İyot eksikliği birçok önemli hastalığın altındaki sebep olabilir. Bu yazımızda size iyodun az bilinen önemli etkilerini anlatacağız. Bu yeni bilgilerin ışığında hastalıklara farklı bir bakış açısından bakmaya başlayacağınızı düşünüyoruz.
Gündelik hayatta eksikliğiyle en fazla karşılaşılan 3 önemli unsurdan bir tanesi iyottur. Diğer 2 tanesi ise D vitamini ve magnezyumdur. Yunanca “mor” anlamına gelen iyot, başlıca deniz suyunda, toprakta ve bazı deniz ürünlerinde bulunur. İyot dendiğinde akla öncelikle tiroid organı gelir. Doğrudur! İyot en çok tiroid dokusunda bulunur, ancak yaşamsal öneme sahip olan bu esansiyel elementin vücudun diğer organ ve dokularında da önemli işlevleri bulunmaktadır. İyot güçlü bir antibakteriyel, antiparaziter, antiviral ve antikanser ajandır. İstatistikler iyot eksikliğinde guatr, otoimmün tiroid hastalıkları, tiroid nodülleri, memede fibrokistik değişiklikler, meme kanseri, prostat kanseri, obezite, fibromiyalji ve zeka geriliği gibi hastalıkların arttığını göstermektedir.
İyodun sağlığımız için önemi ile ilgili videomuzu üstteki linkten izleyebilirsiniz
İyotun vücutta bilinen 4 önemli etkisi vardır.
1- Metabolizmayı ve kilo kontrolünü etkiler: Tiroid hormonlarının metabolizma için ne kadar önemli olduğunu daha önceki yazılarımda da vurgulamıştım. İyot tiroid hormonunun sentezi için olmazsa olmaz bir unsurdur. İyodun metabolizmaya etkisi yalnızca tiroid bezi üzerinden değildir. İyot diğer endokrin organlar için de önemli bir maddedir. Örneğin böbreküstü bezi, hipofiz, over ve testisler, pankreas, pineal bez ve timus da normal işlevini görebilmek için iyoda ihtiyaç duyar. Dolayısı ile eğer iyot eksikliğiniz varsa hormon sisteminizin dengeli olması mümkün değildir.
2- Çocuklarda beyin gelişimini etkiler: Beyin-omurilik sıvısı ve "substansiya nigra" adı verilen önemli bir beyin bölgesi de büyük miktarlarda iyot içermektedir. Çocuklarda iyot eksikliği zeka geriliğiyle birlikte görülen, “kretenizm” adı verilen bir klinik tabloya yol açar.
3- Doğurganlık üzerine etkisi vardır: İyot yumurtalık ve testisin yanı sıra diğer endokrin organların sağlıklı çalışması için de gereklidir. Vücutta tiroidden sonra en fazla iyot bulunan organ overlerdir. Dünya Sağlık Örgütü iyot eksikliğinin kadınlarda adet düzensizliğine yol açabileceğini belirtmektedir. İyot eksikliğinin over kisti oluşumunda altta yatan sebeplerden biri olabileceği de ifade edilmektedir. Erkeklerde ise prostatın yüksek miktarda iyoda ihtiyaç gösterdiği bilinmektedir.
4- İmmün sistemi güçlendirir: İyodun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, ayrıca meme, tiroid ve prostat kanseri gelişimini engellediğini gösteren birçok çalışma vardır.
İyota ihtiyaç duyan bazı organlar aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
İyot eksikliği olması durumunda bu organların işlevlerinde de bozulmalar olur. Aşağıda iyot eksikliğinde bazı organlarda ortaya çıkan hastalık ve bulgular sıralanmıştır.
1- TİROİD: Guatr, hipotiroidi, tiroidin soğuk nodülleri, tiroid kanseri, otoimmün tiroid hastalıkları (Haşimato tiroiditi, Graves hastalığı)
2- MEME: Fibrokist ve nodüller, meme kanseri
3- OVERLER: Kistler, PCOS ve over kanseri
4- KAS ve YUMUŞAK DOKU: Fibromiyalji, nodül ve sertlikler, kronik kas ağrıları
5- SİNDİRİM SİSTEMİ: Mide asidi eksikliği, reflü, gastrit, helikobakter pilori enfeksiyonu, kabızlık, irritable bağırsak sendromu (IBS), SIBO, ülseratif kolit, Crohn hastalığı, mide kanseri, kolon ve rektum kanseri
6- BEYİN: Parkinson hastalığı, demans, Alzheimer hastalığı, multiple skleroz, kronik uyku sorunları, dikkat eksikliği, hiperaktivite, mental küntlük (beyin sisi),
7- PROSTAT: Prostat hipertrofisi ve kanseri
8- CİLT: Sedef hastalığı (psöriazis), ürtiker, egzema, terleme azlığı ve cilt kuruluğu
9- TÜKÜRÜK BEZİ: Tükürük üretiminde azalma ve ağız kuruluğu
10- DİĞER OTOİMMÜN HASTALIKLAR: Romatoid artrit, Sjögren sendromu, ülseratif kolit, otoimmün hepatitler, otoimmün pankreatit, otoimmün gastrit
11- KRONİK ENFEKSİYONLAR: Lyme hastalığı, candidiazis
İyot alımının düşmesi ve iyotla yarışarak reseptörleri bloke eden brom, flor ve klor gibi elementlerin tüketiminin artması sonucunda günümüzde iyot eksikliği bulguları yaygın olarak görülmektedir(1). Dünyanın değişik bölgelerindeki insanların günlük iyot alım miktarları büyük farklılıklar göstermektedir. Örnek vermek gerekirse Amerika’da ortalama iyot alımı günlük 240 mikrogram iken, Japonya’nın bazı bölgelerinde bu oran 50 kat daha fazla olup günlük iyot alımı 12.000 mikrogramı (12 mg) aşmaktadır. Japon mutfağında büyük yer tutan deniz yosunu ve alg tüketimi (kelp, chlorella, nori) iyot alımındaki bu büyük farkın altında yatan en önemli sebeptir (2).
İyot tedavisi ve halojen toksisitesi ile ilgili videomuzu üstteki linkten izleyebilirsiniz
Yapılan bir çalışmada Japonya’da günlük deniz yosunu tüketiminin ortalama 14.5 gram olduğu ve bu miktardaki deniz yosununda da 45 mg iyot bulunduğu ifade edilmektedir. Hokkaido adasında ise bu oranın daha da yüksek olduğu ve 200 mg/gün seviyelerine kadar ulaştığı belirtilmektedir.
Amerika ve Japonya arasındaki iyot tüketim miktarlarının bu denli farklı olması dikkat çekicidir. Dünyada en yüksek oranda meme kanseri Amerika’da görülürken, en düşük oranda görüldüğü ülke ise Japonyadır (3). İlginç olan bir diğer saptama ise Japonya’dan Amerika’ya göç eden (4) veya Amerikan tarzı yaşam süren Japon kadınlarında meme kanserinin görülme oranında belirgin bir artış görülmesidir (5).
Amerika’da bundan 30 yıl önce her 20 kadından 1’inde meme kanseri görülürken günümüzde bu oran belirgin olarak artmış ve her 7 kadından 1’inde meme kanseri görülmeye başlanmıştır. Bunun altında yatan sebepler araştırıldığında geçen bu 30 sene içerisinde tüketilen iyot miktarının yarı yarıya azalması dikkat çekicidir (6). Bunlara ek olarak iyotla yarışarak onun yerine geçen ve iyot reseptörlerini işgal ederek iyodu etkisiz hale getiren brom, flor, klor ve perklorat gibi toksik halojenlere maruziyet de bu dönemde belirgin olarak artış göstermiştir. Sıraladığım bu toksik maddelerin vücuttan temizlenmeleri de çok kolay değildir. Düşük miktarlarda alınsa bile birikim yaparak zaman içinde sağlık sorunu yaratabilmektedirler. Amerika’da 1980 yılından itibaren ekmek üretiminde hamur katkısı olarak brom yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır (7). Bromun iyotla yarışarak dokulara giren ve bu dokulara iyodun girmesini engelleyen bir element olduğunu yukarıda da vurgulamıştım (8). Gündelik hayatta kullanılan birçok madde brom içerebilmektedir. Her gün defalarca temas edilen yazar kasa fişleri (termal kağıt) en önemli brom bulaşma kaynağıdır. Bunun dışında saç boyaları, perma ilaçları, birçok kozmetik ürün, plastik malzemeler, tekstil boyaları, zirai ilaçlar, havuz dezenfektanları brom içerebilmektedir. Bromla benzer şekilde toksik etki yaratan bir diğer madde olan flor ise en çok diş macunları yolu ile vücuda girmektedir. Yine toksik bir halojen olan klor ise sıklıkla havuz ve içme sularından alınmaktadır. Ayrıca bir klor bileşiği olan "perklorat" maddesi deri tabaklama işleminde yaygın olarak kullanılmakta olup deriden imal edilen her türlü üründe bu maddenin kalıntıları bulunabilmektedir. Toksik halojenlerin vücuttaki etkileri hakkında daha ayrıntılı bilgiyi "Tiroid Yetmezliğinizin Sebebi Yüzme Havuzlarındaki Kimyasallar Olabilir" başlıklı yazımızda bulabilirsiniz. Yazının linki bu makalenin altındadır.
Günümüzde en önemli iyot kaynağının iyotlanmış tuz olduğu belirtilmektedir (9). Ancak son 30 yıl içerisinde tuz kısıtlanmasına yönelik tavsiyelerin artması sonrasında sofra tuzu tüketimi % 65 oranında azalmış ve bu sebeple en önemli iyot kaynağından mahrum kalınmıştır. Ayrıca rafine tuzun içindeki klorürün iyot emilimini olumsuz yönde etkilediği ve bu sebeple iyotlu tuzun içindeki iyotun yalnızca % 10’luk bir kısmının bağırsaklardan emilebildiği saptanmıştır. Bunun sonucunda da erişkin kadın popülasyonunun % 15’inde orta-ağır derecede iyot eksikliği görüldüğü yapılan araştırmalar sonrasında saptanmıştır. Kadınlarda iyot eksikliğinin erkeklere göre daha fazla görülmesinin altındaki en önemli sebeplerinden bir tanesi de östrojen hormonudur. Östrojen yüksekliği bağırsaklardan iyot emilimini olumsuz yönde etkilemektedir. Östrojen dengesini sağlamakta ise iyodun önemli bir rolü bulunmaktadır. İyot ile östrojen arasındaki bu ilişki bir döngü içinde birbirini etkilemektedir. İyot eksikliği östrojen dengesini bozmakta, östrojen yüksekliği de iyot emilimini olumsuz etkilemektedir. Uzun süre östrojen içeren hormon ilaçları kullanan kadınlarda tiroid ve meme hastalıklarının görülme oranında artış olması da bu sebeptendir. Östrojeni yalnızca hormon ilaçlarından aldığınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Günlük hayatta kullanılan birçok plastik malzemeden, pet su şişelerinden, tarım ilaçlarından, hormon kullanılan hayvanların et ve sütlerinden de östrojen benzeri maddeler (xenoestrogens) vücuda girebilmektedir.
" İyot eksikliği birçok önemli hastalığa yol açabilir. "
İyot eksikliği ve meme kanseri
Yeterince iyot alımı olan kişilerde meme kanseri insidansının düşük olduğu, buna mukabil iyot eksikliği yaşayanlarda meme kanseri görülme olasılığının belirgin olarak arttığı saptanmıştır (10). İyot eksikliğine bağlı guatrı olan kadınlarda normal popülasyona göre 3 kat daha fazla oranda meme kanserinin görülmesi de dikkat çekici bir durumdur (11),(12),(13),(14). Farelerde yapılan çalışmalarda da iyodun meme kanserini önlediği saptanmıştır (15),(16). İyot eksikliği tamamlanmadan tiroid hormonu kullanılması durumunda meme kanseri olasılığının artış göstereceğini ifade eden yayınlar da mevcuttur (17) .
İyot ve meme kanseri arasındaki ilişkiyi 40 yıldır araştıran Drexel Üniversitesi doktorlarından Dr. Bernard Eskin’in çalışmalarından elde edilen sonuçlar aşağıda sıralanmıştır (20).
1- Uzun süreli iyot eksikliği meme dokusunda değişikliğe yol açmaktadır.
2- Bu kişilere yeterli iyot desteği verildiğinde meme dokusundaki değişiklikler normale dönmektedir
3- Normal iyot seviyelerinde östrojen hormonunun meme dokusu üzerindeki zararlı etkileri ortadan kalkmaktadır
4- Deney hayvanlarında yeterli miktarlarda iyot uygulamasıyla meme kanseri önlenebilmektedir
İyot eksikliği ve memede fibrokistik değişiklikler
Yalnızca meme kanseri değil memenin fibrokistleriyle iyot arasında da dikkat çekici bir ilişki olduğu gösterilmiştir (18). Memedeki fibrokistler özellikle adet dönemlerinde memede ağrı, sertlik ve gerginlik gibi şikayetlerle kendisini belli eden bir klinik tablodur. Amerikan istatistiklerine göre 1920’li yıllarda fibrokistik meme hastalığının görülme oranı % 3’ler seviyesindeyken, günümüzde neredeyse her 10 kadının 8-9’unda bu hastalığın görüldüğü belirtilmektedir. Hayvanlarda yapılan deneylerde iyottan fakir diyetle beslenen farelerde memede fibrokistlerin oluştuğu ve yeniden iyot verildiğinde ise bu kistlerin kaybolduğu gösterilmiştir (19),(20). Rus araştırmacılar Vishniakova ve Muraveva’nın 1966 yılında memede fibrokistleri olan 167 kadın üzerinde yaptıkları bir çalışmada 50 mg potasyum iyodür verildiğinde hastaların % 71’inde düzelme olduğu görülmüştür. 1993 yılında Canadian Journal of Surgery dergisinde yayınlanmış olan (randomize çift kör) başka bir çalışmada da iyot tedavisinin memedeki fibrokistlere ait semptomları %70 oranında ortadan kaldırdığı ifade edilmektedir (21) .
Tarihi kaynaklara baktığımızda geleneksel doğu tıbbının uygulamalarında da iyot içeren bitkilerin tedavide kullanıldığını görüyoruz. Milattan sonra 4. yüzyılda, daha iyodun keşfedilmediği dönemlerde Çinli hekim Ke-Hung (MS 281-361) iyot içeriği açısından zengin olan deniz yosununu guatr tedavisinde kullanmıştır (22). Bundan 5 yüzyıl sonra yine Çinli bir hekim olan Wang Tao’nun guatr tedavisi için önerdiği 36 çeşit ilaç tarifinin 27’sinin içinde deniz yosunu (seaweed) olması dikkat çekicidir.
Günümüz tıbbi uygulamasında iyot ihtiyacı yalnızca tiroid hormonlarıyla ilişkilendirilmektedir. Doğrudur! İyot tiroid hormonlarının yapımı için çok elzem bir unsurdur. Tiroid hücrelerinde bulunan ve "sodyum-iyot simporter" (sodium-iodine symporter = NIS) adı verilen bir taşıyıcı protein adeta bir "iyot pompası" gibi çalışarak iyodu sünger gibi hücre içine çekmekte ve serumdaki iyottan 40 kat daha fazla miktarda iyodu tiroidin içine almaktadır (23). Tiroid dokusundaki sodyum-iyot pompasının çalışmasında TSH hormonunun da etkisinin olduğu bilinmektedir. Başka bir deyişle TSH, iyot pompası işlevini gören proteininin sentezini artırmakta ve çalışmasını düzenleyici yönde olumlu bir etkide bulunmaktadır. Sodyum-iyot simporter yalnızca tiroid dokusunda bulunmaz. Tiroidin yanı sıra meme, tükürük bezleri, mide mukozası, over, uterus, timüs, böbreküstü bezi, beyin, cilt, kemik eklemler vs. gibi dokularda da iyot pompasının bulunduğunu ve bu dokuların da kandaki iyodu hücre içine doğru çektiğini biliyoruz. Bu bilgiler ışığında iyodun tiroid hormon yapımı dışında vücutta başka birçok önemli görevlerinin de olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
İyot önemli bir antioksidandır (24). Bir çeşit deniz yosunu olan “kelp” ile yapılan bir çalışmada oksidatif stresi artıran şartların olması durumunda kelp’in ortamdan çok büyük miktarda iyot çekerek kendisini bu oksidan etkiden korumaya çalıştığı gösterilmiştir. İnsanlarda yapılan çalışmalarda da iyodun C vitaminine benzer bir etki göstererek antioksidan kapasiteyi artırdığı saptanmıştır.
Fonksiyonunu yitiren veya kanserleşen hücreler vücut tarafından “programlı hücre ölümü” yoluyla yok edilir. Buna “apoptoz” adı verilir. İyodun bir başka özelliği de apoptoz üzerine olan olumlu etkisidir (25). Farelerde yapılan bir çalışmada akciğer kanserli hücrelerin iyot verilmesini takiben küçülme gösterdiği saptanmıştır.
İyodun tiroid dışındaki bir başka önemli görevi de flor, brom, kurşun, aluminyum, civa, kadmiyum, arsenik gibi toksik maddelerin vücuttan atılmasını sağlamaktır (26). Ayrıca immün sistemi desteklediği ve midede helikobakter pilori gibi bakterilerin çoğalmasının önüne geçtiği de gösterilmiştir.
Günlük iyot ihtiyacı ne kadardır?
Vücudun günlük iyot ihtiyacının ne kadar olduğu konusunda henüz kesin bir fikir birliği oluşmamıştır. Önerilen günlük iyot dozu 150 mikrogramdır. Vücudun iyoda olan toleransının çok geniş bir marjı olduğunu söyleyen bilim insanları da vardır (27). Buna rağmen günümüz tıbbi uygulamasında iyoda yönelik temkinli bir yaklaşım gözlenmektedir. Bazı bilim insanları bu tutuma “iyodofobi” adını vermektedirler. Bu çekimser tutumun 1940’lı yıllarda Wolff ve Chaikoff isimli araştırmacıların fareler üzerinde yaptığı bir çalışmadan sonra ortaya çıktığını biliyoruz (28). Kısaca “Wolff-Chaikoff etkisi” olarak adlandırılan bu klinik tabloda 1 miligramı aşan miktarda iyot alımıyla birlikte TSH hormonunun yükseleceği ve buna paralel olarak da T3 ve T4 hormonlarının baskılanacağı ve hastalarda hipotiroidi tablosunun ortaya çıkacağı ifade edilmiştir. Bazı otörler bu saptamanın yanlış olduğunu ve yetersiz gözlemden kaynaklandığını belirtmektedirler. TSH’nın hücrelerde iyot pompası görevini yapan proteinin (sodyum-iyot simporter) sentezini artırdığı ve çalışmasında olumlu yönde bir etkisinin olduğunu yukarıda da söylemiştim. İyot replasmanı yapıldıktan sonra subklinik bir TSH yükselmesinin altında yatan asıl sebebin de bu olduğu söylenmektedir. İyodun hücre içine girişini kolaylaştırmak için vücudun TSH hormonunu bir miktar artırmasının hipotiroidiye yol açacağı yönündeki değerlendirmenin bir yanılgı olduğu ifade edilmektedir. Japonya örneği de Wolff-Chaikoff’un araştırmasının sonuçlarının güvenirliliği konusunda şüphe yaratmaktadır. Yüksek miktarda iyot tüketilen 127 milyon nüfuslu Japonya’da tiroid hastalıklarının görülme oranının düşük olması Wolff-Chaikoff’un görüşünü tartışmalı hale getirmektedir.
Tüm dünyadaki sağlık otoriteleri iyot eksikliğinin guatr, hipotiroidi ve kretenizm gibi hastalıklara yol açacağını tartışmasız olarak kabul etmektedir. Bu hastalıklar temel alınarak yapılan araştırmalara göre günlük 100-150 mikrogram iyot alımının yukarıda sıralanan tiroid hastalıklarını önlemek için yeterli olacağı kabul edilmektedir. İyodun yalnızca tiroid dokusu için gerekli olduğu varsayımından hareket edildiği için insanların gerçek iyot ihtiyacının doğru olarak belirlenemediğini ifade eden farklı görüşler de mevcuttur. Tecrübelerime dayanarak alınması gereken günlük iyot dozu hakkında kendi şahsi kanaatimi de söylemek istiyorum. Belirlenmiş olan dozajlarda zaman içinde önemli değişimler olabileceğini daha önce yaşadığım birçok tecrübeden dolayı biliyorum. Örnek vermek gerekirse yakın zamana kadar D vitamininin günlük ihtiyacının 400 IU olduğu kabul edilmekteydi. Halbuki günümüzde bazı kronik hastalıklar için günlük 10.000 IU D vitamininin bile yetersiz olacağı ifade edilmektedir. Bu örnek belirlenmiş olan dozajlarda zaman içinde ne kadar büyük farklılıklar ortaya çıkabileceğinin çarpıcı bir göstergesidir. Yukarıda da söylemiştim iyot yalnızca tiroid dokusu için değil başka birçok doku için de önemli bir unsurdur. Guatrı önleyecek miktardaki bir iyot alımı diğer vücut dokularında ortaya çıkan patolojik değişiklikler için yeterli görülmemektedir. Örneğin tiroid nodülleri ve memedeki fibrokistleri önlemek için daha fazla iyot gerektiği belirtilmektedir (29),(30).
İyot ilk defa 1811 yılında keşfedilmiş ve 1900’lü yıllara kadar dermatolojik hastalıklar, kronik akciğer hastalıkları, mantar enfeksiyonları, tersiyer sifiliz ve hatta atereoskleroz gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. Bu hastalıkların tedavisinde kullanılan iyot dozu ise 1 gramdan başlayıp 10 gram dozlarına kadar ulaşabilmekteydi.
1997 yılında Prof. Dr. Guy Abraham iki doktor arkadaşı ile birlikte (Dr.David Brownstein ve Dr. Jorge Flechas) “İyot Projesi” adı altında bir çalışma başlatmıştır. Bu çalışmaya göre vücudun iyot açığını kapatmak için günlük alınması gereken iyot miktarının 12,5 mg olduğu kabul edilmiştir (31). Bu miktar sağlıklı Japonların günlük iyot alımına göre belirlenmiştir. Dr. Abraham alınan iyodun % 90’ından fazlasının idrarla atılmaya başlamasının vücuttaki iyot açığının düzeldiğinin sağlam bir göstergesi olduğunu belirtmektedir (iyot yükleme testi). Dr. Abraham’ın bu çalışmasında 4000’den fazla hastaya bir şema dahilinde günlük 12.5 - 50 mg arasında değişen dozlarda, diyabet hastalarında ise günlük 100 mg dozunda iyot verilmiştir (Lugol solüsyonu veya Iodoral tablet). Bu tedavi protokolüne göre hastaların beslenmelerinde de bazı düzenlemeler yapılmış ve selenyum (32),(33), magnezyum (34), C vitamini, omega-3 ve doğal kaya tuzu da belli prensipler içinde iyotla birlikte kombine olarak kullanılmıştır. Tedavi sonrasında memedeki fibrokistlerin gerilediği (35), diyabetik hastaların insülin ihtiyaçlarının azaldığı, hipotiroidi hastalarının tablosunun düzeldiği, fibromiyalji semptomlarının ortadan kalktığı gözlemlenmiştir. Ayrıca hastaların enerjisinin ve soğuğa karşı direncinin arttığı, zihnin berraklaştığı, bağırsak fonksiyonlarının düzeldiği, cildin parlaklığının arttığı da rapor edilmiştir (36). Bu dozlardaki iyot tedavisinin hastaların % 99’unda herhangi bir soruna yol açmadığı, % 1 hastada ise ortaya çıkan bulguların alerji, ağızda metalik tat, sivilcelenme, burun akıntısı şeklinde hafif şikayetler olduğu belirtilmektedir.
Bu yazımızda size iyotla ilgili ezber bozan birçok yeni bilgi verdik. İyotla ilgili daha söylenecek birçok şey olmasına rağmen anlattıklarımızın dışındaki bilgiler hekim olmayanlar için anlaşılması zor olan mekanizmalarla ilgilidir. Bu yüzden iyot konusunu burada sonlandırıyoruz. Size anlattığımız bu bilgilerin bir kısmı günümüzdeki tıbbi kabullerle çelişmektedir. Endüstriyel tıbbın koruyucu hekimlikten ziyade tedavi edici hekimliği ön planda tuttuğunu biliyoruz. Ucuz ve basit birtakım tedbirlerle hastalıkların önlenmesi konusunun neden “ana akım tıp ekolünün” ilgisini çekmediğini yorumlamayı da size bırakıyoruz.
Kliniğimizde guatrda, hipotiroidide, tiroidin soğuk nodüllerinde, Hashimoto hastalığı, Graves hastalığı, romatoid artrit, Sjögren sendromu, ülseratif kolit, Crohn Hastalığı ve diğer birçok otoimmün hastalıkta, meme fibrokistlerinde, over kistlerinde, prostat hipertrfisi, fibromiyaljide, Lyme hastalığında, İrritable bağırsak sendromu (IBS), SIBO ve ayrıca brom, flor, klor ve diğer ağır metallerin detoksifikasyonu için iyot tedavisi protokolünü başarıyla kullanmaktayız. Bu hastalarda yapılan tetkikler sonucunda iyot eksikliğinin somut olarak saptanmış olması önemli bir gerekliliktir. Uyguladığımız tedavi protokolünde iyotla birlikte selenyum, magnezyum, C vitamini ve kaya tuzunu belli bir şema doğrultusunda kullanıyoruz. Bu tedavide ilaçların zamanlaması, dozlarının belirlenmesi ve ortaya çıkabilecek detoks bulgularına yönelik düzenlemelerin zamanında yapılması çok önemlidir. Özellikle vurgulamak isterim ki; İyodun bilinçsizce kullanılması istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Antikorları yüksek olan Hashimoto hastalarının el yordamı ile iyot kullanmaları doğru değildir. Eğer iyot eksikliğiyle Hashimoto bir arada ise bu hastalarda öncelikle kronik enflamasyon yaratan faktörlerin ortadan kaldırılması ve antikorların düşme eğilimine girmesi gerekir. Bu tedavinin konu hakkında bilgisi ve tecrübesi olan ve holistik bakış açısına sahip bir hekim tarafından yönetilmesinin gerekli olduğunu altını çizerek belirtmek isterim.
Yazımızı kliniğimizin sloganı ile bitirelim. “Sağlıklı olmak sizin elinizde; Haydi geç olmadan başlayalım…”
Not: İyot tedavisi hekimin yakın kontrolünde ve laboratuvar tetkiklerinin desteğiyle yapılır. Hasta muayene edilip gerekli tetkikler yapılmadan böyle bir tedavinin uzaktan tavsiye ile sürdürülebilmesi mümkün değildir. O yüzden mesaj göndererek uzaktan tedavi konusunda talepte bulunmamanızı özellikle rica ediyorum. Bu tür taleplerin karşılanması mümkün değildir. Bu konudaki mesajlara cevap verilmeyecektir.
17.Kasım.2016
KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ:
1- Tiroid Hormonlarınız Normal Olsa Bile Hipotiroidi Olabilirsiniz
2- Tiroid Yetmezliğinizin Sebebi Yüzme Havuzlarındaki Kimyasallar olabilir
3- Fibromiyalji Sendromu
4- Tiroid Fonksiyon Bozuklukları
5- Selenyum Hakkında Bilmeniz Gereken Herşey
6- Vitamin ve Minerallerin Hassas Dengesi
7- Haşimato (Hashimoto Tiroiditi) Tedavi Edilebilen Bir Hastalıktır
8- Graves Hastalığı
Yasal Uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.