimmün pankreatit, cilt dokunuza saldırıyorsa otoimmün cilt hastalıkları ortaya çıkacaktır. Tüm bu otoimmün hastalıkların önlenmesi ve tedavi edilerek geri döndürülmesi için yapılması gereken ilk girişim immün sistemi bozan sebepleri kontrol altına almaktır. Günümüz tıbbi uygulamasında farklı otoimmün hastalıklar değişik branşlar tarafından tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Mesela Hashimoto veya diyabet hastalığınız için endokrinoloğa, çölyak, ülseratif kolit veya Crohn hastalığınız için gastroenteroloğa, sedef hastalığınız için dermatoloğa, multipl skleroz, myasteni gibi hastalıklar için de nöroloğa gitmeniz önerilir. İşte otoimmün hastalıkların tedavisindeki açmaz da bu noktada başlamaktadır. Endüstriyel tıp otoimmün hastalıkların geri döndürülmesinin mümkün olmadığını kabul ettiği için yalnızca belirtileri ve bağışıklık sistemini baskılamaya yönelik tedavileri kullanmaktadır. İzlenen bu tedavi yöntemi uzun dönemde hastalarda kronik yorgunluk, kilo alma, depresyon, sık hastalanma ve hatta kanser riskinde artış gibi birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmektedir.
Fonksiyonel tıbbın otoimmün hastalıklara bakışı ise hastalığın hangi organda olduğu ya da ne gibi şikayetlerin olduğundan çok immün sistemin neden kontrolden çıktığı üzerinedir. O yüzden tüm otoimmün hastalıklarda izlenmesi gereken yol aslında aynıdır. Bağışıklık sisteminin büyük bir kısmının bağırsaklar ve sindirim sisteminde yerleşmiş olduğunu yukarıda söylemiştim. Bu sebeple önce bağırsaklar tedavi edilmelidir. İmmün sistemi aşırı uyarılgan hale getiren tüm sindirim sistemi sorunlarını bilinçli bir yaklaşımla düzeltebilmek için aşağıda sıraladığım hususlar öncelikle ele alınmalıdır.
- Bağırsak florasına yönelik düzenlemeler,
- Bağırsak geçirgenliğini bozan tüm sebeplerin tespiti ve bunların engellenmesi.
- İnce bağırsaktaki aşırı bakteri üremesine (SIBO) yönelik önlemler,
- Mide asidinin fizyolojik duruma getirilmesi,
- Gıda intoleranslarına yönelik önlemler,
- Kabızlığın ortadan kaldırılması,
- Enflamasyon yaratan beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesi ve hastanın uzun süre bıkmadan uygulayabileceği ve kişiye özel olarak düzenlenmiş olan bir beslenme programı yapılmalıdır.
- Toksin kaynaklarının tesbiti ve ortadan kaldırılması. Bağışıklık sistemini uyaran ve karaciğerin toksik yükünü artırarak detoks kapasitesini tüketen tüm toksik unsurların tespit edilerek ortadan kaldırılması başarılı bir tedavinin önemli şartlarından bir tanesidir. Bu konuyu daha önce yazdığım “Kronik toksisitede detox ve şelasyon yöntemleri” başlıklı yazımda ayrıntılı olarak ele aldığım için burada daha fazla detaya girmeyeceğim. İlgili yazının linki makalenin sonunda yer almaktadır. Okumanızı öneririm.
- Başarılı bir sonuç için dikkat edilmesi gereken hususlardan bir tanesi de kronik enfeksiyonlardır. Bazı virüs ve bakterilerin otoimmün hastalıklarla ilişkili olabileceğini yukarıda vurgulamıştım. Böyle bir durum olması durumunda bunlara yönelik gerekli olan bütüncül yaklaşımda bulunulmalıdır.
- Vücudun enflamasyondan kurtulması ve kendisini yenileyerek sağlıklı bir metabolizmayı devam ettirebilmesi için ihtiyaç duyduğu tüm unsurlara ait eksiklikler saptanmalı ve bu eksiklikler uygun bir tedavi yaklaşımıyla düzeltilmelidir.
- Kliniğimizde antioksidan dozlarda, intravenöz (damar içi) C vitamini tedavisini otoimmun hastalıkların tedavisinde, destek unsuru olarak, başarı ile uygulamaktayız.
- Tedavi süresince anti-enflamatuvar ve otonom sinir sistemini dengeleyici etkisinden dolayı Akupunktur tedavisinden de yararlanıyoruz. Otoimmün hastalıklarda kullanılabilecek destekleyici tedavi seçeneklerinden bir tanesi de Ozon tedavisidir. Ozonun anti-enflamatuvar ve bağışıklık sistemini düzenleyici (immün modülasyon) etkisinden yararlanarak seçilmiş uygun vakalarda bu tedaviyi de hastalarımızda başarıyla kullanmaktayız.
Son olarak şunu söyleyerek yazıya son verelim. Otoimmün hastalıkların tedavi edilemediği ve geri dönüşü olmayan hastalıklar olduğu inanışı kesinlikle doğru değildir. Bu gruptaki hastalıkların tamamının uygun bir tedavi yaklaşımı, disiplin ve biraz da sabır ile tamamen tedavi edilebildiğini kliniğimizde tedavi ettiğimiz çok sayıdaki hastada görmekteyiz.
14.Mayıs.2017
KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ:
1- Leaky Gut (Geçirgen Bağırsak Sendromu)
2- Kronik Enflamasyon Nedir? Tanıda Hangi Laboratuvar Testleri Kullanılır?
3- Gluten Nedir? Hangi Hastalıklara Yol Açar?
4- Kronik Toksisitede Detoks ve Şelasyon Yöntemleri
5- C Vitamininin 9 Önemli Fonksiyonu...Kronik Enflamatuvar Hastalıkların Tedavisindeki Yeri
6- İyodun Ne Kadar Önemli Olduğunu Biliyor Musunuz?
7- Stresi ve Kortizol Salınımını Kontrol Altında Almanın Püf Noktaları Nelerdir?
8- Enflamasyon Nedir?
9- Haşimato (Hashimoto Tiroiditi) Tedavi Edilebilen Bir Hastalıktır
10- Graves Hastalığı
11- Metilasyon Bozukluğu... Kronik Hastalıkların Biyokimyasal Nedeni
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.