Konuyla ilgili videomuzu yukarıdaki pencereye tıklayarak izleyebilirsiniz
Yazarlar: Dr. Tayfun Balım Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Gökşin Balım İç Hastalıkları - Dahiliye Uzmanı
LEAKY BRAİN…BEYİN BARİYERİNİN GEÇİRGENLİĞİNİN BOZULMASI
“Geçirgen bağırsak” ya da “Leaky Gut” olarak adlandırılan klinik tabloyu sanırım birçoğunuz biliyorsunuzdur. Peki benzer bir tablonun beyin için de söz konusu olabileceğini söylesem şaşırır mısınız? Bağırsak epitel bariyerinin geçirgenliğinin bozulması nasıl vücutta kronik bir enflamasyona yol açıyorsa kan-beyin bariyerinin geçirgenliğinin bozulması da beyin ve sinir sistemiyle ilgili kronik enflamatuvar hastalıklara yol açabilmektedir. Kan-beyin bariyerinin geçirgenliğinin bozulması sonucunda ortaya çıkan bu klinik tablo yabancı literatürde “Leaky Brain” olarak adlandırılmaktadır.
Yazılarımızı düzenli olarak takip eden hastalarımız ve okurlarımız hatırlayacaklardır; birkaç sene önce geçirgen bağırsakla ilgili kapsamlı bir yazı yazmıştık. Leaky gut konusu o dönem için oldukça yeni bir kavramdı ve makalemiz o dönem için Türkçe yazılmış bilimsel içerikli ve geniş kapsamlı tek yazıydı. Birçok meslektaşımız o günlerde yazımıza tereddütle yaklaşmıştı. Bağırsak geçirgenliğinin bozulması diye bir klinik tablonun söz konusu olamayacağına dair eleştiriler bile almıştık. Hatta bazı “tutucu” meslektaşlarımız bu tanının bir alternatif tıp öğretisi olduğunu, modern tıbbın böyle “uydurma” bir tanıyı kabul etmediğini biraz da alaycı bir dille bize ifade etmişlerdi. Yazımızın üzerinden çok kısa bir süre geçmesine rağmen “leaky gut” tanısı artık konvansiyonel tıp ekolünün de ilgi alanına girmeye başladı. Kongrelerde ve sempozyumlarda ele alınan konular arasında artık geçirgen bağırsak sendromu da yer alıyor. Bağırsaklarla beyin arasında karşılıklı bir etkileşim olduğu artık yaygın olarak kabul görmektedir (1),(2),(3),(4). Yakın bir zamana kadar kesin bir şekilde reddedilen bu klinik tabloların çok kısa bir süre içerisinde kabul edilir hale gelmesinin bizim açımızdan da sevindirici olduğunu bu vesileyle ifade etmek isteriz.
Beyin (merkezi sinir sistemi) yönetici bir organ olması sebebiyle vücut için ayrı bir öneme sahiptir. Bu yönetici özelliği sebebiyle içten ve dıştan gelen zararlı ve bozucu etkenlerden kolayca etkilenmemesi ve bunlara karşı iyi bir şekilde korunmuş olması gerekmektedir. Bundan dolayı merkezi sinir sistemini oluşturan tüm yapılar hem mekanik etkilere, hem de biyokimyasal etkilere karşı korunmalı olacak şekilde yaratılmıştır. Beyin ve omurilik yapıları mekanik etkilere karşı kemik bir muhafaza içinde korunmaktadır (kafatası ve omurga kemikleri). Ayrıca kısaca BOS olarak adlandırılan “beyin-omurilik sıvısı” da beyin dokusunu travmatik etkenlere karşı koruyucu bir katkı sağlamaktadır.
Beyin ve diğer merkezi sinir sistemi yapılarını biyokimyasal olumsuzluklara karşı koruyan yapı ise “Kan Beyin Bariyeri=KBB” olarak adlandırılan yapıdır. Kan beyin bariyeri de tıpkı bağırsak epitel bariyeri gibi tek tabakadan oluşan bir hücresel bariyerdir. Bu bariyer beyin hücreleri ile kan kompartmanını birbirinden ayırır. Kan beyin bariyeri beyinin ihtiyaç duyduğu oksijen, besin unsurları, bazı hormonlar ve vücut kimyasalları dışında başka hiçbir unsurun beyine geçmesine izin vermez ve böylece beyini zararlı her türlü biyokimyasal etkenden korur. Kan beyin bariyerinin fiziksel yapısının ve/veya fonksiyonlarının bozulmasının merkezi sinir sisteminde enflamatuvar birçok hastalığın ortaya çıkmasına zemin hazırladığına dair son zamanlarda birçok araştırma sonucu yayınlanmıştır (5), (6), (7).
Kan beyin bariyeri nedir?
Beyin ve merkezi sinir sistemi yapılarının beslenmesi ve atıklarının temizlenmesi için kan önemli bir unsurdur. Ancak kandaki her maddenin kontrolsüz bir şekilde beyine geçebilmesi de söz konusu değildir. Kan ile beyin dokusu arasında seçiciliği olan, yarı geçirgen bir bariyer olması beyini zararlı etkilerden koruyabilmek için son derece önemlidir. Adeta bir filtre gibi çalışan bu bariyere “kan-beyin bariyeri” adını veriyoruz. Bu filtre, beyinin ihtiyacı olan unsurların geçişine izin verirken, diğer unsurları süzerek merkezi sinir sistemi yapılarına geçişlerini engeller. Kan-beyin bariyerinin geçirgenliğinin bozulması (leaky brain) beyin ve merkezi sinir sistemi yapılarında kronik enflamatuvar etyolojili birçok nörolojik ve psikiyatrik hastalığın ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.
Beyin dokusunu besleyen kılcal damarların duvarları tek tabaka halindeki endotel hücrelerinden oluşur. Endotel hücreleri yan yana dizilerek birbiriyle sıkı bağlantılarla bağlanmıştır (tight junctions). Endotel hücrelerinin dış kısmı "bazal membran" adı verilen ince bir zarla çevrelenmiştir. Bazal membranın dış kısmını ise glial hücreler (beyin hücreleri) çevreler. Damar endoteli, bazal membran ve glial hücrelerden oluşan bu yapıya "kan-beyin bariyeri" adını veriyoruz. Kılcal damarların duvarının birbirine sıkıca bağlanmış olan endotel hücrelerinden meydana geldiğini yukarıda söylemiştik. Endotel hücrelerinin aralarındaki bağlantıların sıkılaştırılması "occludin ve claudin” isimli proteinler tarafından sağlanır. Böylece kanın içindeki unsurların beyine geçişi kontrol altında tutulur. "Zonulin" isimli bir protein ise sıkı bağlantıların açılmasına ve geçirgenliğin artışına sebep olur. Daha önce yazdığımız leaky gut yazımızı okuyan takipçilerimiz hatırlayacaklardır; bağırsak hücrelerinin dizilimi de beyin bariyerini oluşturan hücrelerin dizilimine benzemektedir. Hücrelerin arasındaki sıkı bağlantıların genişleyip daralmasıyla bağırsak bariyerinin geçirgenliği kontrol altında tutulmaktadır. Bağırsak hücrelerinin arasındaki sıkı bağlantıların açılması ise yine zonulin isimli protein tarafından sağlanmaktadır. Bu benzerlikten şu çıkarımda bulunabiliriz: Bağırsak geçirgenliğinin bozulmasına yol açan biyokimyasal değişiklikler beyin bariyeri üzerinde de benzer bir etki yaratabilme potansiyeline sahiptir.
Beyin bariyerinin geçirgenliğini bozan sebepler nelerdir?
Fizyopatolojik açıdan baktığımızda kan beyin bariyerinin bozulması “yapısal bozulma” ve “fonksiyonel bozulma” olarak 2 farklı şekilde ortaya çıkabilmektedir. Şimdi bunları kısaca ele alalım.
-Bariyer bütünlüğünün yapısal (histolojik) olarak bozulması: Beyin tümörleri, beyin enfeksiyonları (8),(9), beyin kanamaları (10),(11), kafa travmaları (12) gibi beyinin organik yapısını bozan her türlü durum kan beyin bariyerini de yapısal olarak bozar. Beyin dokusunun ve beyin bariyerinin yapısal olarak bozulması merkezi sinir sistemini olumsuz dış faktörlere karşı korumasız hale getirir.
-Bariyerin fonksiyonel (moleküler) olarak bozulması: Kan-beyin bariyerinde yapısal bir bariyerin yanı sıra moleküler seviyede de geçişi kontrol eden unsurlar vardır. Bunlar ektoenzimler, reseptörler ve taşıyıcı proteinlerdir (transporterlar). Fonksiyonel geçirgenlik moleküler seviyedeki bir bozukluktur. Bu durumda kan beyin bariyerinde yapısal olarak bir tahribat yoktur ama fonksiyonel olarak bu bariyerin işlevinde bazı aksamalar ortaya çıkabilmektedir. Yukarıda da kısaca bahsetmiştik, hem bağırsak bariyeri, hem de beyin bariyerinin hücreleri arasındaki sıkı bağlantıların kontrolü zonulin ve occludin isimli proteinler tarafından yönetilmektedir. Kronik enflamasyon bu proteinlerin sağlıklı fonksiyon görmesini bozarak her iki bariyerin de geçirgenliğini fonksiyonel olarak bozabilmektedir. Kronik nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların etyolojisinde beyin bariyerindeki bu fonksiyonel bozuklukların önemli bir rol oynadığına dair çok sayıda araştırma sonucu mevcuttur. Yeri geldikçe bu araştırma makalelerine atıfta bulunuyoruz. Yazımızın içinde gördüğünüz parantez içine alınmış rakamlar bu makaleleri işaret etmektedir. Yazımızın sonuna giderek "kaynakça ve referanslar" bölümünde ilgili makalenin linkine tıklayabilir ve kaynak olarak faydalandığımız makaleleri de ayrıca inceleyebilirsiniz.
Kronik enflamasyona yol açan her türlü sebebin kan-beyin bariyerinin geçirgenliğini fonksiyonel olarak bozabildiğini bir kere daha vurgulayalım ve şimdi bu sebepleri ana başlıklar halinde tek tek ele alalım:
1.Leaky gut: Bağırsak geçirgenliğini bozan her türlü sebebin beyin bariyerinin geçirgenliğini de bozabileceği gösterilmiştir (13). Bağırsaklardan salgılanan bazı moleküllerin beyin bariyerinin geçirgenliği üzerinde doğrudan etkide bulunabileceğine dair yayınlar vardır (14). Yine yapılan çalışmalarda bağırsak florasındaki bozukluğun (disbiyozis) beyin bariyerinin geçirgenliğini de bozabileceği gösterilmiştir (15).
2.Beslenme yanlışları: Basit şeker, karbonhidrat ve trans yağlardan zengin bir beslenmenin kronik enflamasyona yol açtığını artık kesin olarak biliyoruz. Kronik enflamasyonun ise beyin bariyerinin geçirgenliğini bozduğunu yukarıda da söylemiştik (16),(17).
3.Stres: Kronik stres kronik kortizol yüksekliği demektir. Uzun süreli ve yüksek seviyelerdeki kortizol salınımı enflamasyon yaratan sitokinlerde artışa sebep olur ve kan beyin bariyerinin fonksiyonlarını bozar (18).
4.Kronik enfeksiyonlar: Tüberkülüz, hepatit (19), Lyme hastalığı (20),(21),(22), kandida, HIV (23) vs. gibi kronik seyirli birçok enfeksiyon immün reaksiyonu tetikleyerek kronik enflamasyona ve bu yolla da beyin bariyerinde fonksiyonel bozulmaya yol açabilmektedir. Yine mantar ve küf toksinleri (24) veya bakterilerin lipopolisakkarit yapısındaki toksinleri de enflamasyon yaratabilmektedir (25).
5.İnsülin direnci ve diyabet: Her iki durum da oksidatif strese yol açarak kronik enflamasyonu tetikler ve beyin bariyeri geçirgenliğini olumsuz yönde etkileyebilir (26),(27)
6.Uyku bozuklukları: Biyoritmin düzenli olarak sürdürülebilmesi için sağlıklı bir uyku düzeninin devam ettirilmesinin çok önemli olduğunu her vesile ile vurgulamaktayız. Düzenli ve sağlıklı bir uyku vücudun kendini yenileyebilmesi ve tazelenebilmek için çok elzemdir. Gece uyku sırasında salgılanan melatonin ve büyüme hormonu (growth hormon) gibi önemli hormonlar antioksidan, antiaging ve antienflamatuvar özelliklere sahiptir. Kronik uyku bozukluğu hormon dengesini bozan ve kronik enflamasyona yol açan en önemli sebeplerdendir (28). Kronik enflamasyonun beyin bariyerinin geçirgenliğini bozan önemli bir sebep olduğunu ise yukarıda ifade etmiştik.
7.Doku asidozu: Doku asidozu dediğimizde hücreler arası sıvının biyolojik dengesinin (homeostazis) bozulmasını ifade ediyoruz. Doku asidozunu daha iyi anlayabilmeniz için bunu size bir benzetmeyle anlatmaya çalışalım. Gözünüzün önüne çok büyük bir akvaryum getirin. Bu akvaryumun içi tıka basa balıklarla dolu olsun. Her balığı bir hücre olarak düşünün. Akvaryumun içindeki su ise hücreler arası sıvı olsun. Her hücre (balıklar) ihtiyacı olan oksijen ve besin unsurlarını bu sudan alır ve atıklarını da yine bu suya bırakır. Akvaryumdaki suyun sürekli temizlenmesi, oksijenlenmesi ve arıtılması gerekir. Eğer su düzenli olarak temizlenmezse bir süre sonra biyokimyasal yapısı değişir, toksik maddeler artar, oksijen azalır ve pH bozulur (asidoz). Akvaryumdaki suyun kalitesi bozulduğunda önce balıklar hasta olur, daha sonra da birer ikişer ölmeye başlarlar. Vücutta bunun karşılığı doku hipoksisi ve doku asidozudur. Bunun sonucu ise hücre yapısının ve fonksiyonunun bozulması yani kronik enflamasyon demektir.
8.Homosistein yüksekliği: Homosistein kükürtlü bir aminoasittir. Yüksekliği kronik enflamasyon yaratarak beyin bariyerinin geçirgenliğini bozabilir (29). Homosisteinin yükselmesine yol açan en önemli sebeplerin başında metilasyonla ilgili sorunlar gelmektedir. Bu konuyu bir önceki yazımızda ayrıntılı olarak ele almıştık. “Metilasyon Bozukluğu… Kronik hastalıkların Biyokimyasal Sebebi” başlıklı bu yazımızın linkini makalenin sonunda bulabilirsiniz.
9.Aşırı miktarda sentetik glutamat maruziyeti: Beyindeki glutamat reseptörlerinin aşırı uyarılmasının beyin bariyerinin geçirgenliğini olumsuz yönde etkilediği yapılan araştırmalarda gösterilmiştir (30). Hazır gıdalarda yaygın olarak kullanılan çin tuzu (Mono Sodyum Glutamat/MSG) insanlardaki en önemli glutamat yükünü oluşturmaktadır. Sentetik glutamat bir nörotoksindir ve kan beyin bariyerinin fonksiyonunu bozan en önemli sebeplerden bir tanesidir.
Videoyu izlemek için tıklayınız
10.Kan beyin bariyerinin geçirgenliğini bozan diğer etkenler: Enflamasyon yaratan birçok sebep beyin bariyerinin geçirgenliğini bozabilmektedir. Bunlara örnek olarak histamin (31),(32),(33), bradikinin, TNF-alfa, interlökinler, trombin, 5-HT, kronik alkol tüketimi (34),(35),(36), serbest radikaller ve oksidatif stresi (37) sayabiliriz
" Leaky Brain...Beyin bariyerinin geçirgenliğinin bozulması birçok psikiyatrik ve nörolojik hastalığa yol açabilir. "
Beyin bariyerinin geçirgenliğinin bozulması (leaky brain) hangi hastalıklara yol açar?
Birçok kronik nörolojik ve psikiyatrik hastalığın altında değişik derecelerde “leaky brain” tablosu olduğu birçok kaynak tarafından ifade edilmektedir. Beyin bariyerinin geçirgenliğini bozan en önemli sebebin ise kronik enflamasyon olduğunu biliyoruz. O halde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kronik enflamasyon kronik nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların altındaki en önemli sebeplerden bir tanesidir.
Şimdi leaky brain tablosunun yol açabileceği hastalıkları başlıklar halinde sıralayalım:
1-Sisli Beyin (Brain fog): Beyin sisi dediğimizde kişilerin düşünme yeteneğinin ya da bilişsel fonksiyonlarının bozulmasını ifade ediyoruz. Bu kişilerin zihinsel kabiliyetleri, yakın ve uzak dönem hafızaları ve konsantrasyon kabiliyetleri zayıflamış, düşünme yeteneklerinin üzerine adeta bir sis perdesi çökmüş gibidir. Beyin sisi tablosunu metabolik sendromu ve kronik enflamasyonu olan hastalarımızda sık olarak görmekteyiz (38),(39).
2-Depresyon ve anksiyete (40),(41),(42)
3-Sebepsiz baş ağrıları
4-Demans
5-Alzheimer hastalığı (43)
6-Multipl skleroz (44),(45)
7-Parkinson Hastalığı (46),(47),(48)
8-Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) (49),(50)
9-Polinöropatiler (51),(52),(53)
10-Huntington Hastalığı (54),(55)
11-Otizm spektrum hastalıkları (56)
12-İdiopatik epilepsi (57)
13-Şizofreni (59),(60)
Kan-Beyin Bariyerinin geçirgenliğini düzeltmek için alınması gereken önlemler nelerdir?
Bağışıklık sistemini uyararak enflamasyona yol açan tüm sebepler ortadan kaldırılmalıdır. Bunlara yönelik olarak öncelikle beslenme yanlışları düzeltilmelidir. Bağırsak geçirgenliğini tedavi etmek için beslenmeyle ilgili hangi önlemler alınıyorsa beyin bariyerinin geçirgenliği için de aynı önlemler alınmalıdır (61),(62). Konuyla ilgili daha geniş bilgi edinmek için “Leaky Gut...Geçirgen Bağırsak Hastalığı” başlıklı yazımızı okumanızı öneririz. Yazının linki makalenin sonunda yer almaktadır.
Bağırsak ve beyin bariyerinin geçirgenliğinin bozulmasına yol açan en önemli besin unsurlarını sıralayacak olursak bunlar gluten, kazein, laktoz, lektinler, fitatlar ve basit şekerlerdir. Bağırsak florasının bozulması vücutta histamin artışına da yol açabilmektedir. Eğer buna ait bulgular da varsa (histamin intoleransı) gereken tedbirler mutlaka alınmalıdır. Histamin beyin bariyerinin geçirgenliğini bozan en önemli sebeplerden bir tanesidir (63). Histamin hakkında daha detaylı bilgi edinmek için “Histamin İntoleransı Geçmeyen Bazı Şikayetlerinizin Altındaki Gizli Sebep Olabilir” başlıklı yazımızı da okumanızı öneririz. Yazının linki makalenin sonunda yer almaktadır.
Vücudun kronik enflamasyonla mücadele edebilmek için ihtiyaç duyduğu tüm elzem unsurlara dair olan eksiklikler bilinçli bir yaklaşımla tamamlanmalıdır. Omega-3 yağ asitleri (64), D vitamini (65), vitamin B12 (66), magnezyum (67),(68),(69), antioksidanlar (70),(71) ve iyot (72) gibi elzem unsurlara ait eksiklikler mutlaka göz önüne alınmalıdır.
Lyme, candida, hepatit, tüberküloz, HIV vs. gibi kronik enfeksiyonlar vücutta kronik enflamasyon yaratarak beyin bariyerinin geçirgenliğini bozabilmektedir. Tespit edilmesi durumunda bu hastalıklara yönelik tedavi önlemleri mutlaka alınmalıdır.
Stres bağışıklık sistemini ve hormonal dengeyi olumsuz yönde etkileyen önemli bir unsurdur. Kronik stresin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemlerin alınması gereklidir. Akupunktur, meditasyon gibi doğu tıbbı uygulamaları stresin kontrolünde etkin olarak kullanılabilen yan etkisiz yöntemlerin en başında gelmektedir.
Uykunun biyoritm ve hormon dengesi üzerinde önemli etkilerinin olduğunu biliyoruz. Uyku ayrıca bağışıklık sisteminin güçlenmesi ve antiaging için de önemi olan fizyolojik bir ihtiyaçtır. Beyin hücrelerinin metabolizması sonucunda ortaya çıkan atıklar ve toksinlerin temizlenmesi “G-lenfatik” sistem tarafından gerçekleştirilir (72a),(72b),(72c). G-lenfatik sistem gece uyku sırasında aktive olur. Kronik uyku sorunu yaşayan insanların bilişsel fonksiyonlarında yavaşlama olduğu gösterilmiştir.
Dokulardaki toksin ve atıkların temizlenmesini destekleyen önemli unsurlardan bir tanesi de egzersizdir. Egzersiz dolaşımı artırarak dokuların oksijen ve besin ihtiyacını karşılar. Ayrıca dokularda birikmiş olan toksinlerin temizlenmesine de katkıda bulunur. Bu sayede oksidatif stresi azaltır (73). Egzersiz ayrıca hormonal dengeyi düzenleyici etkisiyle de enflamasyonun azaltılmasına katkıda bulunur (74). Kilo kontrolüne katkıda bulunarak da bir başka mekanizma üzerinden enflamasyonun azalmasına yardımcı olur (75).
Homosisteinin enflamasyona sebep olan bir molekül olduğunu daha önce söylemiştik. Beyin hücrelerine ve dolaşım sistemine zarar veren bu amino asitin yükselmesine sebep olan faktörler tesbit edilmeli ve ortadan kaldırılmalıdır.
Sinir hücrelerine zarar veren tüm unsurlar (nörotoksinler) kişinin yaşamından çıkarılmalıdır. Bu unsurlardan bir tanesi sentetik glutamattır (76). Çin tuzu veya monosodyum glutamat/MSG olarak da bilinen bu kimyasal madde tat artırmak amacıyla hazır gıdalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda bağımlılık da yaratan MSG önemli bir nörotoksindir.
Sinir hücrelerine zarar veren kimyasal maddelerden bir diğeri de alkoldür. Alkol hem hücreler üzerinde toksik etki yaratarak doğrudan, hem de metabolizmayı bozarak dolaylı yoldan hücrelere zarar verir ve enflamasyona yol açar (77). Nikotin de vücudun kıymetli antioksidanlarını tüketen ve kronik enflamasyona yol açan toksinlerden bir diğeridir (78).
Kronik enflamasyon zemininde ortaya çıkan tüm hastalıklarda aşırı tüketime bağlı olarak vücudun antioksidan kapasitesinin belirgin olarak azaldığını görmekteyiz. Antioksidanları enflamasyonla mücadele sırasında yangına sıkılan su gibi düşünebilirsiniz. Yangını söndürebilmek için vücut normal zamanlara göre çok daha fazla antioksidana ihtiyaç duymaktadır. Kronik hastalıklarda vücudun antioksidan kapasitesini yükseltmesi ve immün sistemi dengelemesi sebebiyle uygun vakalarda tedavi protokolüne ozon tedavisini de ekliyoruz. Yine intravenöz yüksek doz C vitamini (IVC) uygulamaları da kronik enflamatuvar hastalıkların tedavisinde hızlı bir yol alınmasına önemli katkıda bulunmaktadır.
18.Haziran.2018
KONU İLE İLGİLİ ÖNERİLEN DİĞER YAZILARIMIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERE TIKLAYINIZ:
1- Leaky Gut...Geçirgen Bağırsak Sendromu
2- Histamin İntoleransı Geçmeyen Bazı Şikayetlerin Altındaki Gizli Sebep Olabilir
3- Enflamasyon Nedir?
4- Kronik Stresin Sağlığımız Üzerindeki Olumsuz Etkileri Nelerdir?
5- Çin Tuzunun (MSG) Zararları Nelerdir?
6- C Vitamininin Kronik Enflamatuvar Hastalıkların Tedavisindeki Yeri
7- Homosistein Yüksekliği...Sıklıkla Gözden Kaçan Önemli Bir Bulgu
8- Gluten Nedir? Hangi Hastalıklara Yol Açar?
9- Bağırsak Florasının Önemi
10- Metilasyon Bozukluğu...Kronik Hastalıkların Biyokimyasal Nedeni
Yasal uyarı: Bu makale özgün bir yazı olup telif hakkı yazarlara aittir. Kopyalanarak başka mecralarda kullanılması durumunda hukuki yollara başvurulacaktır. Kopyalanmadan sayfamıza link verilebilir.